Büyük bir çekişme içinde geçen karşılaşmanın 90 dakikası 0-0 tamamlanınca turu atlayacak
takım, yarım saatlik uzatmalarda belli olacaktı.
Viyana'da oynanan müsabakada Hırvatlar, 119. dakikada öne geçmenin sevincini yaşarken Ay-Yıldızlı ekibimiz, 120+2'de
Semih Şentürk'ün golüyle oyunu
penaltılara taşıdı ve 4-2'lik skorla
Türkiye'yi sokağa döktü. Savunmamızın önemli ismi
Emre Aşık, Semih'e yaptığı asistle galibiyetin mimarlarından oldu. Futbol kariyerine sessiz sedasız nokta koyan 2002 Dünya Kupası ve
Euro 2008'in yarı
final gören tecrübesi Emre Aşık'la play-off'taki rakibimiz
Hırvatistan başta olmak üzere birçok konuda keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Euro 2008 çeyrek finalinde elediğimiz Hırvatistan'la bu kez Euro 2012'ye gidebilmek için play-off oynayacağız. Türkiye'nin şansını nasıl görüyorsun?
Aslında şu anda Türkiye'de oynanan
futbolla Hırvatistan karşısında işimiz çok zor. Şike olayları sebebiyle liglerin geç başlaması yüzünden birçok
oyuncumuz istedikleri form düzeyini yakalayamadı. Birçok takım istikrarsız sonuçlar elde ediyor. Böyle önemli bir karşılaşmayı maalesef birçok olumsuz şartın bir araya geldiği dönemde oynamak büyük şanssızlık. Ben sadece
eleme maçlarını çok iyi oynayan futbolcularımızın göstereceği yüksek performansa güveniyorum.
2008
Avrupa Futbol Şampiyonası'nda
yarı finale yükselmemizde oyuncularımızın bu söylediğin özellikleri çok etkili oldu mu?
Kesinlikle. Biliyorsunuz önce Portekiz'e yenildik. Ardından
İsviçre karşısında ilk yarıda 1-0 gerideydik. Bizim için yolun sonu gözüküyordu. Ancak soyunma odasına girdik ve ikinci yarıya çok farklı bir takım olarak çıktık. Bütün oyuncular ekstra performans sergileyerek İsviçre'yi
sağanak yağmurun altında 2-1 yenmeyi başardık. Ardından Çek Cumhuriyeti'ni 2-0'dan 3-2 devirdik. Normalde herkes gibi biz de bu maçlar oynanırken eleneceğimizi düşünüyorduk. Türk futbolcusunun zor anlarda devreye giren büyük mücadele ve motivasyon gücüyle bu zorlu karşılaşmaları kazanmayı başardık.
Bugün o maçları düşündüğünde nasıl bir yorum yapıyorsun?
İnanın hiçbir yorum yapamıyorum. 2008
Avrupa Futbol Şampiyonası hem bizim hem de Türkiye için
rüya gibi gelip geçti. Hâlâ o güzel günlerin
tatlı heyecanını yaşıyorum.
Hırvatistan maçını son dakikada çevireceğinize inanıyor muydunuz?
Uzatmaların son dakikasında geriye düşmek bir takımın başına gelebilecek en kötü şeylerden birisi. Gerçekçi olmak gerekirse o maçı çevireceğimize inanmak zordu. Ancak son dakika psikolojisiyle santrayı yaptıktan sonra ben hücuma çıktım. Savunmanın ortasına çok iyi bir orta yapıldı. Rakip
savunma oyuncularıyla birlikte topa yükseldim. Kafayla topu Semih'in önüne bıraktım. O da hayatının en güzel vuruşlarından birini yaptı ve müsabakayı penaltılara götürdü.
O golden sonra yarı finale çıkacağınıza inandınız mı?
Tabii ki. Biz inanılmaz bir moral kazanırken Hırvatistan adeta çökmüştü. O psikoloji penaltı atışlarına da yansıdı. Dikkat edin bizim oyuncularımız ne kadar güzel atışlar kullandı.
Sakatlıklar olmasa yarı finalde
Almanya'yı yenebilir miydik?
Biz o kadroyla bile Almanya'yı yenecek bir futbol oynadık. Çok şanssız goller yedik. Ancak son dönemde Almanya çok iyi.
Kulüp takımı gibiler.
Barcelona gibi çok pas yaparak oynuyorlar. Bence
İspanya'ya tek
rakip Almanya olur. Hem çok
genç oyuncuları var hem de kulüp takımı disiplininde oynuyorlar.
Gelelim
Galatasaray'a. Barcelona'yı yeniden yapılandıran Frank
Rijkaard neden Sarı-Kırmızılı takımda başarılı olamadı?
Maalesef Rijkaard Türkiye'nin şartlarını bir türlü anlamak istemedi. Yıllarca Barcelona'da başarılı olduğu 4-3-3 oyun sistemini bize uygulatmaya çalıştı. Ancak bizde o sisteme uygun oyuncular yoktu. Transferler de buna uygun yapılmamıştı. Düşünün; bizim sol kanatta Kewell, sağda
Keita oynuyordu. İkisi de ileri çıktığında geri gelemiyorlardı. Böyle olunca da orta sahada rakibe boş alan veriyorduk. Her etkili kontrataklarla savunmamızla karşı karşıya kalıyorlardı. Birçok arkadaşımız bu sistemle oynamak istemiyordu. Bazen maç içinde 4-4-2'ye dönüyorduk. O zaman çok rahat ediyorduk. Peki Rijkaard'a bu durumu anlattınız mı?
Takım içinde bazı arkadaşlarla Rijkaard'a gidip, "Hocam biz 4-3-3 sisteminde çok zorlanıyoruz. 4-4-2'yi daha iyi oynuyoruz." dedik. Ancak o bu durumu hiçbir zaman anlamak istemedi. Bizden Barcelona gibi oynamamızı bekledi. Maalesef kafasında bir B planı yoktu. Barcelona'da ilk yılında bu sistemle zorlanmıştı. Belki bizim de zamanla alışacağımızı düşündü. Ancak Türkiye liglerinin yapısıyla İspanya'nın yapısı arasında dağlar kadar fark var. İspanya ligi daha çok futbol oynamak üzerine kurulu. Her takım gol atmayı ve oynamayı istiyor. Bizde ise mücadele gücü ön planda. Avrupa'da en çok mücadelenin olduğu ligin bizim lig olduğunu söyleyebilirim.
Ronaldo ve Messi'ye dikkat edin; hiç sakatlanmıyor. Bizde olsa adam adama markajla bu oyuncular çok
tekme yer ve sakatlıktan kurtulamaz.
Türkiye'de
Fenerbahçe, Galatasaray ve
Beşiktaş'ta oynayan ender oyunculardan birisisin. Hangi takımda kendini daha rahat hissediyordun?
Kesinlikle Galatasaray. Ben 7 yaşımdan itibaren iyi bir Galatasaray taraftarıydım. Ancak Fenerbahçe ve Beşiktaş'ta oynarken en büyük Fenerli ve en büyük Beşiktaşlı bendim. Sözleşme imzaladıktan sonra benim için iş biter. O kulübün başarısı için terimin son damlasına kadar mücadele ederim. Beşiktaş'a
transferim sırasında o dönem
yönetici olan
Hüsnü Güreli, "Sen Beşiktaşlıya benziyorsun?" diye sordu. Ben de, "
Hayır ben Galatasaraylıyım. Ancak şu andan itibaren en büyük Beşiktaşlı benim." cevabını verdim.
Çok
teknik adamla çalıştın. Sende hangi hoca iz bıraktı?
Benim için
Lucescu'nun yeri çok farklıdır. 2001-02
sezonunda çok zayıf bir kadroyu sadece Lucescu
şampiyon yapabilirdi. Ancak Türkiye'de pek değeri bilinmedi. Böyle kaliteli ve oyuncularını seven bir teknik adamın Galatasaray ve Beşiktaş'tan kovulması bence çok düşündürücü. Bizim kovduğumuz Lucescu gitti ve sıradan Shakhtar Donetsk'i
Şampiyonlar Ligi takımı haline getirdi. O takımla son
UEFA Kupası'nı müzesine taşıdı.
Beşiktaş'ın son dönemde
yıldız oyuncu transfer etmesini neye bağlıyorsun?
Günü
kurtarma olduğunu düşünüyorum. Çünkü yıldızlar bir maç kurtarır; ama iyi kurulan bir takım şampiyon olur. Dikkat edin Beşiktaş
Guti,
Quaresma gibi takıma çok da katkısı olmadığını düşündüğüm oyuncular transfer ediyor.
Quaresma ile oynamak ister miydin?
Kesinlikle istemezdim. Aynı şekilde Keita ile de. Hatta Keita'ya takımda birçok oyuncu tepki gösteriyordu. Çünkü topu kaybedince peşinden koşmuyordu. O zaman bütün yük orta saha ve savunma oyuncularına biniyordu. Artık dünyada futbolun tek tarafını oynayanlar başarılı olamıyor. Futbol sadece topun olduğu bölgede oynanmıyor. Topsuz da oynamak gerekiyor.
Ligdeki
şampiyonluk yarışında hangi takımı önde görüyorsun?
Fenerbahçe'nin oturmuş bir kadrosu var ve iyi sonuçlar almaya devam ediyor. Aykut
Kocaman da takıma hakim. Galatasaray yeniden yapılandı. Fatih
Terim yönetiminde başarılı olacaklarına inanıyorum. Ancak Beşiktaş'ın kadrosunda çok fazla yıldız olduğu için takılacağını düşünüyorum.
Trabzonspor bu sezon da yükselişini sürdürebilir. Lig bitiminde play-off'a Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor ve Bursaspor'un katılacağını düşünüyorum. Çok taraftarı olsaydı
İstanbul Bş. Belediyespor da bu dört takımı zorlardı.