İkinci baharını
yaşamasını,
oyunculuk karakterinde yaptığı değişikliğe bağlıyor ve
futbolun
savunma yönünü öğrendikten sonra komple
futbolcu olmayı başardığını anlatıyor. Yaşadıklarının ve bugünkü durumunun
genç oyuncular için iyi bir örnek olduğunu söyl
erken, "30'lu yaşlara geldim ama hâlâ futbol hakkında öğrenmem gereken çok şey olduğunu biliyorum. Gençlere de öğrenmeye açık olmalarını
tavsiye ediyorum" diyor.
Türkiye Futbol Federasyonu resmi yayın organı Tam Saha Dergisi'nden Nihat Özten'in, G.Saray'ın orta sahadaki önemli isimlerinden
Ayhan Akman ile gerçekleştirdiği
röportajı sizlere aktarıyoruz:
-Uzun süredir sahalardan uzaksın. Öncelikle geçmiş olsun diyorum. Ne zaman futbola dönebileceksin?
Aslına bakarsanız ameliyattan önce yapılan planlara göre şimdiye kadar sahalara dönmüş olmam gerekiyordu. Ama topla
antrenmanlara başladıktan sonra ağrılarım arttı. Tedavim sürüyor ve dönüşümün tam tarihini ben de bilemiyorum açıkçası.
-Senin için talihsiz bir sakatlık oldu, çünkü adeta ikinci baharını yaşıyordun. Böyle bir dönemde futboldan uzak kalmak seni nasıl etkiledi?
Özellikle iyi performans gösterdiğim bir dönemde sakatlanmak üzücü. Beni en iyi anlayacak olanlar bu tip
sakatlıkları yaşayan arkadaşlarımızdır. İnsan bir an önce dönmek, oynamak istiyor ama bu süreç gerçekten zor olacak. Bu tür
sakatlıkları daha önce de geçirmiştim. O yüzden neler yaşayabileceğimi çok iyi biliyorum.
-Bir oyuncu için en zor şeylerden birisi de takımını kenardan seyretmek olsa gerek. Sakat bir futbolcu takımının maçını izlerken neler hisseder?
Zaten işin en kötü ve zor tarafı da bu. Sonuçta insan elinde olan bir şeyi değiştirebilir ancak sen sakatlığın nedeniyle olman gereken yerde değilsin ve çaresiz bir şekilde oyunu izlemek zorundasın.
-Galatasaray, senin oynadığın bölgede sorunlar yaşıyor.
Evet, ama bu sadece benim sakatlığımla ilgili değil. Lincoln, Linderoth ve Okan'ın sakatlıkları üst üste geldi. Sonuçta hepimiz orta saha oyuncularıyız. Takım da bu sakatlıklardan olumsuz etkilendi.
-Genç oyuncular için önemli örneklerden birisin aslında. Erken yaşlarda büyük bir meblağ karşılığında transfer oldun ancak bu yükü kaldıramadın. Ardından bir yeniden doğuş yaşadın. Ülkemizde yeni yeni parlayan genç oyuncuların üzerine çok fazla mı gidiliyor?
Bakın, bir futbolcu ya iyidir ya da kötüdür. Yani oyuncuda yetenek vardır ya da yoktur. Kötü olan bir oyuncuyu üç-beş gün sonra iyi yapamazsınız. Siz bir yerlerde oynuyorsunuz, birileri yeteneğinizin farkına varıyor ve büyük
takımlardan birine geliyorsunuz. Asıl zorluk ondan sonra başlıyor. Büyük takımlarımızda hem
baskı hem de tahammülsüzlük var. Aslında oralarda futbolcu biraz rahat bırakılsa zaten bir şekilde karşılığını verecek. Futbolcuyu günlük performansına göre değil, yeteneğiyle değerlendirmemiz lazım. Sezonun içinde sakatlıklar, formsuzluklar var. Yani olaya bütün olarak bakmamız gerek. Beşiktaş'tayken çok fazla sakatlık yaşadım. Etkili olduğum dönemler de oldu ama yetmedi ve Beşiktaş'tan ayrıldım. Galatasaray'a geldim ve burada iyi oynamaya başladım. Demek ki ben iyi bir futbolcuymuşum. Demek ki benden faydalanabilinirmiş. Mesela önümüzde
Burak örneği var. Belli ki çocukta yetenek var ama siz ona tahammül etmezseniz, hemen gönderirseniz, tabii ki o da çıkış gösteremez. Aslında bu konu ayrıca uzun uzun tartışılması gereken bir konu.
