Ergani’den Montreal’e

Samanyoluhaber.com Prof. Dr. Şerif Tekalan'ın yazısı

SHABER3.COM

PROF. DR. ŞERİF ALİ TEKALAN 

‘’Çektiğimiz maddi sıkıntılara sabrediyoruz. Sünnetullahta hak davanın kaderi böyledir. Çok şükür zalim değil, mazlumuz. Yüzümüzü yere indirecek suçumuz, günahımız yok. Bu zulümleri yapanlar, Büyük Duruşma gününde düşecekleri azabı düşünsünler. 

Vatanımızdan uzaktayız. Belki de oraya dönemeyip burada öleceğiz. Hiç müteessir değiliz. Yüz binden fazla sahabeden Medine ve Mekke’de metfun olanların nispeti onda biri bile değil. Gerisi gayrimüslim diyarlarda kalmış¸. Asıl olan ceset değil ruhtur. Ceset kısa zamanda toprak olacaktır. Ruh ise mekân ve zamanla sınırlı değil. Mezarımızın vatanımızda olmaması sizi de üzmesin. Dualarınızı, yaptığınız iyilikleri, gönderdiğiniz sevapları Rabbimiz anında ulaştırır. Efendimiz aleyhi selam buyurur: “İnsan vefat edince üç şey dışında amel defteri kapanır: Öğretilen ilim, istifade edilen eserler, yetiştirilen ve dua kazandıran iyi evlat.” Lütfen cenaze nakli gibi, buralara gelme zorlukları gibi şeyleri düşünmeyin. Dualarınız, Islama gayretleriniz bizim defterimizi sevaplarla doldurur. Allah hepimize hüsn-i hatime, imanla göçme nasip buyursun. 

Bildiğimiz borcumuz yoktur.  Kitaplarımın telif hakkını 20 Mart 2017 tarihinden itibaren New Jersey şehrinde Hizmetimizle irtibatlı Blue Dome yayınevine verdim. Onlardan maddî bir beklentim yoktur. Yayınlanır ve hizmet ederlerse inşallah -bizim ve sizin- uhrevî sevaplarımıza vesile olur. Biz size haklarımızı helal ediyoruz. Sizden de helallik diliyoruz. Allah Teâlâ dilerse dünya gözü ile görüşürüz. Allah’a emanet olunuz. 

‘’Babanız Suat Yıldırım ve anneniz Şakire Yıldız, Kanada 15 Nisan 2017’’ 

Yukarıdaki vasiyetname, Prof. Dr. Suat Yıldırım hocamın en son yazdığı" Çağın Bir Şahidinden" kitabından alıntıdır. Her şeyden önce bir insan, dediğini yaşayan ve dediğinin arkasında duran bir entelektüel, hep güler yüzlü ve daima mütevazı, sonra bir din âlimi ve bir akademisyen olarak kendisini uzun yıllardan beri tanıdığım için Rabbime sonsuz şükrettiğim Prof. Dr. Suat Yıldırım abinin son yazdığı bu kitabı, duygulanarak, düşünerek, farklı fikirler yürüterek, heyecanla arkasını merak ederek okudum. Evet, kitabı okudum ama yaşanmış bir hayatın filmini seyreder gibi okudum. 

Çok samimi bir düşünceyle ve üslupla yazıldığından dolayı, içinde kendimi de bulduğum için, kitap sanki benim ve arkadaşlarım adına yazılmış gibiydi. Gibiden de öte gerçekte öyleydi. Her safhasında, ama özellikle başlangıcındaki hayatın zorlukları, farklı tevafuklar, Hizmeti ve Hocaefendi’yi tanıma, Hizmet’in öncelikle ülkemizde, daha sonra da dünyanın her yerinde insanlardan bir beklenti olmaksızın, sadece Allah rızasını kazanma endeksli yaptığı ve yapmaya çalıştığı, gayret ettiği güzellikler, onun samimi kalemiyle çok güzel ifade edilmiş.

Özellikle Üstadın belirttiği ve halen de mevcut olan insanlığın hâlihazırda en büyük üç problemi olan, cehalet, fakirlik ve iftirak (ayrılık) karşısında, Hocaefendi’nin kılavuzluğunda, öncelikle cehalete karşı her seviyede eğitimden başlama ve sonra da diğer iki problemi bu yolla çözmeye çalışma ve neticeleri kitapta mükemmel bir şekilde işlenmiş.

