Oyundaki ilk ciddi atağı o başlattı. 41. dakikaydı. Arka direkteki Selahattin’e öyle bir pas çıkarttı ki herkesin gol diye ayağa kalktığı anda bu
oyuncu topu üstten auta attı. Bunun dışında maç dengede gidiyordu. Ne onun eski
takımı F.
Bahçe ne de o gün formasını terlettiği Denizli bir varlık gösteriyordu sahada. Ama bu maç onun maçıydı. Bir
hesap görme maçı. Ta
fikstür çekilip de
son maç Denizli-Fener olduğunda duasını etmişti. “İnşallah” demişti, “
F.Bahçe son maçta benim elime düşer.” Ama o bile böylesine anlamlı buluşmayı beklemiyordu. Yenilseler küme düşeceklerdi, puan alsalar F.Bahçe’yi
şampiyonluktan edeceklerdi. Hiç olmadığı kadar hırslıydı. Lakin Aziz
Yıldırım ona yanlış yapmıştı. Bu hırsla vurdu 65. dakikada topa. Öyle bir şut ki bugüne kadar kimse ondan böylesini görmemişti. Ama
Rüştü bu, yemedi golü.
Artık başroldeydi sahada. Sezon başından beri hazırlandığı rolünü icra edeceği dakikalar yavaş yavaş yaklaşıyordu. Sahaya sık sık konfetiler atıldığı için duran oyunun normal kronometresi 89. dakikayı gösteriyordu. Yine top onun ayağındaydı. Bir yandan
rakip defansı diğer yandan solundan hızla F.Bahçe ceza sahasına doğru atağa kalkan arkadaşı Mustafa Keçeli’yi gözlüyordu. Ve o an gelmişti. F.Bahçe’nin içine günlerce
bomba düşürecek, adeta Sarı-Lacivertli camiayı
yasa boğacak, yıllar geçse de unutulmayacak golün fitilini ateşledi. M.Keçeli tam olması gereken yerde olunca bıraktı önüne meşin yuvarlağı. O da öyle bir şut çıkardı ki 450 gram ağırlığındaki meşin yuvarlak bir top mermisini andırırcasına yerleşti F.Bahçe kalesine.
Stadyum yıkılmıştı. Aynı saatlerde
İstanbul Ali Sami Yen’de de yer yerinden oynuyordu. Ama Yusuf çılgına dönmedi. O başı dik bir şekilde kendisini habersiz A.Sebat’a satanlara sahada
cevap vermenin gururunu yaşıyordu.
TELEVİZYONUN İÇİNE GİRECEĞİM
Çoğu
futbolcu gibi Yusuf da sokakta başlar futbola.
Allah vergisi çalım yeteneği bu yıllarda da vardır. Kendi kalecisinden topu alıp tüm rakip oyuncuları çalımlayarak gol attığı çok olur. Diğer arkadaşlarının çoğundan farklı olarak ailesi ona
destek verir hep. Babası zor günler geçirdikleri günlerde bile oğluna futbol ayakkabısı almayı
ihmal etmez. Yusuf’un da hedefinde
futbolcu olmak vardır. Hatta babaannesine “Ben bir gün şu televizyonun içine gireceğim. Sen de beni buradan seyredeceksin.” dediği çok olur. Futbola
Antalya Demre
spor’da başlar. 17 yaşında Kemerspor’a geçer. Burada 2 yıl kaldıktan sonra yeni durağı
Denizlispor’dur.