-Bu olumsuzluğu en uç noktada yaşayan bir oyuncu olarak, genç arkadaşlarına ne gibi tavsiyelerde bulunursun?
Yaşadıklarım ve şimdiki durumum genç arkadaşlar için iyi bir örnek. 10 yıldır büyük takımlarda oynuyorum. Genç arkadaşlar bizim gibi oyuncuların yaşantılarına bakacak ve değerlendirecek. Tıpkı geçmişte ağabeylerimizin bize anlattığı gibi biz de tecrübelerimizi onlara aktarmaya çalışıyoruz. Ama önemli olan bizim anlattıklarımızdan ziyade onların bunu alabilmesi. Yani öğrenme kapasiteleri ve bu konudaki hevesleri. Ben 30'lu yaşlara geldim; aşağı yukarı 4-5 yıl daha oynarım. Ama hâlâ futbol hakkında öğrenmem gereken çok şey olduğunu biliyor ve herkesten bir şeyler almaya çalışıyorum. Her gün farklı bir şeyler öğreniyorum ve öğrenmeye devam edeceğimi de biliyorum. Genç arkadaşlar da sürekli yeni şeyler öğrenmeye açık olmalı ve bu öğrendiklerini pozitif yönde uygulamalı.
OYUN KARAKTERİMİ DEĞİŞTİRDİM
-Gaziantepspor'da tipik bir 10 numara olarak oynuyordun ve Beşiktaş'a da bu özelliğinle transfer edilmiştin. Galatasaray'da ise futbol kimliğin değişti. Bazen orta sahanın solunda ama ağırlıklı olarak ön libero oynuyorsun. Bu bölgelerde sergilediğin performansla Milli Takım'a kadar yükseldin. Futbolculuk yapındaki bu değişimi anlatır mısın?
Aslında bu çok uzun anlatılması gereken, apayrı bir röportaj konusu. Ama en azından şöyle özetleyebilirim. Ben geçmişte hep forvet arkası oynadım. Öyle yeteneklerim vardı ve tamamen ona konsantre olmuştum. Yani neredeyse hiç savunma yapmayan, gole yönelik oynayan ve işin kaymağını yiyen bir mevkide oynuyordum. Ama dünyaya baktığımızda futbol geçmişe nazaran artık daha defansif oynanıyor. Defansif oyuncular daha fazla önem kazanmaya başladı. Dünyanın hemen hemen tamamında 4-4-2 oynanıyor. Bu oyun tarzında da genellikle çift ön libero kullanılıyor. Hatta forvetteki iki oyuncudan birisi de aslında eskiden 10 numara tabir ettiğimiz orta saha oyuncusu oluyor. Bir de 10 numara bölgesinde genel olarak
yabancı oyuncular
tercih ediliyor. Yani siz ikinci planda düşünülüyorsunuz ve bir arayışa girmeye başlıyorsunuz. "Demek ki benim farklı görevler de yapmam gerekiyor" diyorsunuz. Ben de böyle düşünerek değişime başladım. Baktım ki
koşu ve mücadele performansım hiçbir oyuncudan eksik değil, ben de oyunumu defansif yönde geliştirmeye başladım. Zamanla gördüm ki, bu görevi işi bir şekilde yapabiliyor ve takıma katkı sağlıyorum. Tabii bu süreçte birlikte çalıştığım hocalarımla da uzun uzun değerlendirmeler yaptım. Onların tavsiyelerini dinledim ve yönlendirmeleri doğrultusunda çalıştım. Bu yönde kendimi geliştirmeye de devam ediyorum.
-10 numara konumundaki yabancı oyunculardan çok fazla koşması ve mücadele etmesi beklenmezken yerli oyunculara aynı tolerans tanınmıyor galiba.
Evet, bizde böyle bir düşünce var. "10 numara kim oynar?" diye sorsanız, herkes "
Hagi, Lincoln,
Alex" der. Üstelik bu oyunculardan koşup mücadele etmeleri de beklenmiyor. Mesela Sergen bence gelmiş geçmiş en iyi 10 numaralardan birisi ama şu anda TFF 1. Lig'de oynuyor. Çünkü onun koşmadan oynamasına, bir yabancıya gösterilen tolerans tanınmıyor.
-Modern futbol ön libero mevkinde artık sadece koşan ve mücadele eden değil, aynı zamanda top kullanabilen oyuncu istiyor. İtalya Milli Takımı Dünya Şampiyonu olurken Pirlo'nun payı büyüktü. Mesela Aurelio da eski bir 10 numara. Sanırım sen de bugün, geçmişte 10 numara olmanın avantajını yaşıyorsun.
Evet, aynen öyle. Benim topu kullanmakta hiçbir sıkıntım yok. Şu anda dünyada oynanan futbol komple
futbolcular istiyor. Yani hem çok koşacaksın hem top kazanacaksın hem de topu iyi kullanacaksın. Ön libero da bu özelliklerin en belirgin olduğu mevki. Önemli takımların hemen hepsinde bu özellikteki ön liberolar var. Ama bana hâlâ "Niye eskisi kadar gol atamıyorsun?" diyorlar. Ya kardeşim, ben nasıl gol atayım? Koskoca bir orta alanın sorumluluğu bende. O bölgeyi terk edip de sürekli ileride gol arayamam ki. Bu bölgedeki bir oyuncu
sezonda ancak 3-4 tane gol atabilir.
-Futbolundaki bu değişimde, birlikte çalıştığın hangi teknik adamın daha fazla katkı sağladığını düşünüyorsun?
Oyunun çift yönlü oynanması gerektiğini önce
Lucescu, sonra da Fatih Terim'le öğrendim. Benim bu değişimimde onların katkısı çok büyüktür.
-Linderoth ve senin yokluğunda ön libero mevkinde oynayan Mehmet Topal, Mehmet Güven gibi genç oyuncular hakkında neler düşünüyorsun?
Bence ikisi de oldukça kaliteli oyuncular ve ikisini de başarılı buluyorum. Ama bir gerçek var ki; benim 10 sene önce yaşadığımı onlar şimdi yaşıyor. İkisi de çok genç. Ön libero mevki tecrübenin en fazla önem kazandığı bölge. Onlar da bu tecrübeyi zamanla kazanacak ve daha da iyi olacaklar.
FENERBAHÇE İLE ÇEKİŞİRİZ
-Sivasspor sürpriz bir biçimde sezonun ilk yarısını lider tamamladı. Bu çıkışı nasıl değerlendiriyorsun? Şampiyonluk yarışı sence nasıl geçecek?
Açıkçası Sivasspor'un buraya kadar bile geleceğini tahmin etmiyordum. Sezon başında yakaladıkları çıkışın geçici olduğunu düşünüyordum ama sürekli kat ederek bu noktaya kadar geldiler. Yine de ikinci yarıda aynı başarıyı gösterebileceklerini sanmıyorum. Şampiyonluk yarışı bizimle
Fenerbahçe arasında geçer.
-Peki, bu düşüncen sadece Sivasspor için mi geçerli, yoksa hiçbir Anadolu takımının şampiyon olamayacağını mı düşünüyorsun?
Bu konuda daha önce de yaşadığımız örnekler var.
Kocaelispor, Gaziantepspor,
Vestel Manisaspor gibi. Sonuçta biz de
şampiyonluk için mücadele ediyoruz. Bu yüzden de öyle tahmin ediyor, öyle istiyorum aslında. Ama çok ciddi bir
rakip Sivasspor. Belki ilk yarıda olduğu gibi ikinci yarıda da beni yanıltabilir.
-Galatasaray, Türkiye'yi yıllarca yurtdışında başarıyla temsil etmiş kulüplerin başında geliyor. Ancak son yıllarda ciddi bir gerileme söz konusu. Bu sezon da
UEFA Kupası'nda bir üst tura çıkılmasına rağmen kimse tatmin olmuş değil.
Evet,
Avrupa kupalarında son yıllarda şanssız ve kötü maçlar oynadık ama bu demek değildir ki böyle devam edecek. İnanın bana gerçek performansımızı sahaya koyabilirsek sonrası çok kolay olacak.
-UEFA Kupası'ndaki rakibiniz Bayer Leverkusen hakkında ne düşünüyorsun?
Leverkusen'i birkaç defa izledim. İyi bir takım. Sonuçta bir
Alman ekibi, fizik kondisyonları oldukça iyi ama bizim şansımızın onlardan daha yüksek olduğunu düşünüyorum. Leverkusen'i geçmemiz halinde eşleşeceğimiz
Hamburg veya Zürih'i de rahat geçeceğimizi düşünüyorum.
-Türkiye'de en beğendiğin yabancı oyuncular kimler?
Linderoth ve Lincoln çok iyi oyuncular. Ayrıca Alex'in Fenerbahçe'ye çok şey kattığını, çok iyi bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Keza Aurelio da en az Alex kadar faydalı ve kaliteli bir oyuncu. Gerçi bu sezon sakat ama bence
Appiah da iyi futbolcu.
ROBERTO CARLOS'UN PEŞİNİ BIRAKMAZDIM
-Futbol hayatın boyunca öğretici yabancı oyuncular için kimleri örnek verebilirsin?
Mesela Hagi bize çok şey öğretti.
Taffarel keza öyle. En yakın örnek Roberto
Carlos. Düşünün bir kere, insan Carlos'tan bir şeyler öğrenmez mi? Yani insan özellikle onun yanına gider sorar, "Maça nasıl hazırlanıyorsun, neler yapıyorsun?" diye. Bir sol bek oyuncusu olsam peşini bırakmazdım. Topu nereye atmam lazım, defansta ne yapmalıyım, hücuma çıkarken nasıl davranmalıyım diye sürekli konuşurdum onunla. Sonuçta dünyanın iyi oyuncularından birisi.
-Sence bizim genç oyuncularımızda bu heves var mı?
Öyle bir oyuncudan bir şeyler öğrenme hevesi olmayan oyuncuya şaşarım. Bakın ben şu yaşımda senden, futbolcu arkadaşlarımdan, hocalarımdan ne öğrenebilirim derdindeyim. Sonuçta öğrendiğin her şey sana bir şekilde dönecektir. Dediğim gibi bu tarz oyuncuların faydası çok büyük olur. Tabii
Roberto Carlos biraz uç bir örnek. Mesela Linderoth onun kadar şöhretli değil ama adamdan yaşam tarzı, karakteri ve oyunculuğuyla ile çok şey öğrenebiliyorsunuz. Demek istediğim, gelecek yabancı bir şekilde bize bir şeyler kazandırsın.
-Hırçın, hırslı ve hakemle oldukça fazla diyaloğa giren oyuncular arasında gösteriliyorsun. Bu konuda ne söylemek istersin?
Bu tamamen benim motivasyonumla ilgili. Maçı kazanmak için motive olur ve topa karşı agresif oynarım. Ama bu demek değildir ki terbiyesizlik yapıyorum. Hakeme veya rakip oyunculara terbiyesizlik yapmam,
küfür etmem. Benim agresifliğim topa karşı. Kendi içimdeki sinirden, savaştan, kazanma arzusundan başka bir şey değil. Eğer hakeme ya da rakibime karşı bir terbiyesizlikte bulunuyorsam bunun zaten savunulacak tarafı yok. Ama ben bunu elimden geldiğince yapmıyorum. Çünkü karakter olarak bu tip bir oyuncu değilim. Bazı oyuncular vardır, küfür eder, hakemi bunaltır, rakibini sürekli
taciz eder. Benim öyle bir yapım yok. Ben sadece maça konsantre oluyorum. Bu da pozitif algılanmalı. Ha, birkaç defa sözünü ettiğiniz anlamda yaptığım agresiflikler var. Ama onların da geçmişi var, birdenbire yaşanan şeyler değil yani. Ha şimdi sorsanız "Onlardan da pişman mısın?" diye; "Keşke o olaylar yaşanmasaydı" derim. Yanlış yaptığım zaman özür dilemesini de bilirim. "Bana ne" deyip olayı savuşturmam.
-Büyük olarak tabir edilen takımların oyuncuları sürekli olarak medyanın gündeminde oluyor. Sen de büyük takımda oynayan biri olarak medya ile futbol arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsun?
Bu konuyla ilgili olarak da saatlerce konuşabilirim ama belirli bir çerçeve koymak lazım. Futbol ve medya birbirinin olmazsa olmazı. Güzelliği de bu aslında. Bazen ipin ucu kaçıyor belki ama ne yapalım.
-Futbol dışında neler yaparsın?
Futbol dışındaki zamanımın tamamını ailemle geçiriyorum. İki çocuğum var. Onlarla olmayı, alışverişe, sinemaya gitmeyi seviyorum. "Başka ne yapıyorsun?" derseniz, açıkçası hiçbir şey yapmıyorum. Genel olarak da futbolcuların böyle yaşadığını düşünüyorum. Çünkü zaten sabah-
akşam antrenman yapıyoruz. Yani dışardan düşünüldüğü gibi bu adamlar sürekli geziyor, tozuyor, sürekli eğleniyor gibi değil. 365 günün 350 günü antrenmanla geçiyor zaten.
-Milli Takımımız Euro 2008 finallerinde Çek Cumhuriyeti, İsviçre ve Portekiz'le aynı grupta yer alacak. Şansımızı nasıl değerlendiriyorsun?
Avrupa Şampiyonası'na katılan takımların hepsi sonuçta güçlü ekipler. Grupta veya sonrasında mücadele edeceğimiz takımlar arasında ayrım yapmak istemiyorum. Asıl önemli olan bizim göstereceğimiz performans. Eğer biz kendi gücümüzü ilk maçtan son maça kadar tam olarak sahaya yansıtırsak büyük başarılara
imza atarız. Türk oyuncusuna çok inanıyorum. Türk futbolcusunun istediği, inandığı zaman zaten neler yapabileceğini yakın zamanda gördük. Elemelerdeki
Norveç maçı büyük stres altında oynanmasına rağmen kazanıldı. Bu çok ciddi bir başarıdır. Biz inanalım ve kendimiz gibi oynayalım yeter. Sonrasında başarı zaten gelecektir.
-Kendini Milli Takımımızın Euro 2008 kadrosuna ne kadar yakın görüyorsun?
Hem yaş hem de tecrübe olarak Avrupa Şampiyonası'nda mücadele edecek Milli Takımımızın kadrosunda olmam gayet
doğal. Geriye dönüp baktığımda 20'li, 25'li yaşlarda iyi performans sergilediğim zamanlar oluyordu ama futbolu şimdiki kadar bilmiyordum. Şu anda futbolu her yönüyle çok daha iyi bildiğimi, ayrıca iyi de oynadığımı düşünüyorum. Sakatlıktan döndükten sonra öncelikle Galatasaray'da iyi bir performans sergileyerek şampiyonluğa ulaşmak, sonra da Milli Takımımızla Avrupa Şampiyonası'nda mücadele etmek istiyorum.
Nihat Özten / Tam Saha Dergisi