Lider
Fenerbahçe için dramatik bir hafta: 2-2'lik
Ankaraspor beraberliğine
Melih Gökçek'in açısından da bakabiliriz. "İki taraf için de
kazanç," diyor o, zaten en çok ikisini seviyor. Diğer taraftan, son saniye golüyle kotarılan
Kayseri maçıyla birlikte Türk
futbol kamuoyunu nedense tatmin etmeyen
Chelsea yenilgisine bu beraberliği de ekleyerek, Fenerbahçe'nin son virajda bir düşüşe girdiğini söylemek gerekir mi? Öyleyse, daha formda gelen
Sivasspor'la
Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi geçeceğini söylemiş oluruz. Üçüncü ihtimal, medya ısrarıyla oyuna Semih'le başlamanın sonuçları; İngiltere'de mağlubiyet, Ankara'da beraberlik. Ya da, 2-1 öndeyken bitime dakikalar kala kazanılan penaltıyı hatırlayıp, öncekileri unutacağız: Öyle ya, gol olsa her şey düzelecek... Ama çomağı sokan
Kezman oldu, ille ben atacağım diye ağladı, Alex'i devre dışı bırakıp iki puanı aya gönderdi! Bu halde, artık Semih'le başlamaktan başka çare kaldı mı?
Peşinen söylemeli:
Trabzonspor'u yenen 1-0 Galatasaray
şampiyonluğa ulaşırsa Türkiye'de bir çığır açabilir;
teknik direktörsüz ilk şampiyon olacak zira! Aslında lüzumsuz adam
teknik direktör bu ülkede.
Kadroyu zaten medya yapar, başkan hocaya iletir, hoca tahtaya yazar hepsi hepsi... Yazmazsa,
istifa edebilir, orada serbest... Bu gerçeği görüp kulüpleri ciddi bir masraftan kurtarmak için Galatasaray'ın şampiyonluğuna ihtiyacımız var.
Trabzonspor'a karşı Kalli'siz Galatasaray
sezonun iyi maçlarından birini çıkardı. Başsız
takım kendi içinde çok daha kenetlenmiş, azimli görünüyor. Kuşkusuz, Galatasaray bunun ekmeğini yemekte. Fakat Belediye-Fenerbahçe-Sivas üçgeni bu
pembe tabloyu tersine çevirirse şaşmamak lazım. Bir yandan ciddi iş çünkü futbol. Yine de, hem Sivas, hem Fenerbahçe'yle oynayacak Galatasaray
şampiyonlukta söz hakkını halen elinde tutuyor.
Seyirci desteğinden mahrum
Beşiktaş Oftaş'a 1-0 yenilerek bu sezon da şampiyonluktan vazgeçti. Tek başına Oftaş yenilgisi türlü izahatla geçiştirilebilir ama, elan dördüncü sırada mutsuz mutsuz oturan bu takımın sadece dört hafta evvel lider olduğunu düşününce, daha geniş kapsamlı bir çalışmanın aciliyeti beliriyor. Lâkin asıl mesele, çalışmayı yürütecek organın meselenin "kendisi" olduğu ihtimalinin kuvvetle mevcut olması değil mi? Bunca teknik direktör ve
futbolcu geldi gitti bu takıma, iki şey hiç değişmiyor: Başarısızlık ve
Demirören!
Oftaş yenilgisiyle şampiyonluk gitti.
Şampiyonlar Ligi ufukta bir hayalse de, gerçekçi görünmüyor. O zaman, geçtiğimiz hafta Sivas'a vurdukları
darbe ancak
UEFA için. Ama bilmeliler, Sivas hâlâ şampiyonluğa çabalıyor. Bu sezon
Kayserispor'u deplasmanda yenen ikinci takım onlar. Fenerbahçe ve Beşiktaş'tan kendi evlerinde aldıkları ağır, moral çökertici yenilgilere rağmen yıkılmıyorlar, en kısa sürede telafi etmenin peşine düşüyorlar ve beceriyorlar da. Bu haftaki deplasman galibiyeti çok önemli: Liderin puan kaybıyla yeniden üç puanlık mesafeye sokuldular. Evlerinde iki rakiplerine yenildiler, ama tek galibiyetle Şampiyonlar Ligi'ni garantileme şansları hâlâ mevcut. Hatta, Galatasaray-Fenerbahçe maçının sonucuna göre, "büyük düş"ün gerçekleşme ihtimali de hâlâ mevcut!
Geçerken değinmek gerekir: Galatasaray'a yenilen Trabzonspor artık ligi bırakmış görünüyor. Keza Kayserispor. Ama onlar hem Fenerbahçe, hem Sivas maçlarını kazanmak için çok çaba gösterdiler,
taraftardan işittikleri
küfür tam da Türkiye'deki futbol anlayışını özetliyor. Küme düşmemeye oynarken alınan puanla
destek bulurlar ama, beşinci sıradayken alınan yenilgiyle "satılmış" olurlar...
Asıl Oftaş önemli husus: (Eski tabirle) ikinci ligden gelenlerin geleneksel icraatı bildiğimiz teknik direktörlerden birini takımın başına koyup sirkülasyon manyağı futbolcu silsilesinden yedi-sekiz eskimiş yüzle ad değiştirmiş bildik bir takım hüviyeti sunmak olurdu. Oftaş özlediğim şeyi yaptı, yükselen oyuncularını ve teknik direktörünü korudu; adıyla, kadrosuyla, hocasıyla yepyeni bir takım sundu bize. Bitime dört hafta kala yedinci sıradalar! Bu yeni ve cesur bir zihniyetin ürünüdür bence; fakat bu cesaretin nesnel dayanağı bir taraftar baskısı noksanlığıysa (son örnek Kayseri diyelim), onu da ciddi ciddi tartışmak gerekir.
Düşme bölgesinde bir belirginleşme süreci başladı gibi görünüyor: Kasımpaşa'nın evinde Rizespor'a yenilmesiyle, artık bir takımı yolcu etmiş bulunuyoruz.
Kadir Özcan ve
Uğur Tütüneker dönemlerinde iyi işler yaptılar, nedense araya sokulan sekiz haftalık Lorant döneminde alabildikleri toplam iki puan, ilk düşen takım olmalarının da sebebi herhalde.
İkinci yarıda ilk galibiyetini alabilen Rizespor'un hâlâ ligde kalma şansı olması da ilginç. Üstelik, ciddi avantajları, görece rahat takımlardan müteşekkil bir
fikstürleri olması: Beşiktaş-Kayseri-Ankara-Denizli... Nihayet buldukları bu galibiyete
Konya'yla
Gençlerbirliği'nin eşlik etmesi ise dezavantajları.
Konyaspor renkdaşı Bursaspor'u yenerken onlar da altı maçlık bir beter süreci sonlandırdılar. Raşit Çetiner'le çok kritik bir dönemde yenilenme heyecanı yaşıyorlar, son iki haftayı dört puanla geçerek bu değişimin faydasını da görmüş oluyorlar.
Gençlerbirliği de altı haftalık galibiyetsizlik sürecini renkdaşı
Gaziantepspor karşısında sonlandırdı. Onlar, Mesut Bakkal'la yenilenme sürecinde 10 puanı üst üste getirmişlerdi ama, yenilik yerleşikleştikten itibaren puan dahi alamadılar. Antep galibiyeti kalan fikstür düşünülünce hayati: Trabzon-Fener deplasmanları, içeride Belediye ve Sivas!
Bursaspor'la Gaziantepspor benzer iki istikrarsız, ama son haftalara girerken yine görece biraz rahat... Onlar kadar istikrarsız olmadığı için daha rahat olan
Ankaragücü, can derdindeki Manisaspor'u Manisa'da 2-1 yenerek küme macerasına önemli bir şekil kazandırdı: İçerideki bu yenilgiden sonra Manisa'nın da işi çok zor artık. Kalan dört maçlarında, Konya galibiyetine mecburlar, diğer üç maçtan altı ya da yedi puan alırlarsa, başarırlar. Ama, Levent Eriş'in de yükseltemediği mevcut performansla ve aklı İstanbul'da kalan futbolcularla bu mümkün görünmüyor.
Artık tümden rahat iki takım,
Denizlispor'la Belediye'nin 2-3 biten karşılaşması da haftanın en zevkli maçlarından biri oldu. Denizlispor ligdeki yerinin rahatlığıyla,
isyan/isyan bastırma, otorite/
özgürlük oyunları oynuyor. Elebaşı bildiğimiz Yusuf bu hafta sahadaydı, diğerleri ise, başkan Ali İpek'in ifadesine göre asla affedilmeyeceler. Kalan kadro iki kez öne geçti ama
Necati faktöründen kaçamadı. İki şık gol, bir de kazandırdığı duran top... Üç golde de pay sahibi, Galatasaraylı... Partneri de
İbrahim Akın. Belediye Sertan gibi, İlyas gibi gezginlerden faydalansa da, geçtiğimiz sezon Beşiktaş ve Galatasaray'ın formasını giyen iki önemli forvetle, ligin güçlü takımlarından biri hakikaten. Bu arada, bir Belediye klasiği; öne geçen taraf yine kazanamadı!
NTV