Spor otoritelerinin bu çocuk da kim dediği gün G.Saray ile 1996-97
sezonunda İstanbul’da oynadıkları ve 2-2 biten maçta harika bir oyun ortaya çıkardığı gündür. O yıl takımı Denizlispor küme düşer. 2 sezon sonra Ersun Yanal’ın çalıştırıcılığında yeniden o zamanki adıyla 1.Lig’e çıkarlar. Yine bir G.Saray maçında oynadığı futbolla dikkat çeker. Maç içerde oynanır. G.Saray 4-2 kazanır ama soyunma odasında Fatih
Terim, Ersun Yanal’a Yusuf ve bugünlerde Konyaspor’da oynayan Ümit’i ver İstanbul’a götüreyim der. Tabii Yanal bu isteğe olumlu yanaşmaz. Sezon sonu Yusuf 5 milyon dolarlık
bonservis bedeliyle F.Bahçe’ye gider. Üstelik
Beşiktaş 200 milyar lira daha fazla para verdiği halde. Sarı-Lacivertli formayı seçmesindeki en önemli sebep
yönetici Şadan Kalkavan’a verdiği sözdür. Mustafa Denizli’nin çalıştırdığı F.Bahçe’de ilk sezonunda 30 maçta oynar. Bu maçların 9’u ilk onbirdir. Ama bu dönemde Yusuf’un adı gece hayatıyla anılmaya başlar. “Denizli’de de gece hayatı olan bir oyuncuydum. Ama orada pek duyulmuyordu. F.Bahçe’de aza indirmeme rağmen bu çok büyütüldü. Kabul ediyorum, o günlerde hatalı davrandım.”
Artık Yusuf bir vardır, bir yoktur. Çoğu maçta yedek soyunuyordur. Sanki canı oynamak istemiyordur. Bu sıralar takımı çalıştıran
Alman Werner Lorant’la da anlaşamaz.
Mart 2003’e kadar bu böyle sürer. Yönetim onu ve 4 arkadaşını süresiz kadro dışı bırakır. Dönemin hocası
Oğuz Çetin’e sebep sorar. Oğuz hoca ‘
yönetimin kararı’ der. Bu olay olmadan birkaç hafta önce F.Bahçe’yle 3 yıllık
anlaşma imzalaması ise manidardır. Sezon sonu takımın başına
Daum gelir. Daum onu Beşiktaş’ı çalıştırdığı dönemden isteyen bir hocadır. Yusuf’u karşısına alır ve ona ‘Bu takımda seni oynatacağım. Ona göre hazırlan’ der. Kampa giderler. Ama o Daum’un kendisini oynatmayacağını hisseder. Aslında Alman hoca bunu ona da söylemiştir. Daum’un ‘Sen 4 ay takımdan ayrı kaldın. Tam hazır değilsin. Sakın pes etme’ uyarılarına rağmen o illa da F.Bahçe’den ayrılmak istediğini Alman hocaya söyler. ‘
Hayır’ der Daum. ‘Seni göndermiyorum. Sezon sonu
şampiyonluk kupasını beraber kaldıracağız.’
Derken sezon başlar. İlk hafta yedek kulübesindedir. İkinci üçüncü hafta ilk onbirde. Sonra yine yedeklik başlar. Devrenin son maçı
Malatya’dadır. Yusuf iyice ayrılmayı kafaya koyduğu için sakatım der ve Malatya deplasmanına gitmez. Ama Daum hâlâ takımda kalması için ona ısrar eder. Yusuf ise gitmek için... Yine kampa çağırır onu Alman hoca. Ama Yusuf kabul etmez. Ve sonunda Daum pes eder. Pekala git der. Yusuf’u yönetici Mahmut
Uslu arar ve
kiralık olarak gidebileceğini söyler. Yusuf bonservisini istiyordur ama bu isteği kulüp tarafından kabul edilmez. O da kiralık olarak G.Antep’in yolunu tutar.
‘AZİZ YILDIRIM BENİ MAL GİBİ SATTI’
Giderken Daum’un aleyhine konuşur. Bugün pişman bu konuşmalarından dolayı. “Onun için çalışılmayacak hoca dedim. Ona haksızlık yaptım.” Sezon sonu G.Antep’ten tekrar F.Bahçe’ye gelmek ister. Pişman olmuştur gittiğine. Ama bu sefer Daum ona kapıyı açmaz. “Sen beni bıraktın gittin. Şimdi gelemezsin.” der. Üstelik F.Bahçe şampiyon da olmuştur.
Ankaraspor ile 4 yıllık iyi bir anlaşma yapar ama yönetim ona bonservisini vermez. Sadece bu takımda kiralık oynamasına izin verilir. Ankaraspor’u
Samet Aybaba çalıştırıyordur. Samet hoca ona “Seni ben istemedim. Onun için oynatmam.” der. Adeta Türk futbolunun çoğu kulübünde yaşanan yönetim hoca arasındaki diyalogsuzluğun bir örneğidir bu. A.Sebat’a gider. Sezon sonu Sebat küme düşer. Başkan
Veli Sezgin’e “Sözleşmemi verin ben gitmek istiyorum.” der. Veli Sezgin ona, “Sen kiralık değilsin. Seni biz F.Bahçe’den bonservisinle aldık.” der. O an şoke olur. A.Sebat’ta bir devre boyunca kiralık oynadığını zannetmektedir: “
Aziz Yıldırım haberim olmadan beni mal gibi sattı.” Alacaklarına karşılık bonservisi eline verilir. Doğruca Denizli’nin yolunu tutar. “F.Bahçe’nin beni habersiz satmasına çok üzülmüştüm. Üç buçuk yıl
hizmet ettiğim takımdı F.Bahçe. Kendi kendime dedim ki bir gün bunun açısını çıkartacağım.”
İşte bu yüzden sezon başı çekilen fikstürde son maç Denizli-
Fenerbahçe olunca en çok Yusuf sevinir. “İnşallah onlar şampiyonluk için Denizli’ye gelirler dedim. Allah kalbimize göre verdi. Denk geldi. Çok güzel denk geldi. İnsanlar eski takımımıza karşı nasıl mücadele ettiğimizi, nasıl onurlu, şerefli adam olduğumuzu gördü.” Yusuf’un ya Denizli-F.Bahçe maçından önce ve sonra yaşadıkları; “Ben Ç.
Rize deplasmanından geldikten sonra telefonumu kapattım. Dedikodulara vesile olmamak için. F.Bahçeli dostlarım arar, bize karşı oynama der. Laf arasında onları kırmamak için yanlışlıkla ‘abi oynamam’ dersin. Sonra telefonunun dinlendiğini düşün. Ben ne yapacağım o zaman? Kapattım telefonu. Evin telefonunun fişini de çektim. Eşimin telefonunu da kapattırdım. Başka bir hat aldık.”
Yusuf her ne kadar kendini hırsla müsabakaya hazırlasa da ya kötü oynarsam korkusuna da kapılır. “En büyük korkum oydu. Allah korusun kötü oynasaydım, herkes ne derdi. Eski takımına karşı oynamadı. Maçı sattı. Gerçekten çok riskli bir maçtı benim için.”
Perşembe kampa girerler. “Ne yaparız. Nasıl oynarız. Hoca anlattı. Biz kendi aramızda konuştuk. Birbirimizi destekledik. Hoca iyi taktik verdi. ‘
Alex,
Aurelio, Appiah’la adam adama oynayacaksınız’ dedi. Ben ve Selahattin’e kanatları kapatacaksınız, yani Serkan ve Ümit’in önünü. Mehmet’e de ‘iki stoperden sen sorumlusun’ dedi.”
Yusuf maç günü yine hiçbir dedikoduya mahal vermemek için stadyumda müsabaka öncesi iki takımın sahayı gezmeye çıktığı anda bile sahada yoktur. F.Bahçeli oyuncularla arasında hiçbir konuşma olmasın diye böyle yapar. Soyunma odasında arkadaşlarına sorar, dışarıda hava nasıl diye. Tüm takım ‘abi bunlar şampiyon olmuşlar gibi havalı geldiler buraya’ der. “Biraz da bizi motive eden F.Bahçeli
futbolcular oldu.
Çocuklar onların bu halleri karşısında daha da hırslandı. Gördünüz açık ve net pozisyonları yoktu. Eğer Selahattin o golü atsaydı, maçı o an koparırdık. Tarihte böyle maç olmaz herhalde. Hepimiz başı dik şekilde ayrıldık.”
Sahaya konfetilerin atılması onları etkilemiş miydi? “Aslında konfetilerin atılması hem bize hem de F.Bahçe’ye yarıyordu. Oyun duruyor. Rakiplerin maçları bizden önce bitecekti. Belki de yapılan en doğru şeydi. Ama uzatma olmasına rağmen bizim çocukların nasıl oynadığını tüm
Türkiye gördü.” Yusuf verdiği gol pası ve atılan golden sonraki an için şöyle konuşuyor: “İnan ki anlatılmaz. Yaşanması gereken bir olay. Allah’ıma şükürler olsun yaşadım da. Vicdanım rahat. Bir tane şut attım. Hayatım boyunca attığım iki üç şuttan bir tanesidir. Ben bile inanamadım. O kadar hırslanmışım ki. O kadar dolmuşum ki.”
Aynı anda oynanan G.Antep-Malatya maçının skorunu saha içinde öğrenip öğrenmediklerine dair soruya ise Yusuf, “Oyundan çıkana kadar hiçbir şeyden haberim yoktu. Birkaç defa kulübeye gittik. Sorduk. Ama kulübedekiler Malatya geride olduğu halde bize her defasında maç 0-0 devam ediyor dediler.” Yusuf 16 dakika uzayan maçın son bölümünde artık yedek kulübesindedir. Ve bu anlarda sahadaki oyuncular da Malatya maçının bittiğinden haberdardır. Bu dönemde de Denizlili oyuncuların maçı bırakmamaları karşısında Yusuf, “Allah korusun Appiah’ın attığı şut gol olsaydı,
Burak’ın durumu ne olacaktı? O indirdi topu istemeden Appiah’ın önüne. Burak sattı diyeceklerdi. Her şeyi derlerdi. Bizim başkan bir hafta önce açıklama yaptı ben F.Bahçeliyim diye. Burak maçtan sonra ‘Abi Allah yüzüme baktı.’ dedi. Çocuğu görseniz nasıl sevindi o şut gol olmadığında.”
G.SARAYLILAR TEŞEKKÜR ETMEDİ
Yusuf haksız sayılmaz. Zira Beşiktaş kalecisi Cordoba’ya yapılanlara bakıldığında bu söyledikleri hafif bile kalır: “Cordoba’ya yapılan ne kadar ayıp. Sana yıllarca hizmet etmiş. Madem maçı satacak, son 17 saniyeye kadar bekler mi? O saatten sonra istesen de maçı veremezsin. Allah’ın takdiri, ben öyle düşünüyorum. O gol oldu ben G.Saray şampiyon oldu dedim. Berabere bitseydi şampiyon olma şansları sıfırdı.”
Yusuf Şimşek maçtan bir hafta önce kapattığı telefonlarını maç bittikten sonra açtı. Gelen mesajların çoğu “F.Bahçe’den yediğin para sana
haram zıkkım olsun gibi mesajlardı. “Satsa mıydım? Haram para mı yeseydim? Ben anlamıyorum insanları. Bugüne kadar çocuğuma haram para yedirmedim. Yedirmem de.” G.Saraylı futbolcu arkadaşları aramış mıydı? “G.Saraylı taraftarlar aradı ama futbolcular aramadı. Ama bence aramaları gerekiyordu. Biz olmasaydık şampiyon olamıyorlardı. Son on dakika bıraksaydık şampiyon olamıyorlardı. Hasan Şaş’ı maçtan sonra gördüm. Onlara piyango vurdu bence. Çoğu inanmıyordu, bu şekilde mücadele edeceğimize.”
Yusuf’a bugünlerde aralarında Trabzonspor’un da bulunduğu birçok kulüpten
teklif var. Gönlü şimdilik Bordo-Mavili takımdan yana. Ancak bonservisi bedava değil. Devre arasında Antalyaspor’a gitmek istediğini anlatıyor.
Kulüp bonservisi için 1 milyon dolar istemiş o günler. Bugün ‘ben olsam Yusuf için 1 milyon dolar veririm’ diyor. 31 yaşındaki oyuncu 5 yıl daha futbol oynamak istiyor. “24 yaşlarındayken 3-4 sene daha oynar bırakırdım diye düşünüyordum. Aklım başıma yeni geldi benim. Futbolcu olmak bir
nimet, yeni anladım. Onun için kolay kolay bırakmam.”
Yusuf’la
röportaj yapmak için Fethiye’ye giderken uçakta bir gazeteci arkadaşım, “Biliyor musun Yusuf namaza başladı?” dedi. Bu konuyu kendisine soruyoruz son bölümde. “Hayatım çok değişti. 180 derece değişti diyebilirim. Özellikle eşimin çok büyük emeği var bunda. Ama namaza başlamadım. Başlamayacağım diye bir şey de yok. Allah’a inanan bir insanım. Namaza başlamayı düşünüyorum. Olmayacak diye bir şey yok. Allah’ın emrettiği bir görev, bunu yapmamız gerekiyor. İnşallah yaparız.”
AKSİYON