Beşiktaş Başkanı
Yıldırım Demirören'in
istifasını isteyenlerin sayısı hiçte az değil. Ancak Beşiktaş ve Türk basının önde gelen ismi Atilla
Gökçe Yıldırım Demirören'in
babasına seslendi. Gökçe'nin Beşiktaş Camiasını sevilen ismi Baba Erdoğan Demirören'den bir isteği var:
İşte Atilla Gökçe'nin Baba Demirören'e açık mektubu
Baba’ya manifesto!
Del Bosque’yi gönderdiler... Futbolu bilmediğini, Beşiktaş’ı çözemediğini, başarı gösteremediğini söyleyerek...
Deve yüküyle (7,5 milyon
Euro) tazminat ödeyerek hem de!
Rıza Çalımbay’ı getirdiler. Futbola gözlerini 12 yaşında Beşiktaş’ta açan, kaptanlıkta Hakkı Yeten karizmasını tekrarlayan Rıza Hoca, sevgisini
rehber edindi. Gözünü kırpmadan, pazarlık etmeden geldi... Öz yuvasına kapıkulu gibi
hizmet etmeye çalıştı.
O’nun da başını yediler. Hem de kabul etmedikleri istifa kararından birkaç gün sonra... Gerçek gücün (!) kendilerinde olduğunu göstererek kovdular!
Jean
Tigana da yaranamadı bunlara...
Adam iki kez
Türkiye Kupası kazandırdı, görgüsüzce işgal edilmiş Kupa podyumunda kendine yer bulamadı.
Bir tek kıçına teneke bağlamadıkları kaldı kovarken!
Ertuğrul Sağlam, geçen sezonun başında iyi bir proje olarak herkesi yanılgıya düşürdü.
Sanıldı ki Beşiktaş yönetimi artık akıllanmış ve toparlanmıştır... Kalıcı, uzun vadeli bir çalışma ile yerinden oynayan anlayışlar, çivisi çıkan iskeletler yeniden kurulur ve Beşiktaş, aradığı doğru yolu bulur!
Hayır, O’nu da yediler...
Tepeden
bakan Bonapart kültür, hiç kimseyi dinlemeden, hiçbir şeyi ciddiye almadan, her yıl yeni yeni turşular kurarak, Beşiktaş geleneklerini iyice soyutlayarak duruş muruş, her şeyi buruş buruş edip soldurarak
Ertuğrul Sağlam’ı da kovmayı koydu kafasına...
Ama bu defa o ruhu teslim alamadı.
Ertuğrul Hoca gitti... Bastı istifayı, adam gibi başladığı işi adam gibi bitirdi.
Kimsenin kuşkusu olmasın...
Kendi medyaları, kendi kurulmuş kalemleri, kendi cılkı çıkmış adam(!)larıyla bu komediye devam edecekler.
Hayır, Ertuğrul Sağlam’ın giderayak bıraktığı o “sağlam” taş aynaya bakmaya da yüzleri ve cesaretleri olmayacak.
Zengin ailenin tembel ve meraksız, hoyrat ve şımarık çocuğu kendine şimdi
ithal ya da
yerli yeni bir
oyuncak bulacak.
Sinan Engin de yeni gelene kefil(!) olacak... El bebek gül bebek, o oyuncağı da bozup bir köşeye fırlatana dek oynamaya devam edecekler.
Oyuncak kırıp dökerken bir şeyler öğrenme çağları çoktan geride kaldığı; para, şöhret ve
statü sahibi olduklarından eğitilemez pozisyona geçtikleri için hayatı da sporu da hiç anlamadan Beşiktaş’ı tüketecekler...
Bugüne kadar federasyonlara kılıç çeken, sonra biat eden onlardı. Sponsorlara bile kapıyı göstermekten hiç gocunmadılar... Genç takımla protest maç onbirleri belirlediler, sonra o lafları hep birlikte yuttular.
Yeni stat masallarıyla
gündem değiştirmeye çalıştılar, olmadı.
İnönü Stadı’nın boş duvarlarına reklam bile bulamadılar, yıllardır.
Hiçbir eleştiriden
ders çıkarmadılar. Hiçbir uyarıyı ciddiye almadılar. Beşiktaş’ı perişan etmekten asla yorulmadılar. Arada kişisel ihtirasları ve kapı arkası pazarlıklarıyla yayıncıları da birbirine düşürüp
kaldırım kurnazlıkları da sergilediler.
Beşiktaş’ın asırlık mirasını böldüler, çözdüler, kirlettiler, tükettiler.
Ertuğrul Sağlam, bunlara asla teslim olmadı. O postu kimseye vermeden bastı gitti.
Hoca değerlerinden vazgeçmedi...
Bunlar da ihtiraslarından...
...Nur içinde yatsın, Kazım Kanat sağ olsa, tepesi atar, bunlara şapkayı ters giydirirdi.
Her neyse... Bunlara ve
Sinan Engin’e ben bir şey demeyeceğim artık.
Bildiklerini yapsınlar.
Kırk yıllık dostuma sesleneceğim. Erdoğan Bey’e...
Oğlunun reşit olduğunu ben de biliyorum... Yasal olarak elbette her türlü kararı kendi verir. Ne yapacağını kendi bilir.
Sayın Baba Demirören, Beşiktaş’ta vicdanların sesini dinlemeyen, hiç kimseyi ve hiçbir şeyi ciddiye almayan oğlunu çağır...
Babalık hakkını kullan...
Artık oyunun bittiğini söyle.
Bu zavallı
Lale Devri’ni sona erdir...
Aileye yük olmadan, Beşiktaş’a daha da fazla dertler açmadan bu dönemi bitir!
Beşiktaş aşkına...
Allah aşkına!
ATİLLA GÖKÇE- MİLLİYET