Gençler
Avrupa şampiyonu olunca biraz sivrilir gibi oldu. Ama dikkati çeken bir kariyeri yoktu. