Sizin ‘Sen kimsin’ dediğiniz Gabriel var ya...

“Büroma Aşağı Saksonya Başbakanı Siegmar Gabriel’den bir telefon geliyor. ‘Buyrun Sayın Gabriel’ diyorum. Gabriel, Türkiye’deki depremden dolayı derin üzüntü duyduğunu ve hükümet olarak bu konuda bir şeyler yapmak istediğini söylüyor.”

SHABER3.COM

Almanya’nın Türkiye’deki hukuk ihlallerine daha fazla sessiz kalamayacağını belirtmesini ‘birkaç günlük hevestir, gelir geçer’ şeklinde tevil eden, amma velakin Berlin’in kararlılığına mukabil derhal fabrika ayarlarına rücu eden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri, Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan bildik tarzıyla oy avına çıktı. 

Almanya ve Alman siyasetçileri Türkiye’nin düşmanı olarak gösteriyor. “Sen kimsin ya! Haddini bil” diyerek ilk hedef tahtasına Almanya Dışişleri Bakanı Siegmar Gabriel’i oturttu.

BEKİR BOZDAĞ EDEPSİZLİKTE KENDİNİ AŞTI

İşaret fişeğini gören herkes Erdoğan’a sadakatini ispat etmek için yeni düşman Gabriel’i yerden yere vuruyor. 

En son Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ hakarette hudut tanımadığını ispat edercesine ağır sözler sarfetti: “Yahu sen kimsin, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kim? Sen yan yana nasıl kendini koyarsın? Bakın bu çapsız adamların kendisine güç devşirme hastalığı var. Ama bu hastalığın da tedavisi yok ne yapalım. Ama Gabriel Türkiye'ye gelirse şehir hastanelerinde onu emin olun tedavi ederiz.”

Bozdağ’ın üslubunun, daha doğrusu üslupsuzluğun müdafaa edilecek bir tarafı olabilir mi? Almanlar hakkında herkes farklı kanaat taşıyabilir. 

Ehl-i insaf her kimse şu hakkı teslim edecektir ki Almanların en son tenkit edilecek tarafı kompleksli olmalarıdır. Dünyanın en büyük üçüncü ekonomisi olmaları onları tevazudan hiç uzaklaştırmamış.

ALMANLAR BİSİKLETE, BİZİMKİLER ONLARIN MERCEDES’İNE BİNİYOR

Bakanından sokaktaki insanına kadar herkes son derece mütevazı yaşar, gösterişten hazzetmezler, israfa da şiddetle karşıdırlar. Bizde bakanlar Alman Mercedes, BMW ve Audi’lerden inmezken Almanya’da bakanlar, belediye başkanları, milletvekilleri bisiklet sürmekten gocunmuyor. Hayat sunilikten o kadar uzak ki!   

Almanya’nın demokrasi ve hukuk ısrarına böyle cevap verilmemeliydi. 

Almanya istedikleri parayı verse mesele yok tabiî. İsrail ve Rusya ile savaşın eşiğine gelenlerin bir uçtan öbür uca nasıl savrulduğuna cümle âlem şahit. 

ERDOĞAN’IN MENFAATİ TÜRKİYE’DEN DAHA EHEMMİYETLİ!

Yoksa ilke, inanç ya da tutarlılık gibi kavramlardan mütevellit bir gerilim değil bu. Erdoğan’ın baskı ve zulümlerine, tek adam rejimine göz yuman devletin Türkiye’nin menfaatine dokunmasının zerre kadar ehemmiyeti yok bunların nazarında. 

Vefa onlar için İstanbul’da bir semtin adı, nezaket mahalleden tanıdıkları bir teyze! O kadar. Siegmar Gabriel’i yerden yere vurarak Almanya’nın duruşunu değiştiremeyeceklerini de bilecek kadar kurnazlar. 

Varsın öyle olsun. Mahallede prim yapıyor bu tarz-ı siyaset. Başkanlık seçimine şunun şurasında ne kaldı. Vur, patlasın düşüşe geçen reyler.    

GABRİEL 17 AĞUSTOS DEPREMİ’NDEN SONRA YARDIM TOPLADI

Gabriel’e ‘Sen kimsin!’ diyene kadar devlet hafızasına müracaat etselerdi Türkiye’ye dost bir siyasetçi portresi ile karşılaşacaklardı. Hem de 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin yaralarını sarmak için samimi gayret gösteren bir dostla… 

Gabriel, Türkiye’nin can derdine düştüğü o günlerde Almanya’nın Aşağı Saksonya Eyaleti’nin başbakanıydı. Yine Sosyal Demokrat Parti (SPD) çatısı altında siyaset yapıyordu. 

