Galatasaray kaptanı
Hakan Şükür, Şampiyonluk öyküsünün ikinci bölümünde yine birçok bilinmeyeni yazdı, sır perdelerini araladı... İşte tecrübeli golcünün kaleminden bir solukta okuyacağını çok özel gerçekler...
Sezon boyunca gerçekten zor dönemler geçirdik, ama hep kenetlendik. Ben 20 kişiye, her hafta iki kez yemek verdim. Bu bazen kahvaltı, bazen yemekti. Özellikle
genç arkadaşlarımızla birlikte olduk. Oynamaya
aday, her türlü
sakatlıkta kadroya girebilecek arkadaşlarımızın güçlü olması gerekiyordu. Bunlar hep tecrübe... Mesela oynamayan küser, bu böyledir. Ama küsmemeleri gerektiğini, bu
takımın sadece 11 kişiden ibaret olmadığını söyledik. İşte bu tip şeylerle, ince ince işledik.
Her zaman konuşarak değil. Okey, tavla oynayarak, eğlenerek, yemek yiyerek, farklı aktiviteler yaparak bunu başardık. Eşim sağolsun, çok güzel yemekler hazırladı. Onlarla beraber olmaya özen gösterdik ve bu duyguyu aşılamaya çalıştık. En ufak bir
ümitsizlik vermemeye gayret gösterdik. Futbolcu olumsuzluğa kapılırsa performans olarak da düşer. Bu tip şeyleri yapmaya özen duyduk. Zaman zaman
Hasan Şaş'ın evinde de buluştuk. Ve tüm bunların neticesinde geçmişten yakaladığımız, Fatih hocadan bu yana süregelen bu geleneği, bir şekilde unutulan bu geleneği, tekrar sağlamaya çalıştık. Ben bunun başarıda, oldukça katkısı olduğunu düşünüyorum.
Cebimizden borç verdik
Bir şeye karşı kenetlenmenin yolu çok sık beraber olmaktan geçiyor. Cebimizden para verdiğimiz de doğru, ama bunu fazla büyütmemek lazım. İhtiyaç duydukları zamanlarda arkadaşlarımız bizden borç olarak istediler, biz de verdik. Ama bu olay basında farklı şekillerde yansıtıldı.
14. haftada
Fenerbahçe maçı gelip, çatmıştı. İyi oynadık, fakat şanssız bir şekilde mağlup olduk. Aslında o maça istediğimiz bir şekilde çıkamadık.
İsviçre ile oynadığımız maçın hemen sonrasına geldi.
Rize maçını oynayıp ardından Fenerbahçe derbisine çıktık. Ben sakattım, ayak parmağım yine kırılmıştı. Hasan Şaş belinden sakattı ve zor bir durumdaydı, maçı tamamlayamadı.
Ergün uzun süre oynamadan o maçla başlamıştı. Tam adapte olamadığımız, ama buna rağmen rakipten daha iyi oynayıp, inanılmaz topların çizgiden çıktığı, çok farklı bir maçtı. Mağlubiyetle ayrılmak tabii ki üzücüydü. Ama çok uzun bir maratonda sonuna kadar kovalamak lazımdı, biz de öyle yaptık.
Kaptanlar arada kaldı
O dönemde mali
kriz takım kaptanları olarak bizleri de zor durumda bırakıyordu. Takım olarak başkanımızla
baba - oğul ilişkimiz var, kendisini çok seviyoruz. Benim, başkanımızla konuşmalarım, para, pul hakkında mümkün değil olamaz. Çünkü arkadaşlarımız da iyi biliyor, geçen sene uzun süre yine paramızı alamadık, ama
sezon başlamadan önce biriken paraların hepsini, başkanımız çok büyük sıkıntılar içine girerek, kendinden de vererek ödedi.
Başkanımız
Florya'ya birkaç defa geldi. Uzun süreye yayılan tarihler vererek bu paraların ödeneceğini ifade etti. Ama şartlar izin vermeyip o tarihlerde de bir şey olmayınca, yabancıları adapte edebilmek çok zorlaştı. Ben o zaman şöyle düşündüm. Burada en kötü düşünen arkadaş kimse, belirli bir dönemden sonra onunla beraber olmak zorundasınız. Takım olabilme, o takımı bir şeye motive edebilme, yani yola devam edebilme adına bunları da yapmalısınız.
Trabzon'da çok ağladım
Fenerbahçe maçından sonra benim için yedek kalma dönemi de başladı. Hocamızın sezon başında bir açıklaması olmuştu, 'Zaman zaman Hakan'la kavgalarımız olacak' demişti. Buna o zaman çok üzülerek anlam verememiştim. İçimde bir ürperti vardı. Hep yedek kalmayı bekliyordum. Üstüne basa basa söylemeliyim ki,
Ümit Karan da oynadığı maçlarda görevini yaptı. Bir de
Hasan Kabze var. Geçen senenin flaş ismiydi, ama bu sezon başından itibaren fazla oynayamadı. Neticesinde mühim olan Galatasaray'ın başarısıydı...
Hocamızın dediği gibi aramızda kavgalar değil, ama
tartışmalar oldu. Kupadaki Fenerbahçe maçından sonra Trabzon karşılaşmamız vardı. Fenerbahçe'ye karşı çok iyi oynamıştım ve hafta başından beri yapılan antrenmanlarda hep ilk 11'deydim. Ama Trabzon'da maç günü soyunma odasındaki toplantıda kadro değişti. Hoca beni oynatmamaya karar verdi ve 'Böyle düşündüm' dedi. O an çok etkilendim. Soyunma odasının yanında ufak bir oda vardı, oraya geçtim. Sayın
Fatih Gökşen de vardı. Orada gözyaşlarımı tutamadım, çok ağlamıştım. Oynamak istediğim bir dönemdi. Belki bu şekilde düşünmem yanlıştı ama o an öyle hissettiğim için ağladım.
Gerets ağır konuştu
Tabii o maçın sonrasında belli bir süre arkadaşlarımın yanında olmadığım için hoca çok ağır konuştu. Florya'da maçı değerlendiriyorduk. Hoca bana 'Demek bizimle değilsin ve onun için soyunma odasında bizimle beraber olmadın' dedi. Bu sözlere üzülmüştüm. Yanlış düşündüğünü, 14 - 15 yıldır burada olduğumu söyledim. 'Bu takımın kaptanı olarak böyle bir şeyi bana söylemeye hakkınız yok' dedim. Makul karşıladı... Aramızda tartışma gibi bir şey de olmadı. Ama tepkisini bu sözlerle ifade etmesi beni çok üzdü. Hocamız bu sezonun başında gelmiş, yanında da çok değerli bir
Erdal ağabey var. Aslında şikayetim biraz da onaydı. Yani bunu Gerets'e söylettirmemesi lazımdı. Böyle ufak bir tartışmamız oldu, o kadar. Ama bu tartışmaların hepsini lehimize çevirmesini çok iyi bildik. Büyük dostluklar kavgalarla başlarmış. Kırgınlık sürmedi. Çünkü bizler Galatasaray için mücadele ediyorduk. Arkasından Ümit sakatlandı ve bana ihtiyaç duyuldu. Keşke olmasaydı, hiç oynamasaydım, ama böyle bir durum gelişti.
Florya isyanını bastırdık
İlk yarının son maçıydı.
Kayserispor deplasmanına sakatlığım yüzünden gidemiyordum. Zaten o dönem ağır bir sakatlık yaşıyor, Florya'da bulunamıyordum. Bir süre
yurt dışına tedaviye gittim. O
akşam dönmüştüm, takım da Kayseri'ye gidiyordu. Daha valizimi boşaltırken, 'Hakan, hemen gel' diye bir
telefon aldım. 'Hayırdır' dedim, 'Kimse antrenmana çıkmadı' dediler. Hemen tesislere gittim. Takım idmana çıkacak ardından da deplasmana gidecekti. 10 - 15 dakika geçmiş, hocalar sahada bekliyordu. Çocuklar, 'Biz çıkmayacağız' dediler. 'Niye çıkmıyorsunuz?' diye sorduğumda, para konusunda hiçbir şey yapılmadığını söylediler.
Bunu böyle çözemeyeceğimizi söyledim. 'İdmana çıkın, daha sonra detaylı konuşuruz. Sizi burada bekliyorum' dedim. Arkadaşlarımızı çalışmaya çıkardık. Antrenmandan sonra ise Kayseri'ye gitmek istemediklerini, bu sözlerin çok verildiğini, ama tutulmadığını belirterek böyle bir karar aldıklarını söylediler. Yine anlattık ve onları gönderebilmek açıkçası çok zor oldu ama gönderdik. Bu davranışla vermek istedikleri
mesaj yerine ulaştı. Yine bazı sözler verildi ve Malatyaspor'la oynanan
kupa maçıyla ilk yarı tamamlandı.
Turgay ağabey bizi yıktı
Kampa giderken Turgay Vardar ağabeyimizin ölümü bizi çok derinden yaraladı. Her anımızı beraber geçirdiğimiz bir insandı. Cenazesine kaptanlar olarak katıldıktan sonra
Antalya'ya gittik.
Tomas ve İliç
kampa gitmemişlerdi. İstanbul'da kalarak yönetimle görüşüyorlardı. O sıralar onların hakkında dedikodular çıkıyor, gazeteciler arıyor, 'Onlar para almış. Siz almadınız mı?' diye soruyorlardı. Tabii ki bu durum takım içinde de konuşuluyordu. 'Bunlara inanmayın' diyorduk. Onlar gelince, kimse onlara 'Para aldınız mı?' diye sormadı. Aldılarsa da,
helal olsun. Sonuçta bizim öyle bir durumda söyleyecek hiçbir şeyimiz olamazdı.
Çek krizi çok zor aşıldı
Devre arasından önce bize çekler dağıtıldı. Hazırlık kampına gideceğimiz günlere vadesi denk gelen bir çekti. Tabii o gün itibariyle herkes parasını almaya gitti. Ödeme olmayınca benim telefonlarım susmadı. Kimse
tatil falan yapamadı. Bu süreçte arkadaşlarımıza beklemelerini söyleyerek Ergün ve Hasan Şaş'la ortamı toparlamaya çalıştık. Kamp öncesi Florya'da aramızda yaptığımız toplantıda, arkadaşlarımızdan çok farklı sesler çıkıyordu.
Başkan Florya'ya geldiğinde baba - oğul gibi sohbet ettik. 'Hep bizden anlayış bekleniyor, kimse bize anlayış göstermiyor' diyenler oldu. Hakikaten çok zor bir dönem geçirmiştik. Biraz daha sabretmeyi ve dişimizi sıkmayı kabul ettik. Hocamızın PAF Takımı ile kampa gitme fikri kendisi açısından, o şartlar altında doğru bir söylem olabilirdi, ama o yaşananlardan sonra
futbolcuların buna olumlu bakmadıkları ortadaydı. Mutlaka gidilecekti ama bir anlayış bekliyorduk. Başkan da onu sağladı ve gittik.
Kamp bitti dönüyoruz!
Teknik direktörümüz Gerets, devre arasındaki Antalya kampını bir süre daha uzatmak istediğinde bütün takım karşı çıktı. Ardından hocaya bu düşüncemizi açıkca söyledik. Uzatma teklifi geldinde kendi aramızda demoktatik bir ortam oluşturduk ve herkesin fikrini ifade etmesini sağladık. Bayrama denk geliyordu. Zaten ilk gün oradaydık. Sonrasında herkes evine gitmek istedi ve kampı bitirerek İstanbul'a döndük.
Ümit Karan hatalıydı
Fenerbahçe maçından sonra
yasak olduğu halde Ümit Karan'ın, 'Ben joker değilim' şeklinde yaptığı açıklamalar takım için tabii ki iyi örnek değildi. Mutlaka, kendine güvenmek ve bunu beyan etmek önemlidir. Bunu hocanızla veya yakın çevrenizle paylaşabilirsiniz, ama medyanın önünde olması çok doğru değildi. Bunu kendisiyle de konuşup söyledim. Ama o güven duygusu Ümit'te çok fazla. Oynamak isteyen bir yapısı var. Daha sonra Ümit de bunu haklı çıkararak, oynadığı maçlarda başarılı oldu.