BM İnsan Hakları Komitesi’nin güncel soruşturmalar kapsamında tutuklanan öğretmen Mukadder Alakuş’un başvurusuyla ilgili verdiği karar büyük yankı uyandırdı. Sınır Aşan Hukukçular Derneği (Cross Border Jurists-CBJ) de konuyla ilgili bir açıklama yaptı. BM İnsan Hakları Komitesi’nin kararıyla güncel yargılamalarda insanların yaşam, adil yargılama gibi temel haklarının ihlal edildiğinin tescillendiği belirtilen açıklamada, komitenin kararındaki üç temel nokta üzerinde duruluyor; gözaltı ve tutuklama kararları keyfidir, suç ve cezada kanunilik ilkesi ile savunma hakkı ihlal edilmiştir, AYM’nin etkili bir iç hukuk yolu olmadığı tescillenmiştir.
Sınır Aşan Hukukçular Derneği’nden yapılan açıklama şöyle:
BM İnsan Hakları Komitesi Başvurucu Mukadder ALAKUŞ (3736/2020) hakkında 15 Kasım 2022 tarihinde vermiş olduğu kararda başvurucunun Yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele, keyfi tutuklama ve gözaltı, gözaltı koşulları ve adil yargılanmaya hakkına ilişkin hakların ihlal edildiğine karar vermiştir.
Başvurunun Türkiye’deki güncel yargılamalar açısından en önemli sonucu ihlallerin değerlendirilmesinde özellikle AiHM’in şu tarihe kadar girmekten kaçındığı;
Tutukluluk ve Adil Yargılanma ihlalleri açısından delillerin takdirine girmiş olması,
İdari pratik haline gelen uygulamalar hakkında net ihlal hükümleri içermesi
Bu şikayetler açısından iç hukuk yollarının (Anayasa Bireysel Başvuru) Etkisizliğini açıkça ortaya koymuş olmasıdır.
Bu başlık açısından;
1- Başvurucunun tutuklanması hukuka aykırı ve keyfidir
Aykırıdır sonucuna dosyadaki delillerin ceza hukuku anlamında delil niteliğini değerlendirmiştir.
Komite bu noktada şu ifadelere yer vermiştir, “başvurucunun tutuklanmasının ve gözaltına alınmasının yalnızca Bylock uygulamasını kullandığı iddiasına, Bank Asya’da hesap sahibi olmasına ve barışçıl bir mitinge katılmasına dayandırıldığı, suç işlediğine dair güçlü bir şüphe olduğunu gösteren somut bir kanıt bulunmadığı iddialarını dikkate almaktadır; tutuklama kararı, bu kadar uzun bir süre boyunca tutuklu yargılanmasını haklı çıkaracak olguları veya kanıtları içermemektedir.”
Komite, “keyfilik” kavramının, uygunsuzluk, adaletsizlik, öngörülebilirlik eksikliği ve hukuka uygunluk unsurlarının yanı sıra makul olma, gereklilik ve orantılılık unsurlarını da içerecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini hatırlatır….Bu nedenle Komite, başvurucunun tutukluluğunun Sözleşme’nin 9 (1) maddesi kapsamındaki haklarının ihlaline yol açtığını tespit etmiştir.
Komite, Sözleşme’nin 15(1) maddesiyle ilgili olarak, başvurucunun Bylock uygulamasını indirmek, bu uygulama aracılığıyla bilgi paylaşmak, Bank Asya’da hesap açmak ve barışçıl bir mitinge katılmak gibi iç hukukta suç olarak tanımlanmayan veya yasaklanmayan eylemler nedeniyle mahkum edildiği iddiasını not etmektedir.
Komite ayrıca, Yargıtay’ın “herhangi bir kişinin” Bylock uygulamasına dahil olmasının “herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde kişinin terör örgütüyle bağlantısını kanıtladığını”, (…) “Bylock mesajlaşma uygulaması, FETÖ terör örgütünün iletişim ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak tasarlanmış ve geliştirilmiş bir iletişim ağı olduğundan” değerlendirmelerini not etmektedir.
İfadelerine yer vererek AiHM’in özellikle adil yargılanma içtihatlarında yer verdiği delillerin takdiri yerel mahkemelerin görevidir bu konuda AiHM özel bir usul öngörmez şeklindeki içtihadının ötesine geçmiş ve gerek yerel mahkemelerin gerekse yargıtayın yaklaşmını BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesine aykırı bulmuştur.
2- Suçların ve Cezaların Kanuniliği ve Adil Yargılama İlkeleri hakkındaki ihlal kararları ile idari pratik haline gelen hukuksuz uygulamalara dikkat çekmiştir.
Komite buna ilişkin olarak, “TCK’nın 314/1 maddesinin geniş tanımı ışığında ve anılan maddede düzenlenmiş suçu oluşturan eylemleri belirlemek için kullanılan kriterleri açıklığa kavuşturan iç hukuk hükümlerinin varlığına ilişkin taraf Devletten bilgi gelmemesi nedeniyle Komite, başvurucunun Bylock uygulamasını ve Bank Asya hesabını kullandığı iddiasının, eylemlerin gerçekleştiği tarihte yeterince açık ve öngörülebilir cezai suçlar teşkil ettiği sonucuna varamamaktadır.
Komite, ilke olarak, şifreli bir iletişim aracının veya banka hesabının sadece kullanılması veya indirilmesinin, konuşma kayıtları gibi başka delillerle desteklenmedikçe, kendi başına yasadışı bir silahlı örgüte üyeliğin kanıtı olamayacağını düşünmektedir.
Komite, başvurucunun savunmasını yeterince hazırlayamadığı; dava dosyasının tamamına erişiminin engellendiği; tanıkları çağırmasına ve çapraz sorgulamasına izin verilmediği; talebine rağmen duruşmasına bizzat katılmasına izin verilmediği; yargılamanın SEGBİS üzerinden yürütüldüğü ve takma dişlerinin kendisini doğru bir şekilde ifade etmesini engellediği iddialarını not etmektedir.” diyerek bu yargılamalar açısından idari pratik haline gelen uygulamalar hakkında ihlal kararı vermiştir.
3- Anayasa Mahkemesi “Etkili Bir İç Hukuk Yolu” nun Bu yargılamalar Açısından Etkisizliğini açıkça ortaya koymuştur.
Bu bağlamda komite şu tespiti yapmıştır: “Komite, başvurunun değerlendirildiği tarihte, başvurucunun AYM’ye yaptığı başvurunun üzerinden iki yıl geçtiğini gözlemlemektedir. Bu koşullar altında ve kendi içtihadını takiben Komite, anayasal bir davayı değerlendirmek için iki yıllık bir gecikmenin aşırı derecede uzun olduğunu düşünmemektedir. Buna karşın, kendi içtihadını takiben, Komite ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, AYM’nin ihlal tespit ettiği iki davadaki bulgularının alt mahkemeler tarafından uygulanmaması nedeniyle, tutuklu yargılama davalarında bu hukuk yolunun etkililiğine ilişkin endişelerini dile getirdiğini not etmektedir. Komite ayrıca, AYM’ye bireysel başvuru yolunun özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili davalarda hem teoride hem de pratikte etkili olduğunu kanıtlamanın Hükümet’e düşeceğini belirtmektedir. Komite, başvurucunun davasının koşullarında, taraf Devlet’in başvurucunun tutukluluğuna itiraz etmek için AYM’ye bireysel başvuruda bulunmanın pratikte etkili olacağını göstermediğini tespit etmiştir.”