İçinde yaşadığımız çağın tam bir analizi, tıp tabiriyle, dertlerin dinlenmesi, muayene edilmesi, röntgen ve kan tahlillerinin alınmasıyla tam ve doğru bir teşhis konulmuş, teşhise göre de zamanın ve mekânın dili kullanılarak en uygun tedavi usulleri dile getirilmiştir. Bunların pratiklerinin yapılmasıyla da, dünya çapındaki güzel örnekler sergilenmiştir.

Bütün bunlar resmedilirken, aynı zamanda ülkemizin içinde bulunduğu durum, anlayışlar, doğru ve yanlış telakkiler de, samimi ve yanıltmayan bir akademisyen gözüyle değerlendirilmiş ve okuyucuya sunulmuştur. Çağın iyi bir gözlemcisi olan Prof. Dr. Suat Yıldırım hocam, bütün bu gördüğü ve yaşadığı olayları bizimle garazsız ivazsız paylaştığı için kitabın adı ‘’Çağın bir şahidinden’’ olmuştur.

Kendi planı değil ama hikmetlerini öbür âlemde öğreneceğimiz Yüce plan çerçevesinde Ergani’de doğmuş ve şimdi de Kanada’nın Montreal şehrinde yaşadığı için makalenin adı “Ergani’den Montreal’e’’ şeklinde oldu.

Benim de 1990’lı yıllarda bir kongre dolayısıyla gittiğim Paris’te, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah hocayı hastanede yatarken bir arkadaşımızla ziyaret etmiştik. Yatağında oturmuş ve burnunda sonda vardı. Önünde de bir tomar kâğıt bulunuyordu. Kendisiyle tanıştık. ‘’Bu kâğıtlar nedir?’’ diye sorunca: ‘’Peygamber Efendimizin (sav) etrafa yazdığı mektupları topluyorum’’ demişti. Daha sonra da onu tanıyan aynı arkadaşımızla Suat abinin bahsettiği evde ziyaret etmiştik. Eve giderken arkadaşımız, “geçen gün kendisini ziyaret ettiğimde terlikleri iyice eskimişti. Ben de ona yeni bir terlik aldım, ama kabul ettirebilir miyiz bilmiyorum” deyince ben de şaşırmıştım. Nitekim içeri girince arkadaşımız,  “ben kendime de yeni bir terlik aldım, size de aldım, eğer kabul ederseniz?" deyince Hamidullah hoca “benim terliklerim iyi, şimdilik idare ediyor, siz onu ihtiyacı olan bir başkasına verin" demiş ve almamıştı. Değişik konuları konuşmuştuk. 

Sonra da onu ölümünden kısa süre önce ABD’de Suat hocamla ziyaret etmiştik. Suat hocam, kitabında onu şöyle anlatır: “….. M. Hamidullah hocanın Paris’teki evinden bahsedince, onu öyle bizim bildiğimiz bir ev zannetmeyin. Tarihî Paris’in merkezî semtlerinden birinde dört katlı eski bir binanın besinci katı durumunda olan çatı katında, iki odadan ibaret bir evde oturuyordu. Oturma takımı kabilinden mobilya yoktu. Sadece eski, küçük bir çalışma masası ile bir iki iskemle, eski küçük portatif bir daktilo makinesi, bir rahle ve duvarları dolduran kitaplardan başka bir eşya bulunmuyordu. Lüks denebilecek tek bir şey yoktu. Sıradan bir öğrenci evinden bile daha mütevazı idi. Telefon bile almamıştı. Yemek namına ne yediğini bilmiyorum. Söylendiğine göre günde bir kâse çorba veya bir bardak sütle beslenme ihtiyacını gideriyordu.

