Sezon başlarken üç ciddi hedefimiz vardı diyerek sözlerine başlayan Sağlam, "Sıralama ve maç oynama önceliği açısından ilk hedefimiz
Şampiyonlar Ligi gruplarında ülkemizi temsil edebilmekti. Bu doğrultuda da Scheriff ve
Zürih takımlarıyla yaptığımız karşılaşmalardan alnımızın akıyla çıktık ve 4 yıl sonra
Beşiktaşı Şampiyonlar Liginde temsil etme şansına sahip olduk. Ardından o sırarlarda başlayan
Türkiye Ligine iyi bir başlangıç yapıp bu moral motivasyonla arkasını getirmek istiyorduk.
Ağustos ayı itibariyle, ligde ve Şampiyonlar Liginde hedeflerimize ulaştığımızı görebiliyoruz. Şampiyonlar Ligine kaldıktan sonra da hedefimiz gruplardan çıkmak oldu. O yoğunlukta çok zorlu bir grupta mücadele etmek durumunda kaldık.
Liverpool Porto ve Marsilya gibi
Avrupanın dev
takımlarıyla karşılaştık. Aynı dönemde de 7. haftada
Galatasaray, 9. haftada
Trabzonspor, 11. haftada da
Fenerbahçe ile karşılaştık. Bu dönemde zaman zaman üst üste oynanan üst düzey iki maçta da üst düzey performansı gösterme sıkıntısı yaşasak da Liverpool galibiyeti, Portoyla çok şanssız da olsa yaptığımız karşılaşma ve Marsilya galibiyeti ile kapatmayı bildik. Tabii ki hedefimiz gruplardan çıkmaktı, ama baktığınızda kadromuzda Şampiyonlar Ligi tecrübesi olan sadece 4
oyuncumuz vardı. Genç ve Avrupa mücadelesinde tecrübesiz olan bir grupla yine de iyi bir şekilde Şampiyonlar Ligini tamamladığımızı düşünüyorum. Çok iyi oynadığımız karşılaşmalar var. İç saha ve deplasman olarak çok açık bir şekilde ayrılan performanslarımız var. Yine de bizim için güzel bir tecrübe oldu. Umarım önümüzdeki sene tekrar Şampiyonlar Liginde yer alabilmek için ligi zirvede tamamlarız. Bu sene yaşadığımız tecrübeyi kendimize avantaj olarak çevirebiliriz diye düşünüyorum.
Ligde de tabii ki zaman zaman inişli çıkışlı grafikler sergiledik. Fakat performans düşüklüğü yaşadığımız dönemlerin hep bu yoğunluk içinde olduğumuz zamanlara denk geldiğini görüyoruz. Bu zamanlarda bize hep şunu söylediler; Üç kulvarda birden mücadele edecek bir ekibin buna hazırlıklı olması gerekirdi... Tabii ki haklıydılar. Şampiyonlar Liginde mücadele etmek, ligde zirvede yer almak ve
Türkiye Kupasını kaldırmaksa hedefiniz böyle bir kadro oluşturmak zorundasınız. Fakat mücadele ettiğimiz ekiplere de bakmak lazım. Mesela Liverpoolda 35 tane en üst düzeyde oyuncu var. Keza Porto ve Marsilyada
yıldız futbolcuların olduğu takımlar. Yani kadro kalitesi olarak bizim onlarla mücadele etme şansımız yok. Diyeceksiniz ki; Liverpoolu yendik, Marsilyayı yendik, Portoyu çok rahat yenebilirdik. Bunu nasıl başardık? Bunu şöye başardık; futboldaki performansı etkileyen dış etkenleri kendi lehimize çevirebilmeyi çok iyi başardık. Tabiri caizse camiamızla bütünleşip bir sinerji oluşturduk. Taraftarlarımızın da desteğiyle böyle bir başarıyı yakaladık. İşte o günkü üst düzey performansı istikrarlı bir şekilde sürdürmek için de o anlayışı sahiplenmek ve
yaşamak gerekiyor. Futbolu bir yaşam biçimi haline getirip üst düzey hedefler için kendi hayatımızı yönlendirmemiz ve uyarlamamız lazım. Tabii bu hemen olmuyor. Avrupalı başarıyor, ama Avrupalı bunu 10 senedir oynadığı için başarıyor. Biz de 3-4 sene daha bu yoğunluğa devam edersek rahatlıkla Avrupalı kulüplerle mücadele etme anlayışına sahip olacağız.
