Eski Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, 6 Şubat depremlerinden sonra Avrupa Birliği'nin düzenlediği bağışçılar konferansında Türkiye için toplanan 6.5 milyar dolara rağmen Türkiye'nin hala yaklaşık 100 milyar dolara ihtiyacı olduğuna dikkat çekti.
Yetkin Report için kaleme aldığı yazıda bağışçılar konferansının genelde öz kaynakları yetersiz, savaş veya afette yıkılmış ve yoksul ülkeler için yapıldığına dikkat çekerek, "Sözde 'dünya lideri' olan, 'dünyaya ayar veren' bir ülke için imece usulü para toplandığını duymuşluğunuz var mı?" diye sordu.
Tan, bu tür konferansların genellikle Afganistan, Güney Sudan, Somali ve benzeri ülkeler için düzenlendiğine dikkat çekerek, "O halde, kronik muhtaçlık içindeki bu ülkelerle artık aynı kategoriye düştüğümüzü varsaymak yanlış olur mu?" diye devam etti.
Tan, "Bu hale düşen bir ülkenin artık mali egemenlik ve bağımsızlığı olduğundan söz edebilir miyiz?" diye sordu.
Namık Tan'ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
Uluslararası Bağışçılar Konferansları nadiren ve olağanüstü durumlarda yapılır. Amaç bellidir: öz kaynakları yetersiz, savaş veya afette yıkılmış ve yoksul ülkeler için yardım toplanır. Afganistan, Güney Sudan, Somali ve benzerleri akla gelen ilk örneklerdir. Sözde “dünya lideri” olan, “dünyaya ayar veren” bir ülke için imece usulü para toplandığını duymuşluğunuz var mı? O halde, kronik muhtaçlık içindeki bu ülkelerle artık aynı kategoriye düştüğümüzü varsaymak yanlış olur mu?
Vaziyetimiz, Türkiye’nin 1958’deki resmi iflas ilanına benziyor. O dönemde borçlarımızı ödeyemez hale gelmiştik. Dünya Bankası, IMF ve OECD toplanıp, yeni krediler karşılığı borç ertelemesini ödeme takvimine bağlamıştı. AB henüz ortalıkta yoktu. Bu işin öncülüğünü Soğuk Savaş koşullarında ABD üstlenmişti. Unutmayı tercih ettiğimiz bir iflasın ilanıdır bu.
Şimdi, şu soruyu soralım: Bu hale düşen bir ülkenin artık mali egemenlik ve bağımsızlığı olduğundan söz edebilir miyiz?
Tabloyu daha elim ve vahim hale getiren başka bir gerçeklik daha var: Deprem sonrası 100’ün üzerinde ülkeden telaş içinde, neredeyse sorgusuz sualsiz, para bağışı ve aynî yardım topladık. Banka hesapları açıldı, uçaklarla uzak ülkelerden yardımlar taşındı. Türkiye’nin bugüne kadar Afrika’dan, Pakistan’dan, Bangladeş’ten, Afganistan’dan, Orta ve Güney Amerika’dan kısacası dünyanın en az gelişmiş, yoksul bölgelerinden çadır, battaniye, jeneratör gibi temel ihtiyaç malzemelerini toplamaya çalıştığını, uzak ülkelerde cami cemaatlerinin Cuma namazı çıkışlarında toplandığı paralara el açmak zorunda kaldığını hiç gördük mü?
Daha bir kaç ay öncesine kadar “veren el, alan elden üstündür; kişi başına düşen gelir hesabıyla, dünyanın en fazla insani yardım yapan ülkesi biziz” diye övünürken, şimdi en az gelişmiş ülkelerin Türkiye’ye cömert yardımlar yaptıklarını Hükümetimizden öğreniyoruz. Büyük hünerle sakladığımız tükenmişliğin ve iflasın her yandan başını uzattığını şimdi görüyoruz. Böylesi bir ülkenin geleceğinin nasıl olacağının herhalde farkındayızdır. Peki, bundan biraz olsun rahatsızlık duyuyor muyuz?