Sönmez ve söndürülemez bir nur
ABDULLAH AYMAZ | Samanyoluhaber
Üstad Hazretleri Van’da Tahir Paşa’nın yanında iken okuduğu bir gazetede, İngiliz Sömürgeler Bakanı Lord William Eward Gladstone Avam Kamarasında elindeki Kur’an’ı göstererek: “Bu Kur’an Müslümanların elinde kaldıkça biz onlara hakîkî hâkim olamayız. Ya Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız veya onları Kur’an’dan soğutmalıyız.” dediğinin yazılı olduğunu görür. Bu söz üzerine Üstad’ın ruhunda bir feveran ve nihayetsiz bir gayret uyanır. Der ki: “Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim.”
Ayrıca Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesinde diyor ki: “Eski Harb-i Umumî’den evvel ve evvellerinde bir gerçek olayda (sâdık bir rüyada) görüyorum ki; Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağının altındayım. Birden o dağ müthiş infilak etti. Dağlar gibi parçaları, dünyanın her tarafına dağıttı. O dehşet içinde baktım ki, merhum validem yanımdadır. Dedim: ‘Ana korkma! Cenab-ı Hakkın emridir; O, Rahîm’dir ve Hakîmdir.’ Birden o halde iken, baktım ki mühim bir Zât (Hz. Ali Efendimiz), bana âmirane diyor ki, ‘Kur’an’ın mucizeliğini beyan et!’ Uyandım, anladım ki, ‘Bir büyük infilak olacak. O infilak ve inkılaptan sonra, Kur’an etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kur’an, kendi kendine müdafaa edecek. Kur’an’a hücum edilecek; mucizeliği de, Onun çelik bir zırhı olacak. Şu mucizeliğin bir nev’ini şu zamanda ortaya koymaya, haddimin üstünde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.”
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin eski eserlerindeki bazı Risaleleri ve bilhassa Muhakemat Kitabı, tamamen Kur’an-ı Kerim’in tefsirine giriş mahiyetindedir. 1913’lerde yazmaya başladığı İşârâtü’l-İ’caz kitabı da tam olarak Kur’an’ın mucizelik yönlerinin beyanı hakkında bir tefsirdir. Savaşta yazılması devam eden bu tefsir Birinci Dünya Savaşı sonrası Şeyhülislamlığa bağlı Daru’l-Hikmet tarafından bastırılıp bütün müftülüklere dağıtılmıştır. Arapça olduğu için istifade edenlerin az olması itibariyle 1927-1928 yıllarında Yirmi Beşinci Söz’de tekrar Türkçe olarak ele alınmış ve Üstadın keşfettiği 200 çeşit mucizelik vecihlerden 40 tanesi beyan edilmiştir.
Bu “BEYAN” ifadesinin bir inceliğini şöyle düşünüyorum: Kur’an’ın ilk nâzil olduğu dönemde Peygamber Efendimiz (S.A.S.) nâzil olan âyetleri unutuveririm endişesiyle telaşla tekrarlamaya, çalışıyordu. Cenab-ı Hak şöyle bir müjde verdi: “Sana vahyolunanı unutmamak için tekrarlarken, hemen anında bellemek üzere dilini KIMILDATMA! Çünkü vahyi senin kalbinde CEM edip toplamak (hem de bir MUSHAF halinde hepsini CEM etmek) ve onu OKUTMAK BİZE ait bir iştir. O halde BİZ Kur’an’ı, okuduğumuzda sen de onun okunuşunu izle! Ayrıca onu BEYAN etmek de bize ait bir iştir.” (Kıyamet Suresi, 75/16-19)
1900’lerin başında Hz Ali’nin de BEYAN ET diye emretmesi arasında bir tevafuk var… Bunların bir tesadüf olmadığı, bilakis âhir zamanın en mühim bir hadisesi olduğu kanaatini taşıyorum…
Maalesef Sömürgeler Bakanının üzerinde durduğu mesele çeyrek asır sonra bir başka türlü Birinci Lozan’da hortlamış ve yaptıkları teklif İsmet İnönü’yü bile feveran ettirmiş ve “Siz ne istediğinizin farkında mısınız, o zaman halk bizi taşlar!..” mealinde sözler söyletmiştir. Hatta İsmet Paşa görüşmeleri kesip Ankara’ya dönmek zorunda kalmış, ne söyleyeceği konusunda istişarelerde bulunduktan sonra tekrar Lozan’a dönmüştür. Bu hususla ilgili olarak “Lozan Hezimeti” üzerine pek çok kitaplar ve makaleler yazılmıştır…
Ama sömürgecilerin maşaları 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde bile Ezan’ın tekrar Türkçeleştirilmesi ve Kur’an-ı Kerim'in namazlarda Türkçe okunması konusunda ataklarda bulunmuşlardır. Hâlâ zaman zaman televizyon tartışmalarında gündeme gelmektedir.