Kadromuzdaki tüm oyuncularımız belki de hayatlarında ilk defa böyle bir yoğunluk yaşadılar. Buna rağmen ligin ilk yarısını liderden sadece 3 puan geride tamamlamış, Şampiyonlar Liginde 6 puan almış ve gruptan çıkmayı çok şanssız bir şekilde kaçırmış bir takım hüvviyetini kazandık. Lige bakarsak çok iyi bir başlangıç yaptık. O gün insanlar şunları söylüyorlardı; Beşiktaşta aşı tuttu, Gelecek için umut vadediyor, Bu takım artık takım olmaya başladı... Ondan sonra bocalama dönemi yaşadık. Çok
şükür ki o
kriz ortamlarını atlatmayı becerebildik, çok uzun sürmedi. Sonuç ve skor anlamında da bize çok zarar vermedi. Bunun yanında çok şanssız maçlarımız oldu. Hakemin skora olumsuz şekilde etki ettiği karşılaşmalarımız oldu. Ligin tarihine baktığımız zaman da hiç bu kadar aleni ve yoğun şekilde
hakem hatalarıyla karşılaşan başka bir kulüp göremeyebiliriz. Bu bizim açımızdan talihsizlikti. Umarım hakem hatalarından kaybettiğimiz puanların hepsini ilk yarıda kaybetmişizdir.
İkinci yarıda da böyle sıkıntılarla karşılaşmak istemiyoruz. Tabii ki perfomansımızda artışlar ve düşüşler oldu. Çünkü yeni yapılanan bir ekibiz. Her ne şekilde olursa olsun yeni bir
teknik direktör gelmiş, 7-8 tane yeni oyuncu alınmış ve geçtiğimiz
sezonun oyun anlayışından tamamen farklı bireyleri değil de takım oyununu ön plana çıkaran bir anlayışla oynamaya başladık. Dolayısıyla birçok
futbolcumuzda da geçmişten kalan sıkıntıları tespit ettik. Malesef oyuncularımızda yıllardır süregelen bu alışkanlıkları 3-5 ayda üzerlerinden atmak mümkün olmuyor. Bu da bir süreç gerektiriyor. Ama oyuncularımızın iştahı, hırsı, bu konuda kendilerini geliştirme ve
yenileme arzuları bizi gelecek adına umutlandırdı. Ben ikinci devrenin ilk yarıdan çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Bir defa bu yoğunluk olmayacak. Ama o fiziksel yoğunluğa alışmış
futbolcuların haftadan haftaya maç oynarken daha dinç ve diri olacağını göz önünde bulundurabiliriz. Yani fiziksel yıpranmalardan ve zaafiyetlerden kaynaklanan performans düşüklüklerini ikinci yarıda yaşamayacağımızı düşünüyorum. Bunun yanında o dönemde yoğunluktan kaynaklanan
sakatlıklar da yaşadık. Tabii ki bu kaliteyi de 3-5 ayda oluşturmamız mümkün değil. Çünkü hayatı boyunca ilk defa böyle bir yoğunlukla karşılaşmış bünyelerde böyle şeylerle karşılaşıyoruz. Ayrıca darbelerden kaynaklanan
sakatlıklar da yaşadık. Bunlar bizim adımıza şanssızlıktı. Umuyorum ki ikinci yarıda bunlarla karşılaşmayız" şeklinde konuştu.
Diğer
soru ve cevaplar şöyle:
Basında da çok speküle edildi bu konu "Acaba antrenmanlarda gerektiği kadar çalışmıyorlar mı?,
Kulüp doktoru oyuncularla gerektiği kadar ilgilenip doğru teşhisi koyamıyor mu? şeklinde eleştiriler de oldu.
Örneğin Galatasaraya baktığımız zaman orada da çok sakatlıklar var. Fenerbahçede de zaman zaman sakatlıklar oldu. Hemen hemen her kulüp bunları yaşadı. Bu tip eleştiriler hep bizim takıma yoğunlaştı. Bunun nedenini de çok iyi biliyorum. Yıpratmaya yönelik eleştirilerdi bunlar. O yüzden çok kaale almıyoruz. Bu konuyla ilgili olarak kendimizi sorgulayacak bir sakatlığımız var, o da
Serdar Kurtuluş. O konuyla ilgili sıkıntımız da şuydu. Sezon başında Serdar Ümit ve
A Milli Takım forması da giydi. Sadece Ağustos ayı içinde 12 maç oynamak zorunda kaldı. Bu yoğunluk yüzünden de bir adele sakatlığı yaşadı. Onun dışındaki Ricardinho, Tello,
Mehmet Yozgatlı ve
Gökhan Zanda darbeye bağlı sakatlıklar oldu. Bu da futbolun doğasında olan, şanssızlık diyebileceğimiz türden sakatlıklardı. Bu eleştirilere kesinlikle katılmıyorum.
Gökhan Zanın sakatlığına kronik sakatlık dendi. Sürekli sakatlandığı için bazı futbol otoriteleri Onun için cam adam yakıştırması yaptı. Hollandada tedavi gördü. Onun şimdiki durumu nedir?
Gökhan iyi. Tedavisinin bitmesine 1 hafta 10 günlük bir zaman kaldı. Sonra takımla çalışmalara başlayacak. Uzun bir tedavi süreci geçirdi. Bu süreçte de geçmişten kalan bazı arızalarının da giderildiğini düşünüyoruz. İnşallah bundan sonra böyle ciddi sakatlıklar yaşamaz. Tabii ki futbolda yine sakatlıklar olacaktır ama kamuoyunda bizimle ilgili oluşturulan İyi çalışmadıkları için böyle sakatlanıyor türü eleştirilere kesinlikle katılmıyorum. Ayrıca biz oyuncu ne kadar iyi antrene edersek edelim o profesyonelce yaşamıyorsa, kendine bakmıyorsa bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Bunun yanında bazen oyuna sonradan giren oyuncular da sorunlar olabiliyor. Çünkü kenarda tam ısınmadan oyuna girmek zorunda kalabiliyorlar.
Öncelikle futbolcunun kendine dikkat etmesi gerekiyor değil mi?
Bizim bu anlayışı artık futbolculara iyice aşılamamız gerekiyor. Hatta bizim aşılamamız da bir fayda etmeyebilir, futbolcuların bunu benimsemesi gerekiyor. Futbolu artık tamamen bir yaşam biçimi haline getirmek zorundalar. Yoksa Ben çok iyi yaşayayım. Hayatın bütün zevklerini yaşayayım. Antrenmanda kendimi fazla hırpalamayayım. Ama yine de üst düzey bir performans göstereyim diyorsa bir futbolcu, bunu yapması mümkün değildir. İnsanın bazı şeylerden fedakarlık yapması gerekiyor.
Beşiktaşın deplasmanlarda çok iyi bir performans gösterdiğini gördük. Şimdiye kadar 2 kez puan kaybetti o da
İstanbul içi deplasmanlardı.
Onların da nasıl olduğunu hep beraber gördük. Artı bir kaybettiğimiz de
Ankaraspor deplasmanıydı. Orada da bariz golümüz verilmedi. Bunun üstüne Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarındaki yaşadığımız hakem haksızlıklarını koyarsak çok dolu bir ilk devre deplasman karnesi getirebilirdik.
Bazı futbol otoriteleri Beşiktaşın içerdeki maçlarda daha başarısız olmasını taraftara bağlıyorlardı ve Dışarda daha rahat oldukları için kazanıyorlar diyorlardı.
Bu sezon tribünlerle aramız ve ilişkilerimiz çok iyi. Takımlarına
destek olmak için üst düzey performans gösterdiler. Onlarla ilgili tek sıkıntılı maçımız
Sivasspor karşılaşması oldu. Puan kaybettiğimiz maçlara bakarsak, bizim için çok önemli olan Zürih karşılaşmasının ardından oynadığımız
Kayserispor maçında kaybedilen 2 puan, Liverpoolla içerde oynadığımız ve yine üst düzey bir performans gösterdiğimiz karşılaşmanın ardından İstanbul Büyükşehir Belediye maçı... Yine Marsilya maçının ardından
Çaykur Rize karşılaşmasındaki puan kaybı... Dönüp dolaşıp yine, bu maçlardaki puan kayıplarının fiziksel yıpranma neticesinde olduğunu görebiliyoruz.
Devre arasının gelmesiyle birlikte Beşiktaşta gözler tamamen transfere çevrildi. Siz Fransaya gittiniz ve bazı futbolcuları izlediniz. Öncelikle beğendiğiniz bir futbolcu oldu mu?
Bizim beğendiğimiz futbolcular tabii ki oluyor. Sezon başında da beğendiğimiz birçok futbolcu oldu. Ama bir transfer yapılırken birkaç tane şartın oluşması gerekiyor. Beğendiğimiz oyuncunun takımımızın bünyesine uyup uymayacağı yolundaki tüm kriterleri tutturmaya çalışırken, işin bir de kulübe
bakan ekonomik kısmı var. Yine beğendiğimiz oyuncular oldu. Ancak devre arasındaki transfer zor transfer dönemidir. Gidiyorsunuz bir takımdaki iyi futbolcuyu onlardan istiyorsunuz. Hiçbir takım elindeki iyi futbolcuyu vermek istemez. Verse bile ekonomik anlamda tatmin olarak vermek ister. Dolayısıyla bazen işin o tarafına da takılabiliyoruz. Tabii ki Başkanımızla, yöneticilerimizle konuşuyoruz. Kulübümüzün ekonomik yapısını çok göz önünde bulundurarak transfer yapmak zorundayız. Transfer yaparken kulübünü sahiplenen bir yapıya sahibiz. Şöyle bir yapımız asla olamaz; Ben şu oyuncuları istiyorum. Kesinlikle bunları isterim gibi bir anlayışa da sahip olmamız mümkün değil. Dolayısıyla kendi gerçeklerimizle yüzleşip, Başkanımız ve Yönetim Kurulumuzla iyi ilişki içinde olup ona göre transfer yapmak zorunda olduğumuzu çok iyi biliyoruz.
Medya yabancı oyunculardan yeterli verimin alnamadığını söyledi. Özellikle de Higuain ve Diatta üzerinde durdular. Bu iki oyuncuya yeterli şansın verilmediği yönünde de hala yorumlar yapılıyor. Özellikle de Higuain konusunda. Siz bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Kamuoyunda yanlış anlaşılmalar olmasın. Hangi oyuncu alınıyorsa en son benim onayım olduktan sonra alınıyordu. Buna Tello da dahil. Higuainle Diatta konusunda da son noktayı ben koydum. Dolayısıyla takıma gelecek bütün oyuncularda en son sözü ben söylüyorum. O yüzden insanlarda şöyle bir düşünce de oluşabilir; Hoca oyuncuları aldı, ama aldığı oyunculara bile şans vermedi... Burası büyük bir kulüp ve çok büyük hedefleri var. O oyuncuları ben almış olabilirim ama takım içinde de çok büyük bir
rekabet var. Formayı isteyen 25 oyuncumuz var. O yüzden o dönem hangi oyuncu ön plana çıkıyorsa ona formayı veriyoruz. Şansı kendisi oluşturuyor. Kendi transfer ettiğimiz oyunculara daha çok şans tanıyacağız diye bir şartlanma içinde olmadık. Ben buraya başarılı olmaya geldim ve insanlar bize güvenip bu mevkiiyi emanet ettiler. Formayı kim hak ediyorsa isim gözetmeksizin, o günkü şartlar ne olursa olsun formayı verdik. Bu nedenle zaman zaman süpriz isimlerin oynadığını gördük takımımızda. Biz zaten astronomik rakamlara transfer yapmadık. Bizim kadromuzdaki futbolcular üç aşağı beş yukarı birbirine yakın futbolculardı. Diyeceksiniz ki Yabancı oyuncu alınırken niye böyle yapıldı? Demin de söylediğim gibi o günkü şartlar böyleydi.
İbrahim Toraman, Gökhan Zan,
İbrahim Kaş gibi Milli Takımda oynayan üç oyuncumuzun olduğu yere Diattayı aldık. Kendi insanımızı da küçümsemeyelim burada. Tabii ki Diattayı da küçümsememeliyiz.
Senegal Milli Takımında oynamış, 9 yıl Fransada oynamış, geçtiğimiz sezon St. Ettiennede 25 maç ilk onbirde oynamış bir oyuncu. Ama o mevkii için 16-17 milyon dolar verip
Rio Ferdinandı alsaydım ve Onu kenarda bekletseydim o zaman bu eleştirileri hak ederdim. Biz Diattayı alternatif olarak aldık. Önlerine geçseydi, Onu oynatacaktık ama o mevkiide çok kaliteli oyuncularımız var bizim. Higuain için de aynı şeyler geçerli. Diyecekler ki Niye yabancı oyuncuyu alternatif olarak alıyorsunuz? Yerli yok mu? Yerli yok. Diattayı almadan önce
yerli oyunculara da talip olduk ama Diattayla karşılaştırdığımız zaman üç katı bir
maliyet çıktı önümüze. Artık direk takıma katkı sağlayacak oyuncuları alacağız. Şartlar oluşmazsa da sezon başındaki transfer politikasını kesinlikle uygulamayacağız.
Alt yapıyı sürekli olarak takip ediyor musunuz?
Kesinlikle. Geçmişten beri alt yapımızdan çok oyuncu çıkaran bir kulüp olmamıza rağmen bunlardan yeterince yararlanılamadığını gördük. Ancak bu sene alt yapıda yetişen oyuncularımızdan çok faydalandık.
Takımınıza yapılan eleştirilerden bir tanesi de gol pozisyonuna girmekte ve gol atmakta zorlandığımızdı. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?
Gol sıkıntısı yaşadığımız doğru ama gol pozisyonuna giremediğimiz yönündeki eleştirilere katılmıyorum. Takımımızda gol atma alışkanlığı olmayan oyuncular olduğunu gördük. Demek ki bu bizim üstünde daha çok çalışmamız gereken bir konu.
Sivassporun çıkışıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Onların bu çıkışına kesinlikle saygı duymak lazım. Umarım ki daha çok
Anadolu takımı zirve mücadelesinde yer alır ve Türk futbolu bundan faydalanır.
Ligin ikinci yarısı için taraftarlara bir mesaj vermek ister misiniz?
Şimdiye kadar bize çok destek verdiler, kazandığımız başarılarda onların payı çok büyük. Aynı desteği ligin ikinci yarısında da bekliyoruz. Ayrıca eğer bir şikayetleri olursa bunu maç bitiminde dile getirmelerini istiyoruz.
İnönü zaten rakiplerimiz için korkulu bir deplasman. Ben onlardan maçı yaşayarak takımlarını desteklemelerini istiyorum.