Daima mütebessim mübarek çehresinde, canlılık ve zekâ fışkıran gözlerinin tatlı bakışları kalplerin derinliklerine ulaşır, gönüllere sıcaklık ve manevi feyiz akıtırdı. Katlarının arası oldukça yüksek asansörsüz binada beş¸ kat inip çıkmadan şikâyet ettiğini hiç duymadım. Fakat yaşı 85 iken ziyaret ettiğimde orta kat merdiven boşluğuna bir sandalye koyduğunu, çıkarken orada dinlenme ihtiyacı duyduğunu öğrendim. Evlenmediği için hanımı, çocuğu olmadığı gibi, ömrü gurbette geçtiğinden evladı iyal, akraba, mal-menal olarak hiçbir şeye sahip olmayan Üstad, dünyanın olanca genişliği içinde yapayalnız idi. Ama asıl Sahibi ile vuslat hâlinde yasamasının verdiği huzur ve sürur, yüzünden hiç eksik olmazdı…’’

Suat hocamın, Hocaefendi’ye tanışması ve sonra da hizmetlerin içinde hep birlikte bugünlere nasıl gelindiği de kitapta çok güzel dile getirilmiş: “Edirne’ye tayinim çıkınca bir iki kanaldan Fethullah Hocam da benim oraya gideceğimi öğrenmiş¸. Nur talebeleri arasında bir şekilde bir iletişim olabiliyordu. Kendisi bir oda ile müştemilattan ibaret bir evde kalıyordu. Beni misafir etmek istedi. Orası müsait olmadığından davetini kabul etmem mümkün olmadı. Otelde kalmaya devam ettim. İlk fırsatta daha geniş¸ bir ev kiralayıp beraber kalmayı temenni ettik. 


Fethullah Hocamla Beraber Kaldığımız Ev 

Kısa zamanda iki odası, bir holü olan ahşap, eski bir eve yerleşip, her birimiz bir odasında kalmaya başladık. Ev hakkında kısa bilgi vereyim: Muhtemelen elli-altmış¸ senelik iki katlı küçük kâgir bir bina. Biz zemin katta idik. Dışarıdan merdivenle çıkılan üst katta yaşlı bir karı-koca oturuyordu. Yalıtımsız binada yüksek sesle açtıkları radyo sesini dinlemeye mecbur kalıyorduk. Evimizin altı bodrum olduğundan zor ısınıyordu. Mutfak bulunmayıp sadece holün bir kenarında bir lavabo vardı. Tuvalet evin dışında, üst katla müşterek kullanılan, bakımsız avlu içinde yer alan, on metre kadar uzakta, susuz bir kulübe tarzında. Evin banyosu yoktu. Her ikimizin odasında, ayakta bir insanın sığacağı darlıkta gömme bir dolap seklinde kovadan dökme su ile yıkanacak bir bölme vardı. Kovada ısıtılan su ile öylesine bir yıkanma imkânı sağlayan bir bölme idi. 


Yemeğimiz son derece sade idi. Pilav, makarna, patates, çorba gibi. Hocaefendi’nin alerjik durumundan dolayı yemekleri tereyağı yerine zeytinyağı ile pişirirdik. O zaman fazla bir sağlık arızası yoktu. Yalnız alerjik bir durumu olduğundan çok fazla kaşınır, kanama sebebiyle sık çamaşır değiştirmek zorunda kalırdı. Başkaları için geçerli olduğunu düşünmese de, kendi nefsi için geçerli olmak üzere söyle dediğini hatırlıyorum: “Nefsime güvenemediğimden, ilk gençliğimden beri Rabbime dua ettim: ‘Çevremdekileri rahatsız etmeksizin beni rahat bırakmayacak bir sıkıntıyı benden eksik etme!’ diye. Bu alerjik sıkıntımı, bu kabilden kabul ediyorum…” 


Fethullah Hocam Hakkında İlk İntibaım 


Değişik bir şahsiyeti olduğu her hâlinden belli idi. Dini takva daire- sinde yaşayan, yiyecek içeceğine son derece dikkatli, çok temiz ve tertipli, evine olduğu gibi giyimine de dikkat eden bir kişi idi. Sadece altı ay kadar aynı evde kaldığımız hâlde bir kere bile pijamalı görmediğimi söylersem, onun kişiliği ve güzel alışkanlıkları hakkında yeterli bir fikir vereceğimi sanırım. 


Dini ilimlerdeki seviyesi, ayrıca genel kültürü, özellikle Hz. Peygamber (a.s.)’ın siyer-i seniyyesine ve onun ashabının hayatına dair geniş¸ vukufu, İslam ve özellikle Osmanlı tarihini iyi bilmesi, düzgün bir İstanbul Türkçesi ile konuşması, akli muhakeme ve tahlil kabiliyeti, Risale-i Nur külliyatından istifade ederek Kur’an tefekkürdeki derinliği ile dikkatimi çekmişti. Ben fakülteden yeni mezun olan tecrübesiz bir genç idim. Fethullah Hocamı idealize etmemekle, onu çok ileri derecede görmemekle beraber, kendisinden istifade edeceğim bir hoca olarak gördüm ve samimi bir surette bazı kitapları bana okutmasını, en azından beraber müzakere etmemizi teklif ettim. Fakat tevazu göstererek bunu asla kabule yanaşmadı. O da kendince benim seviyemi değerlendirmiş¸. Kendisinden öğrenmeye ihtiyacımın olmadığını söyledi. Aslında bu tevazuu sebebiyle, elde edeceğim büyük faydadan mahrum kaldığım bir gerçektir…’’


Aslında, kitapta okuyup istifade ettiğim konuların altını çizip, okuyucuyla paylaşmak istedim. Fakat kitabın her yeri o kadar değerli ve yaşadığımız çağın ve içine düşürülen ifritten zaman diliminde işlenen insan hakları ve ihlalleri o kadar fazla ki, hangi birisini alacağıma zor karar verdim. Siz de kitabı okuyunca bana hak vereceksiniz.


Ayrı bir başlıkta Suat hocamız, Hizmet ve Hocaefendi ile ilgili şu güzellikleri paylaşıyor: “… Bunlardan anlaşılacağı üzere Fethullah Gülen, dünden bugüne ortaya çıkıp toplumun uçta bir kesiminin geçici heves ve heyecanla büyüttüğü bir olay değildir. Teorik altyapısı ve uzun bir geçmişi vardır. Fakat kendisini asıl etkili kılan özelliği, söyledikleri ile amil olması, değerli talebeler yetiştirerek bereketli ilim ve ihlas vasıflarını haiz bir yasayış¸ sürdürmesi olmuştur. Onun kazandığı itibarın toplum şuurunda karşılığı bulunmaktadır. Hocaefendi’nin lise veya üniversite öğrencisi olarak bulduğu insanlar büyümüş¸, ilerleyen zaman içinde bu sefer onların çocukları ders halkasına girmiş¸, üniversitenin çeşitli fakültelerinden mezun olmuş¸ is¸ adamı, öğretmen veya bürokrat olarak hayata atılmışlardır. Böylece onun etrafında kendi akranları, öğrencileri bir de öğrencilerinin çocukları olarak üç nesilden beraber çalıştığı arkadaş ve dostları vardır. Bu üç nesil onun fikirlerini, davranışlarını, ahlâkî gidişatını gözlemleyip onlardan yararlandıktan sonra ilmine, samimiyetine ve düşüncelerinde isabetli olduğuna kanaat getirmiş¸ bulunmaktadır……’’


Hocaefendi’nin teşvikleriyle gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında, tamamen gönüllüğe dayalı, günlük siyasetin dışında, insan olma ortak paydasından hareketle, herkesi kendi konumunda kabul ederek eğitim, diyalog ve insani yardım faaliyetleri başta olmak üzere, edinilen tecrübelerin beklentisiz biçimde herkesle paylaşılmasını arzu ettiğini ve bunların pratiğe döküldüğünü de yine Suat hocam, güzel bir şekilde nakış işler gibi dile getirmiş: “… Böylece, Hakk’a yönelen safi gönlüyle Hocaefendi cami kürsülerinden yaptığı hitapları dinleyen dikkatli insanlarla geliştirdiği temaslar, kazandığı güven duygusu ile Islâm’ın içtimaî tarafını anlayıp uygulamaya çalışan bilinçli bir neslin yetişmesine vesile oldu. Gördüğümüz üzere burada ilmî, fikrî, manevî bir toplumsal olgu söz konusudur. Onun fikir ve tavsiyelerinden esinlenen, ülkemizin ve halkımızın hayrına olan, yetişen yeni nesilleri iyi eğitim alan, güzel ahlâk sahibi, fedakâr, vatansever bir ideal ile yetiştirmeyi amaçlayan bir hizmet grubu söz konusudur. Yoksa gizli veya açık bir cemiyet ve örgüt yok. Sadece Allah’ın kaderinin fetva verip yolunu açması ve teyidi ile onu istihdam etmesi söz konusudur. Yani Cenab-ı Allah, milletimize olan rahmeti sebebiyle, dininin güzelliklerinden insanlığı yararlandırmak için başka mürşit âlimleri de çalıştırdığı gibi, halis bir gönül ile Kendisine yönelen bu zatı da çalıştırıyor….’’