Binlerce insanın hayatını kaybettiği, on binlerce kişinin yaralandığı, tıbbî malzeme ve seyyar hastane ihtiyacının had safhada olduğu günlerde Gabriel de taşın altına elini koymuştu. 

SEYYAR HASTANENİN PARASININ YARISINDA EMEĞİ VAR

Gabriel’in Türkiye için nasıl çırpındığını o günlerde Avrupalı Türk İşadamları Birliği Başkanlığı vazifesini üstlenen Dr. Ahmet Erdil anlatıyor: “Büroma Aşağı Saksonya Başbakanı Siegmar Gabriel’den bir telefon geliyor. ‘Buyrun Sayın Gabriel’ diyorum. Gabriel, Türkiye’deki depremden dolayı derin üzüntü duyduğunu ve hükümet olarak bu konuda bir şeyler yapmak istediğini söylüyor.”
 
Erdil ile Gabriel arasındaki telefon görüşmesi şöyle devam eder:

–Neye ihtiyacınız var?
–Hastanemiz yok, tüm hastaneler yıkıldı. Acil bir seyyar hastaneye ihtiyacımız var. 
–Ne kadar bir seyyar hastahanenin fiyatı?
–2 milyon milyon Mark, fakat bize 1 milyon bağış yapacaklar.

Aradan iki gün geçer. Erdil başbakanlıktan bir davet alır. Başbakan Gabriel, Erdil ve beraberindekileri kapıda karşılar ve Aşağı Saksonya Hükümeti’nin 250 bin Marklık bağış çekini teslim eder.

PARA EKSİK KALINCA VW’NİN PATRONUNU ARAR

Erdil teşekkür eder, fakat bu tutarın seyyar hastane için kâfi gelmeyeceğini söyler. Hemen telefona sarılan Gabriel, Volkswagen (VW) araba fabrikalarının en büyük patronunu arar. “Bu hastane için hemen bağış vereceksiniz.” sözleri tesirli olur. 

Ertesi gün Volkswagen’den 250 bin Marklık bir bağış çeki bakanlığın hesabına gelir. “Yine yetmedi sayın Gabriel, daha 500 bin Mark’a daha ihtiyacımız var.” diyen Erdil’e Gabriel, “Tamam.” cevabını verir. 

Bu sefer gazete ve televizyonlar vasıtasıyla bütün Alman halkını deprem mağduru Türkiye’ye yardım etmeye davet eder. Bakanlık nezdinde açılan deprem yardım hesabına bağış yağmaya başlar. 5 Mark yollayan da var 500 Mark yollayan da. Kalan 500 bin Mark da bu kampanya ile toplanır ve seyyar hastane satın alınır.

GÖZLERİ DOLAN GABRİEL… 

Hastane, Başbakanlığın önünden Başbakan Siegmar Gabriel ve tüm kabine üyeleri tarafından Türkiye’de depremde yaralananların tedavisi için uğurlanır. O merasimde gözleri dolan Aşağı Saksonya Başbakanı Gabriel ağlamamak için kendini zor tutar.

O günleri bizzat yaşamış Dr. Ahmet Erdil, “İşte bizim tanıdığımız Gabriel böyle bir insan. Tanımayanlara anlatalım dedik…” diyerek bugünkü kifayetsiz muhterislere vefa, edep ve nezaket dersi vermiş. 

GECİKMİŞ BİR TEŞEKKÜR BORCUMUZ VAR

Ben şahsen böyle bir kampanyadan ve Gabriel’in civanmertliğinden haberdar değildim. Erdoğan ve avanesinin çıkardığı krizin tek güzel tarafı Dr. Ahmet Erdil’in bu civanmertliği tekrar hatırlatmasına vesile olmasıdır. 

Ben de bu vesile ile öğrendiğim için şimdi teşekkür edebiliyorum: 

Sayın Gabriel, 

Türkiye’de edepten nasibini almamış birkaç muhterise aldırış etmeyin lütfen. 

Türkiye onlardan ibaret değil. 

En zor günlerde bize el uzattığınız için gecikmiş teşekkürlerimi kabul edin, lütfen!   

TARIK ZİYA
<< Önceki Haber Sizin ‘Sen kimsin’ dediğiniz Gabriel var ya... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER