"Büyük takım tek forvet ile oynamaz"

Galatasaray'ın golcü oyuncusu Ümit Karan, Türkiye Futbol Federasyonu'nun Tam Saha dergisinin sorularını yanıtladı.



Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli golcülerden birisi. Üstelik gol atmayı bir sanata dönüştüren, estetik vuruşların adamı. 31yaşında ve Turkcell Süper Lig'de geçirdiği 11 sezonun bütün tecrübesini sahaya yansıtıyor. Galatasaray'ın sezonun en golcü takımı olmasını hem çift santrforlu sistemle hem de orta sahadaki hücum gücü yüksek oyuncuların çokluğuyla açıklıyor ve "Biz Galatasarayız, bunu da sahada göstermek zorundayız. Büyük takımın tek forvetle oynaması bana mantıksız görünüyor" diyor. Galatasaray ligin en çok gol atan takımı. Oysa siz yeni kurulan bir kadrosunuz. İlk onbire bakıldığında geçen sezondan kalan 3 veya 4 oyuncunun forma giydiğini görüyoruz. Hep bir uyum sürecinden söz edilir ama siz bu kurala uymadınız. Nedir bu işin sırrı? Öncelikle Galatasaray'ın oturmuş bir sitemi var. Ayrıca yerli olsun yabancı olsun yeni gelen oyunculara karşı birçok kulüpte olmadığı biçimde sıcak bir ortama sahibiz. Onlara kendilerini evlerinde gibi hissettiriyoruz. Bu havayı sadece oyuncularımızla değil, taraftarımız ve yönetimimizle de oluşturuyoruz. Arkadaşlık çok çabuk kuruluyor ve başarı da geliyor. En çok gol atan takım olmanızı neye bağlıyorsun? Şimdi moda olan sistemin aksine siz çift santrforla oynuyorsunuz. Biz sadece çift santrfor oynamakla kalmıyoruz. Arkamızda da Lincoln, Arda, Barış gibi oyuncular oynuyor. Gerçekten futbolu ofansif oynamaya çalışıyoruz. Bir kere biz Galatasaray'ız ve bunu da sahada göstermek zorundayız. Büyük takımın tek forvetle başlaması mantıksız görünüyor bana. Çünkü zaten rakibiniz sizden çekiniyor ve defansif bir anlayışla oyuna başlıyor. Yani büyük takım öncelikle hücum etmeyi düşünmek zorunda, öyle mi? Tabii ki oynayacağınız rakip önemli. Ligimizdeki diğer takımlar da giderek güçleniyor ve büyük takımların teknik adamları rakipleri çok iyi analiz etmek, buna göre taktikler belirlemek zorunda. Ama büyük takım olarak sahaya çıktığınızda rakibinizin defansif bir anlayışla başlayacağı da inkâr edilemez bir gerçek. Dolayısıyla sen kendi oyununu sergilemek zorundasın. Bunu sadece Galatasaray için de söylemiyorum. Ben teknik direktör olsam, kendi futbolumu rakip takıma hissettirmek isterim. Galatasaray açısından dikkati çeken bir durum da gollerin oyunculara dağılımı. Neredeyse takımdaki tüm oyuncular şimdiden gol atmış durumda. Bu da kısa sürede takım olmanın bir göstergesi sayılabilir mi? Bakıldığı zaman bizim maçlarda Arda forvete geldiği zaman ben onun yerine gidiyorum. Hatta Servet öne çıktığı zaman Hakan onun boşluğunu kapatıyor. Bu da bütün oyunculara bir güven duygusu getiriyor. Herkes "Nasıl olsa benim açığımı kapatacak biri var" diyerek gönül rahatlığıyla atağa çıkabiliyor. Bu da takımın oturmuşluğundan kaynaklanıyor. Bu oturmuşluğu sadece yeni gelen oyunculara gösterdiğiniz yakınlığa bağlayamayız herhalde. Oyuncu kalitesi ve grubun kısa sürede kavrama yeteneğine sahip olması da gerekiyor. Futbolcu kalitesi ve oyuncuların futbol zekâsı çok önemli bir faktör elbette. Burada bireysel yetenekler ve taktik algılamalar çok ön plana çıkıyor. Teknik direktörümüzün bizden isteği bireysel oyun değil, takım halinde hareket etmek. Ama takım halinde başarıyla hareket etmenin altında da oyuncuların bireysel yetenekleri ve futbol zekâsı yatıyor. Bence Galatasaray'ın avantajı da bireysel yeteneği güçlü oyuncuların takım oyununa sağladığı adaptasyon. Türk golcüler büyük iş başarıyor Kezman dünya çapında üne sahip bir forvet oyuncusu. Ancak ciddi bir kriz yaşıyor. Vestel Manisaspor maçında oyundan atıldıktan sonra "Help me" diye bir çığlık atışı vardı ki oldukça ilginçti. Sen bir golcü olarak onun yaşadığı krizi anlayabiliyor musun? Türk forvetlere bakıldığı zaman, Hakan Şükür, Necati Ateş, Gökhan Ünal olsun, ben olayım, gol ortalamalarımız oldukça yüksek. Hakikaten iyi işler çıkartıyoruz. Kezman'ın bir açıklamasını okudum, "Türkiye'de 15 gol atmak hiç de kolay değil" diyor. Ben bu görüşü hiç de doğru bulmuyorum. Eğer 15 gol atmak kolay değilse o zaman biz Türk golcüler gerekten büyük işler başarıyormuşuz. Tabii bir golcü için tek forvet oynamak hiç de kolay değil. Ben de Lucescu döneminde Şampiyonlar Ligi'nde tek santrfor oynadım. Gerçekten çok zor. Bu durumda mücadele gücüne dayanarak oynaman gerekiyor. Kezman ise bu tip bir oyuncu değil. Daha çok seri forvet olarak tanımlanabilir. Forvetler kendini yalnız hissettiğinde "Help" diye bağırabiliyor. Burada takıma çok büyük görev düşüyor. Bence onu daha fazla topla buluşturabilirler. Çünkü bazı pozisyonlarda iyi koşular yapıyor ama top alamıyor. Avrupa'nın en yaşlı teknik adamıyla çalışmak nasıl bir durum? Kalli ilk geldiğinde yaşlı diye eleştirilmişti ama galiba delikanlılara taş çıkartacak. Bu konuda ne düşünüyorsun? Biz de ilk etapta Feldkamp'ı tanımıyorduk ve değişik bir beklenti içindeydik. 73 yaş gerçekten de az değil. Benim babam 49 yaşında vefat etti. Allah daha uzun ömürler versin ama gerçekten de sağlığı yerinde ve çok tecrübeli. Bu tecrübeyi hissediyorsunuz yani. Hissetmez olur muyuz? Feldkamp her şeyin bilincinde. Bir futbolcunun ne düşündüğünü, ne yapacağını, nasıl davranacağını o kadar iyi biliyor. Sağlığı da yerinde. O yaşta antrenmana çıkıyor ve bizimle koşabiliyor. Onu o kadar dinamik görünce siz de ister istemez daha fazla çaba harcıyorsunuz. Almanya'da yetişmiş bir oyuncusun. Kalli'yle çalışmak senin adına bir avantaj sayılabilir mi? Eric Gerets de Almanca biliyordu ve Almanya'dan gelmişti ama böyle bir avantaj yok. Futbolcu iyiyse oynar, değilse oynamaz. Onun dilini konuşmanız yeterli değil. Futbolun kendi dili var ve siz iyiyseniz çok farklı dilleri bile konuşsanız başarılı olursunuz. Alman disiplini diye bir şey var ve oldukça ünlü. Kalli ise bu disiplinin zirvesinde bir teknik adam. Son olarak Lincoln ve Hakan Şükür'ü kadro dışı bıraktığı bir olay yaşandı. Bu durum diğer oyuncuları nasıl etkiledi? "Ayağımızı denk almamız gerek" diye mi düşündünüz mesela? Tabii, mutlaka davranışlarımıza çok dikkat etmemiz gerektiğini hissediyoruz. Hakan Şükür ve Lincoln takımdaki büyük isimler. Özellikle genç oyuncular açısından ciddi bir gözdağıydı bu. Kritik gollerle Galatasaray'a 7 puan kazandırdın. Takımdaki golcülerin rekabeti seni nasıl etkiliyor? Sezon başında Necati ve Hasan Kabze gittiğinde sanki rakipsiz kalmış gibiydin. Nonda'nın gelişinden sonra işler biraz daha değişti galiba. Ben yanımda kim oynuyor diye hiçbir zaman düşünmedim. İlk başta ben bu takımda oynamak istiyorum. Bunun için de performansımı artırmam gerekiyorsa artırmak zorundayım. İster Necati, ister Hasan Kabze, isterse Nonda olsun, ben oynamak istiyorsam mücadele etmek zorundayım. Tabii diğer oyuncular da bu biçimde düşünüyor ve rekabet edebilmek için çaba harcıyor. Şunu da söyleyeyim, eğer ben değil de bir başkası oynuyorsa, benden daha formda olduğu için oynuyordur. Bu durumda çok daha fazla çalışmam ve çaba harcamam gerektiğini bilirim. Rekabet güzel bir şey ve oyuncuyu biraz daha ileriye götürmek için de faydalı. Bir de bizim takımda kıskançlık yok. Oynayan, oynamayanı kesinlikle destekliyor. Bir golcü gözüyle Nonda'yı nasıl buluyorsun? Daha çok yeni, dolayısıyla henüz bir değerlendirme yapmak için erken. Ama Monaco döneminden çok iyi bir futbolcu olduğunu biliyorum. Kısa sürede Galatasaray'a da büyük katkı sağladığını söyleyebilirim. Çok kuvvetli bir oyuncu. Ligdeki yarışı nasıl değerlendiriyorsun? Birkaç hafta önce çok gerimizde olan bir takım şimdi hemen ardımızda yer alıyor. Üç puanlı sistemde konuşmak için çok erken. İşi şovda bırakmamalıyız Peki, şu ana kadar oynanan futbola baktığında rakibiniz durumundaki takımlarla güç dengelerinizi nasıl değerlendiriyorsun? Rakiplerimiz hakkında çok fazla yorum yapmak istemiyorum ama şu bir gerçek, biz göze hoş gelen bir futbol oynuyoruz. Çünkü futbol bir şov dünyası. Orada boy göstermek, katkı sağlamak ve insanları mutlu etmek bizim görevimiz. Şu ana kadar bunu başardığımızı düşünüyorum. Zaten iyi futbol oynadığınızda başarı da kendiliğinden gelir. İşin şovda kalmaması için de elimizden geleni yapmalıyız tabii ki. Roberto Carlos ve Lincoln arasında hangisinin daha büyük transfer olduğu yolunda kıyaslamalar yapıldı. Artık ikisi de sahnede ve değerlendirme yapmak kolaylaştı. Sen bu konuda ne düşünüyorsun? Lincoln çok kaliteli bir oyuncu. Bir kere o 29, Roberto Carlos 34 yaşında. Günü kurtarmak için transfer yapabilirsiniz ya da uzun vadeli transfer yapabilirsiniz. Lincoln'ün uzun vadeli bir transfer olduğunu düşünüyorum. Üç-dört sezon Galatasaray'ı sırtlayabilecek bir isim. Ama Roberto Carlos'un önünde bu kadar uzun bir süre yok. Lincoln'le oynamak bir forvet oyuncusu olarak seni nasıl etkiliyor? Lincoln'ü zaten Almanya'dan da tanıyorum. Maçlarını izliyordum. Müthiş bir oyuncu. Saha içinde çok iyi anlaşıyoruz ve dışarıda da iyi arkadaşız. Aramızdaki uyum gün geçtikçe daha da iyi olacak. Sion maçında 3-0 geriye düştüğünüzde neler düşündüğünüzü merak ediyorum. Sonrası çok farklı geldi çünkü. 3-0'dan sonra bile hiçbir ümitsizlik duygusu yoktu içimizde. O maç 8-3 de bitebilirdi. Takımda o güven duygusu vardı. Evet, ilk maçı galibiyete döndüremedik ama ilk maçta oynadığımız futbolun getirdiği güveni Ali Sami Yen'de devam ettirdik ve çok farklı bir skorla Sion'u eledik. Bu takımın zamana ihtiyacı var Sence bu kadro UEFA Kupası'nda nereye kadar gidebilir? Oynanan futbola baktığında, 2000'deki başarıyı tekrar yakalamak mümkün mü? Takımda o hava var mı? Bence 2000'deki kadroyla bugünkü kadroya iyi bakmak lazım. Ben arada biraz fark olduğunu düşünüyorum. Çünkü 2000'deki kadroda 1996'dan beri devam eden bir süreç var. O takım dört sezon birlikte oynadı ve her sezon biraz daha üzerine koyarak sonunda UEFA Kupası'nı kazandı. Bunu kimse düşünmüyor. Baştan söylediğin gibi biz çok yeni bir takımız. İnşallah zorlayacağız ve sonuna kadar gideceğiz. Dilerim final de oynarız. Ama insanların bu gerçekleri de göz önünde bulundurması gerekiyor. Çünkü takımda çok tecrübesiz oyuncular da var. İki sezon önce 2.Lig'de oynayan ya da Alman 2.Ligi'nden gelmiş oyuncular var bu kadroda. Peki, UEFA Kupası'ndaki grubunuzu nasıl değerlendiriyorsun? Ben başkalarının aksine Bayern Münih'le aynı grupta olmamızı isterdim. Nasıl olsa üç takım çıkacak. Eğer öyle olsaydı Bayern'le birlikte gruptan çıkar ve finale kadar onlarla karşılaşma ihtimalimiz kalmazdı. Bir de UEFA Kupası'nda grupta ya birinci olacaksın ya da üçüncü. Çünkü ikinci sıradaki takım direkt Şampiyonlar Ligi'nden düşen takımla eşleşiyor. Ben gruptan birinci takım olarak çıkma ihtimalimizi yüksek görüyorum. Arkamızda da Bordeaux ve Panionios sıralanır. Gençler gerçeklerle yaşamayı öğrenmeli Takımdaki genç oyuncuların çokluğundan söz ettin. Peki, gençlerle ilişkileriniz ne boyutta? Takımdaki gençler çok yetenekli oyuncular. Hepsi Galatasaray'a çok uzun yıllar hizmet edebilecek nitelikte. Tabii onların da zaman zaman iniş ve çıkışları oluyor. Özellikle bir dönemde Arda'nın çok üzerine gidildi. Ama onların da bu gerçeklerle yaşamaya alışmaları gerekiyor. Maalesef Türkiye'de futbol böyle bir şey. İyi olduğun dönemde herkes seni çok sever ama kötü olduğun dönemde yanında hiç kimseyi bulamazsın. Geçtiğimiz sezon santrforlar değil, orta saha oyuncuları krallık yarışında öndeydi. Alex kral oldu, Iliç Galatasaray'ın en çok gol atan oyuncularından biriydi. Bu sezon da Gökdeniz zirveyi zorluyor. Bu değişimi nasıl yorumluyorsun? Türkiye'de aslında orta saha oyuncularının işi bize göre daha rahat. Biz kaleye sırtı dönük oynuyoruz ve rakiple boğuşuyoruz, boş alanlar oluşturuyoruz. Akıllı orta saha oyuncuları bizim ligimizde çok iş yapar. Çünkü zaman zaman Türkiye'de çok fazla kademe hatası yapılıyor. Rakibi takip etmek gibi bir anlayış tam anlamıyla yerleşmiş değil. Konsantrasyon kayıpları yaşanıyor ve akıllı orta saha oyuncuları o boş alanlara girip çok gol atabiliyor. Alex de çok akıllı bir oyuncu ve bu sayede çok sayıda gol atıyor. Attığın en güzel gol hangisi diye sorsam cevap vermekte zorlanırsın herhalde. Bu biraz da bilgisayara "Ne var ne yok?" diye sormaya benziyor çünkü. Evet, benim attığım güzel gol sayısı oldukça fazla. İnsanlar bu sezon Kasımpaşa'ya attığım golü çok beğeniyor ama benim öyle bir sürü golüm var. Yine de beni "10 yılda böyle bir gol attı" diye