Çağın bir şahidi ve hepimizin de bir avukatı olarak, herkesle paylaştığı bu kitabında, bilim adamı, alim, akademisyenliğinin de hakkını vererek, yurt içinde, yurt dışında, haksızlık ve zulümlere uğramış bütün arkadaşlarımız adına Birleşmiş Milletlere de başvurarak, haklarımızın geri alınması için gayret sarfetmiştir:


“…. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne Müracaatım: Birleşmiş¸ Milletler teşkilatında insan hakları ile ilgili bir Birime, ekte yazdığım özet mahiyetindeki bilgileri ihtiva eden bu Özgeçmis¸ ve bir dilekçe ile başvurarak, sebepler dairesinde arayacağım çarelerde eksik bırakmamaya çalıştım. 
52 maddelik…


… 14. The Gülen Movement is an international faith-based civil society group that developed a multi-sectoral network both in Turkey and abro- ad in pursuance of the ideals and aims defined by scholar and preacher Fethullah Gülen since the 1970s. The core values promoted by the Movement are tolerance, peace, intercultural dialogue and altruism. 


Devletin en önemli köşe taşının hukuk olduğunu göz önünde bulundurarak, Hizmet Hareketi grubuna yönelik ayrımcı ve keyfi soruşturma ve yargılamalara son vermesi için Hükûmete acil tedbir kararıyla hukuka dönmeye davet etmesine ve Komite’nin resen gözeteceği diğer tespitleri ile acil bir karar verme- sini saygılarımızla talep ediyoruz. Ve âhiru da’vana en’il-hamdü lillahi Rabbi’l-âlemin. Ve sallallahu ala resûlina Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ve etbâihi ecmaîn. Kanada/ Montreal, 01 Haziran 2022 


Suat abi, 

hem kendi adıma, hem de arkadaşlarım adına herbirimizin halet-i ruhiyelerimize tam bir tercüman olduğunuz için size çok teşekkür ediyorum. Eline, diline, gönlüne sağlık. İçinde yaşadığımız çağı, zorlukları, haksızlıkları, iftiraları, mazlumiyetleri, mahrumiyetleri, o her zamanki incelik ve nezaketinizi kaleminizle de göstererek  bize ve okuyan herkese çok güzel resmetmişsiniz.


Zaten yazdığınız “Kur’an-ı Hakim ve açıklamalı meali’’ ile dünyanın her yanındaki birçok insan yanında, her birimizin evinde en önemli köşelerden birinde yer tutuyorsunuz. Bu kitap da onun yanında yerini aldı. Benim de halen hazırlamaya çalıştığım bir kitaba takdim yazmanızdan dolayı size çok teşekkür ediyorum.


Genç kardeşlerimiz başta olmak üzere, hepimize, yaşadığımız ve yaşayacağımız hadiseler karşısında asla yılgınlık göstermeden aktif ümit ve aktif sabırla, nasıl dosdoğru olunması  ve neleri nasıl yapmamız lazım geldiğini, esas hedef olan Rabbimizi tanıma ve O’nun rızasını kazanma istikametimizi nasıl muhafaza etmemiz gerektiğini, bildiklerinizi yazdığınız ve yazdıklarınızı yaşadığınız kitabınızda göstermiş oldunuz.

Rabbim, size, Yıldız ablamıza, çocuklarınıza, torunlarınıza hep birlikte hem bu alemde, hem de ötelerde geçireceğiniz güzel zamanlar, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı ihsanlar ve Firdevs cennetlerini lütfeylesin. Hizmetimizi ve hepimizi rızasından ayırmasın. Amin….

<< Önceki Haber Ergani’den Montreal’e Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER