Yoluna
İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da devam eden deneyimli
futbolcu, 'Ayağım kırıldığında bile bu kadar yaralanmamıştım' dedi.
O, bir çoğunun zihninde başarılı
futbolculuğu ve örnek kişiliği ile yer etti.
UEFA Kupası finalinin son düdüğü çaldığında kramponlarının topuğuna basıp çılgınlar gibi sevinirken ortaya çıkan bu sempatik görüntünün sahibi de ondan başkası değildi. Madalyonun bir tarafında sayısız başarısını taçlandırdığı sevinç gösterileri, diğer tarafta ise ayağının kırılması ile yaşadığı talihsizlik ve
taraftarın önüne yem olarak atılması vardı... Hep büyük oynamış
Okan Buruk'un yolu şimdilerde İstanbul Büyükşehir Belediyspor'a düştü. Hâlâ
genç duran dinamizmi ile takıma abilik yapsın diye götürülen nazik teklifi aynı nezaketle cevaplarken, emeklilik döneminde bile
hedefleri bitmemişti. O, Türk futboluna yeşil zeminde yaptığı katkıyı, yakın gelecekte antrenör olarak da sürdürmek istiyor.
Okan Buruk ile geçmişi, bugünü ve yarınını konuştuk...
Yaş 35, yolun yarısı... Son yıllarda Türkiye'deki futbolcuların oynama arzusu ileri yaşlara taşındı. Geçmişte futbolcularımız daha
erken yaşlarda işi bırakırken bugünkü oynama arzusunun temelinde yatan sebep nedir?
Hayatımızı futbol üzerine kurmuşuz. Futbol bizim için bir
yaşam biçimi haline gelmiş. Gücümüz de yerindeyse bundan kopmak kolay olmuyor. Ayrıca kariyerimize yönelik planlamalarımız var. Şartları da göz önüne alıyoruz. Eğer Belediye ile anlaşmamış olsaydım büyük ihtimalle futbolu bırakacaktım.
Oynama arzusu tamam da bu yaşta enerjiyi nasıl bulur bir futbolcu?
Bu tamamen yaşam biçimiyle alakalı. Burada yaşın çok da önemi yok. Kendinize nasıl baktığınıza bağlı. Ben şu an bile ağır idman temposunu kaldırabiliyorum. Hatta 17-18 yaşındaki bir gençten hızlı koştuğum ve
test sonuçlarımın onlardan daha iyi çıktığı oluyor. Bu konuda nüfus kâğıdına bakmamak lazım.
Ağır idman ve
kamplardan dolayı 'yeter artık' dediğiniz oldu mu hiç?
Bu bizim yaşam biçimimiz oldu. Futbol ile gözümüzü açtık.
Allah izin verirse bıraktıktan sonra da yine bu işle hayatımızı sürdüreceğiz. Sevdiğiniz bir işten kolay kolay bıkmazsınız. Antrenör olmayı istiyorum mesela. O zaman da yine benzer şekilde yaşayacağız.
Hedefleri olan bir takımdan orta halli takıma gelmenin psikolojisi nasıldır?
Her kulübün mantalitesi farklı. Eminim buradan da öğreneceğim çok şey var. Üstünüzde taraftar baskısı olmaması avantaj. Daha rahat bir kafa yapısıyla, farklı bir pencereden bakacağım hayata. Mesela hayatımda ilk kez Kızılcahamam'da kamp yapıyorum. Bu futbol kültürünüze yeni bir şeylerin katılmasıdır. Yola antrenör olarak devam edeceksem bu farklılıkları da görüp bilmenin faydaları olacaktır.
Geriye dönüp baktığında Okan Buruk Türk futbolunda nasıl bir iz bıraktı?
Kendimi anlatmak garip geliyor bana. Ama Tük futbolunda çok az insana nasip olan güzellikler yaşadım. Gerek milli
takımlar, gerekse kulüp bazında. Bunlar bir futbolcu için önemli etiketler.
Hüzünlerin nedir?
Her insan gibi bizim de sevinçlerimiz ve hüzünlerimiz oldu. Ama geriye dönüp baktığımda hüzünlerimin sevinçlerime oranla daha az olduğunu görüyorum. Kimse ile bir kırgınlığım olmamıştır. G.Saray'dan ayrılışımda yaşadığım sorun dışında.
G.Saray'daki soruna değinirsek, Faruk Süren'in her fırsatta bu konuyu gündeme getirmesi sizce gerçekten kulüp menfaatini gözettiği için mi?
Sanmıyorum. G.Saraylılık terbiyesi bize büyüklerimiz hakkında ileri-geri konuşma hakkı vermiyor. Bu konuyu Emre de, ben de hiç uzatmadık. Sanırım bazı insanlar kendi hatalarını örtmek için bizi öne sürdü. Her fırsatta taraftarlara hedef gösterildik. Her şeye rağmen kimseye karşı kin beslemedim. Zaten hayatımda küs olduğum kimse de yok. Belki bizim de hatalarımız olmuştur.
Kendi payına düşen hataların nelerdi?
O dönemdeki tek hatam A.Gücü maçında kırmızı
kart görmem oldu.
İnter'e transferinde sakatlanmamak için mi gördün o
kırmızı kartı?
Kesinlikle hayır. Tamamen pozisyon gereği gelişti. Sarı kartım varken sert girdim ve kırmız kart gördüm. Sakatlanmaktan kaçınsam o pozisyona o şekilde girmezdim. Bazı insanlar her işin altında art niyet arıyor. Bu belki de kendi art niyetlerinin dışa vurumudur. Ülkemiz maalesef
komplo teorilerinin cenneti. Ayrıca medya bu konuda maalesef çok acımasız. Önce senaryoyu yazıyorlar sonra karşınıza geçip bu böyle mi diye soruyorlar. Ayrıca ben o dönem 8 ay
iğne ile oynadım ve hiç para almadım. Eğer İnter'e gitmek için art niyetli yaklaşımım olsaydı sakatım deyip hiç oynamazdım bile. Ama o kırmızı kart görmem ve şampiyonluğun kaybedilmesi sonrasında birilerine
kurban gerekiyordu ve bizi seçtiler.
'Para kazandırmadan gittiler.' dendi. Burada önemli olan para kazandırmak mıdır, yoksa kulübün başarısına katkı sağlamak mı?
Olaya kimse o dönem başarı noktasından yaklaşmadı. O seneye kadar 6 şampiyonlukta katkım var. G.Saray taraftarının övündüğü bütün başarılarda arkadaşlarımla birlikte
aslan payına sahibim.
Para kazandırmamakla itham edildiniz;
Galatasaray size para kazandırdı mı?
Açıkçası çok para kazanmadık. Ben hayatımda ilk büyük paramı İnter'e giderken aldım. G.Saray'da az paraya çok büyük işler başardık.
Seni en çok üzen şey neydi?
Faruk Süren'in bizi itham etmesi hayatımda en çok üzüldüğüm olaydır. Ayağımın kırıldığı dönemde bile bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum.
Beşiktaş'ın teklifi İnter'inki kadar cazipti
Beşiktaş'a transferin, profesyonelliğin gereği miydi?
İtalya'dan ayrılmaya karar verdikten sonra ilk G.Saray ile konuşmuştum ama daha sonra onlar vazgeçti. Daha sonra Beşiktaş'ın teklifi vardı. 2 sene garanti mukavele. Hatta İtalya'da kazandığım rakama yakın bir öneriydi. Benim açımdan geri çevrilemeyecek kadar cazip bir teklifti. Beşiktaş ile anlaştıktan sonra G.Saray yeniden teklifte bulundu; ama verdiğim sözden dönmek bana yakışmazdı.
G.Saraylı taraftarların tepkisini nasıl karşıladınız?
Küçük çaplı tepkiler aldım.
Kulüpler ve taraftarlar olaya tek taraflı baktığı için her şey kendi istedikleri gibi gelişsin istiyorlar. Şu an mesela G.Saray bana ve Hakan Şükür'e, 'Sizinle devam etmek istemiyoruz.' dedi. Biz de bu durumu kabullendik ve ayrıldık. O açıdan bakarsak taraftarın bu durumda da bize sahip çıkması gerekiyor. Profesyonelliği biz kabulleniyorsak kulüp ve taraftar da kabullenmeli.
RÖPORTAJ - M.
Burak Bürkük