Türkiye'nin mültecilere Avrupa kapılarını açacağını duyurmasının ardından Avrupa'ya düzensiz göçmen akını başladı. Binlerce kişi Türkiye ve Yunanistan sınırında ve sahillerine yeni bir hayat umuduyla yığıldılar. Çoğu kadın ve çocuk günlerdir siyasetçilerin kendileri için vereceği kararu bekliyor. Bir çoğu gerekli yeme, içme, sağlık hizmetlerinden yoksun. Bir de Her iki tarafta kendilerine yapılan kötü muamele ile karşı karşıyalar. Kısacası Avrupa'da bir insanlık dranmı yaşanıyor. Bu konuda Avrupa Sivil toplumu harekete geçti. Bir çok sivil toplum örgütü yöneticilerin dikkatini sadece insanlık dramına çekmeye çalışıyorlar.
Avrupa Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü ile Friede Institut für Dialog kuruluşları Avrupa Parlamentosunda ortak bir dilekçe (petition) kampanyası başlattı. Avrupa Parlamentosu üyelerinin ve sivil toplum örgütlerinin imzalaması istenen dilekçede , sınırlardaki insanlık dramının bir an evvel bitmesini , Kadın ve çocukların güvenli yerlere taşınması isteniyor.
Avrupa’nın taşıdığı değerlerin hatırlatıldığı dilekçede Kadın ve Çocukların Cinsel ve cinsiyete dayalı şiddet (SGBV)'ten korunması gerektiğine vurgu yapılıyor.
Dr. Birgit Wolf ve Dr. Dani Kranz’ın hazırladığı Dilekçeden bir bölüm:
AB Parlamentosu Sayın Üyesi,
Suriye ve İdlib'deki silahlı çatışma, Adalar ve Türk-Yunan sınırındaki gerginliklerin yanı sıra Türkiye ile olan AB göç anlaşması nedeniyle kadın ve insan hakları giderek artan bir saldırı altındadır.
.....
Son yıllarda, AB topraklarındaki, özellikle Yunan Ege adalarındaki sığınmacılarla ilgili kabul edilemez bir duruma tanık olduk. Kabul merkezleri, yeterli sanatoryum tesisleri olmadan, kitle akışı için tıbbi ve temel bakım olmaksızın, travmatize veya SGBV kurbanları / mağdurları için herhangi bir yanıt ve destek mekanizması olmadan aşırı derecede kalabalıklaşır. Middilli adasında 2.200 kişilik bir tesiste yaklaşık 20.000 kişiye ev sahipliği yapıyor ve diğerleri bitişik zeytinliklerde kalıyor.
SGBV eylemleri, uluslararası insan hakları belgelerinde yer alan çeşitli insan hakları ilkelerini ihlal etmektedir. Dolayısıyla, cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi ve bunlara müdahale edilmesi, kadınların insan haklarının korunması ile doğrudan bağlantılıdır.
Kadın mültecilerin SGBV'ye karşı korunmasını reddetmek bir insan hakları ihlalidir.
AB ve Üye Devletlerin uluslararası insan hakları yükümlülüklerine uymaları gerekmektedir.
AB üye ülkeleri gerçek acil durumla mücadele etmelidir