Devletin görevlendirdiği iki başmüfettişin tespitleri sonrasında hazırlanan raporda hakkında somut deliller olmasına rağmen kurul kararıyla cezadan kurtulan Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz, Trabzonlu hemşehrisi Soylu’nun sağ kolu olarak beş yıla yakın süredir emniyet teşkilatının biçimlendirilmesinde bizzat etkin rol oynuyor.
Rapor, kamuoyunda büyük yankı uyandıran bir olay kapsamında iki üst düzey polis müdürü hakkındaydı. Ve, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı'nca düzenlenen disiplin raporuydu.
Söz konusu raporun hazırlanma tarihi 2015. Üzerinden zaman geçmesine karşın bu raporu Büyüteç'e konu etmemin iki önemli gerekçesi var.
İlki, toplumu yakından ilgilendiren bir olayda görev alan iki polis müdürden birisi hakkında “görevin yerine getirilmesinde savsaklama eyleminde bulundukları” gerekçesiyle istenilen cezadan kurtulup bugün nasıl önemli konuma geldiğini ortaya koymak.
Diğeri ise, bugün önemli konuda yer alan polis müdürüne ceza isteyen polis müfettişinin başına gelenler.
Uğur Kurt'un öldürülmesi
2017 yılında Ankara Emniyet Müdürü'ne atanan Servet Yılmaz (sağdaki) görevi devraldığı Mahmut Karaaslan'ı uğurlarken
Yılmaz'ın, İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olduğu dönemde müfettişlerce araştırıldığı suç konusu ise, 22 Mayıs 2014 günü Okmeydanı'nda Uğur Kurt'un polis tarafından öldürülmesi öncesinde olayların yaşandığı bölgede sorumlu oldukları güvenlik önlemlerini almadığı iddiası.
O gün yaşananları kısaca hatırlatmak gerekirse, Soma'da 13 Mayıs 2014'teki maden kazasında 301 madenci toprak altında kalarak yaşamını yitirmişti. 22 Mayıs 2014 günü ise, maden kazasını Okmeydanı'nda protesto eden grubun dağıtılması amacıyla polis müdahalesi yapılmıştı.
Bu müdahale sırasında Okmeydanı Cem Evi'nde bir yakınının cenazesine katılan Uğur Kurt, polisin göstericilere yönelik açtığı ateş sonucunda yaşamını yitirmişti.
Müfettişler araştırmaya başladı
İçişleri Bakanlığı'nca görevlendirilen bir Mülkiye Başmüfettişi ile Polis Başmüfettişi, geniş kapsamlı araştırma başlattı.
Araştırma kapsamında müfettişler, olayların yaşandığı Okmeydanı bölgesinin Beyoğlu, Kâğıthane ve Şişli İlçe Emniyet Müdürlükleri'nin sorumluluk alanlarının kesiştiği bölge olduğunu tespit etti.
Ayrıca müfettişler, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün, Okmeydanı'nda yaşanması beklenen protesto eyleminde görev alacak polis kuvvetleri ile bu kuvvetleri sevk ve idare edecek polis müdürlerini planlayan görev yazısına mercek altına aldı.
Yapılan araştırmada, Çevik Kuvvet, Terörle Mücadele ve Güvenlik Şubeleri'nin yanı sıra Beyoğlu, Kâğıthane ve Şişli İlçe Emniyet Müdürlükleri'nin görevlendirildiği anlaşıldı.
Görev yerinde olması gereken müdürler olay yerinde yoktu!
Bu durum önemli bir tespitti.
Müfettişler, Yılmaz ve Sarıyıldız'ın resmi talimat yazısında görev yerine gelmedikleri gibi herhangi bir rütbeli personel de görevlendirmediklerini, sadece rutin devriye görevi yapan üç kişilik shortland aracını görevlendirilmiş gibi yaptıklarını, söz konusu ekibin de protesto eyleminin başlangıç aşamasında gözaltına aldıkları bir çocuğun adli işlemleri ile ilgilenmelerinden dolayı eylem süresince olay mahallinde bulunmadığını ortaya koydu.
Hazırlanan disiplin raporunda şu değerlendirmeye yer verildi:
“(…) Bu derece hafife alınan görevin Şişli sorumluluk bölgesinde Kağıthane ve Beyoğlu İlçe ekipleri ve TEM ekipleri ile eylemciler arasında gün boyu süren olaylar şeklinde cereyan ettiği ve olaylarla hiçbir ilgisi olmayan sade bir vatandaşın kaotik ortamda polis kurşunuyla ölmesi ile sonuçlandığı (…)”
Müfettiş raporu: “Beyanlar, gerçeği yansıtmıyor!”
Her iki polis müdürünün verdikleri bilgilerden ikna olmayan müfettişler şu değerlendirmeyi yaptı:
“(…) Şişli ilçesinden sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı Servet Yılmaz'ın olay yerinde olduğu yolundaki beyanının gerçeği yansıtmadığı, zira adı geçenin, olay yerine Uğur Kurt'un vurulmasını müteakip olayların kitleselleşmesinden sonra intikal ettiği, İlçe Emniyet Müdürü Muhammet Fatih Sarıyıdız'ın da Adliye Sarayı önünde başka bir görev ifa ettiği yolundaki beyanına da itibar etmenin mümkün olmadığı, zira Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü kayıtlarında Adliye Sarayı önünde herhangi bir olay olacağı veya olduğuna dair tedbir planı veya olay tutanağı belgelerine rastlanmadığı anlaşılmıştır. (…)
“Görevi savsaklamadan ceza verilsin”
Müfettişler, Yılmaz ve Sarıyıldız hakkında Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü'nün 13. maddesinde düzenlenen “Görevin takdir ve yerine getirilmesinde savsaklama eylemi” çerçevesinde son savunmaları alındıktan sonra tüzük hükmü gereğince işlem yapılması talebinde bulundu.
Tüzüğe göre, Yılmaz ve Sarıyıldız hakkında “kınama” cezası verilmesi gerekiyordu.
Disiplin Kurulu kararı
Müfettiş raporu, takip eden süreçte disiplin kurulunda görüşüldü. Daha önce birkaç yazıda belirtmiştim. Disiplin kurulunun yetkileri oldukça geniş ve güçlü. Müfettişlerin ihraç istediği personele en alt cezayı, en alt ceza istenilen personele meslekten ihraç cezası verebiliyor.
Diğer bir değişle kurul; sisteme uygun ve arkası kuvvetli personeli korurken, sisteme uymayan, arkası boş ve feda edilecek personeli kolayca cezalandırabilme yetkisi var.
Bu konuda yetkisini kullanan kurul, müfettişin tespitlerine karşın Yılmaz ve Sarıyıldız'ın yaşananlarda bir eksiğinin bulunmadığı gerekçesiyle herhangi bir ceza verilmesine gerek olmadığına hükmetti.
Cezasızlık sonrası yükseliş başladı
Devletin görevlendirdiği iki başmüfettişin tespitleri sonrasında hazırlanan raporda hakkında somut deliller olmasına rağmen kurul kararıyla cezadan kurtulan Yılmaz, halen Trabzonlu hemşehrisi Soylu'nun sağ kolu olarak beş yıla yakın süredir emniyet teşkilatının biçimlendirilmesinde bizzat etkin rol oynuyor.
Hatta öyle ki geçtiğimiz günlerde 33 kentin emniyet müdürünün değiştirildiği kararnamesinin hazırlanmasına en büyük payın Yılmaz'a ait olduğu emniyet kulislerinde seslendiriliyor.
Ayrıca Yılmaz, organize suç örgütü liderinin, video kayıtlarındaki açıklamalarında adını “Soylu'nun adamı” olarak gündeme getirdiği bir isim.
Müfettişin başına gelenler
Gelelim ikinci gerekçeye. Yani, raporu hazırlayan polis başmüfettişinin başına gelenleri aktarmaya.
Hakkında hazırlanan rapordaki ceza isteminden kurtulan Yılmaz, artık bürokraside önünün açılmasıyla basamakları kıdem ve liyakatıyla kendisinden önde meslektaşları bulunmasına karşın hızlıca tırmandı.
Emniyet Genel Müdür Yardımcısı olduktan sonra 2017'deki Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu'nun doğal üyesi olarak terfi, atama ve emeklilik kararlarının altına imza attı.
2017'deki kurulun çalışmalarında dosyası görüşülen birinci sınıf emniyet müdürlerinden birisi de tahmin edileceği üzere Yılmaz'la ilgili raporu hazırlayan polis başmüfettişiydi.
Müfettiş emekli edildi
Hakkında rapor hazırladığı polis başmüfettişinin, Yılmaz'ın genel müdür yardımcısı olarak katıldığı ilk YDK'da emekli edilmesi tamamıyla bir tesadüften ibaret olsa gerek!
Şimdilerde Cumhur İttifakı'nın küçük ortağı MHP'nin de siyasi desteğini aldığı ifade edilen Yılmaz halen Ankara Emniyet Müdürü ve teşkilat içinde herkesin korkulu rüyası adeta.
* * *
Türkiye'de bürokrasi ilginç süreçleri ile sonuçları olan ve sürekli canlılığını koruyan bir organizma.
Bürokrasi kimi zaman siyaseti ve devleti kontrol altında tutuyor bu topraklarda.
Kimin ne zaman ne görev alacağı, ya da görev alanların ne zaman neyle karşılaşacağı hiç belli olmuyor.
Türk bürokrasisinde dün zayıfken bugün kudretli hale gelenlerin, yarın nasıl bir ortamda neyle karşılaşacaklarını da Allah bilir!
Geride kalan yıllar, bunun örnekleriyle doludur.