eleştiriyorlar. Oysa her sezon böyle bir golüm var. Mesela Ankaraspor'da çok daha güzel goller attım ama Ankaraspor'da olduğunuz için onları hiç kimse görmüyor. Yine Gençlerbirliği'nde çok güzel goller attım. Ama insanlar maalesef sadece Galatasaray'da attıklarıma bakıyor. Aslında atamadığım çok güzel goller de var. Nasıl yani? Daha güzel gollerin hayalini mi kuruyorsun? Hayır, antrenmanda o golleri atıyorum da henüz maçta atamadım. Antrenmanla maç arasında ciddi bir fark olmalı o zaman. Var elbette. Antrenmanda rahatsın. Kaçırsan da bir şey olmayacağını biliyorsun. Maçta düşündüğün hareketi yaptığında iki ihtimal var. Ya topa vurup gol yapacaksın ya da vuramayacak ve rezil olacaksın. Maç 0-0 giderken, normal bir vuruş yapıp gol atmak varken röveşata yapmanın riskine girsem mi girmesem mi diye düşünüyorsun. Ancak antrenmanda düşünmüyorsun ve çat diye vuruyorsun. Ama yüzde vermek gerekirse ben o vuruşlar sırasında yüzde 70'lik riski alıyorum. Ümit Karan'ın gelecekle ilgili planları neler? Yaşın 31. Bundan sonrasında nerelerde görüyorsun kendini? Galatasaray'la üç sezon daha sözleşmem var. İyi bir yerlere gelmeyi hâlâ düşünüyorum. Bence 35 yaş en verimli dönemim olacak. Tam olgunluk zamanım. Avrupa'ya gitmek gibi bir düşüncen var mı? Galatasaray'da 7 sezondur oynuyorum ve bu az bir zaman değil. Şu ana kadar yaşadıklarım da fena değil. İki şampiyonluk yaşadım, Şampiyonlar Ligi'nde güzel goller attım, bu kulüpte güzel günlerim geçti. Ama futbol bu, yarın ne olacağı hiç belli değil. Belki yarın onlar beni istemeyebilir. Dolayısıyla geleceğin ne getireceğini bugünden kestiremeyiz. Eğitime destek hayalimi gerçekleştirdim Peki, futboldan koptuktan sonrası için neler düşünüyorsun? Futbolun içinde mi kalacaksın, yoksa "Yeter bu kadar artık çoluk çocuğumla vakit geçireyim" mi diyeceksin? Bu konuda hakikaten kararsızlık yaşıyorum. Bu kadar çileyi çeker miyim bilmiyorum? Çünkü gerçekten futbolun çileli bir tarafı var. Bir kere çok yoğun bir stres yaşıyorsunuz. Bir de benim futbolun dışında yaptığım yatırımlar var. Ankara'da özel bir kolej açtım. ATEK Koleji. Eğitime destek vermek benim çok arzuladığım bir konuydu. Anaokulundan lise son sınıfa kadar eğitim veriyoruz. Bu sene eğitime başladık ve 150 öğrencimiz var. Bu benim açımdan sadece para kazanma amaçlı bir girişim değil. Bir sosyal destek projesi olarak düşünerek eğitim alanına girdim. Yöneticilerimiz ve öğretmenlerimiz hep seçilmiş insanlar. Gerçek anlamda iyi bir eğitim vermeye çalışıyoruz. Okulda spora da çok önem veriyoruz. Önümüzdeki sene de güzel sanatlar bölümünü açacağız. Bir de reklam filmlerinde oynadın. Sence hangisi daha zor, futbol mu oyunculuk mu? Bundan sonrasında oyunculuk yapmayı düşünüyor musun? Oyunculuk bana çok büyük keyif verdi. Zaman zaman dizilerde oynamam konusunda teklifler geliyor, "Gel şu bölümde rol al" diyorlar ama şu anda profesyonel futbolcuyum. Futbol hayatım bittikten sonra oyunculuğu düşünebilirim. Kaynak: Tam Saha / Mazlum Uluç
<< Önceki Haber "Büyük takım tek forvet ile oynamaz" Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER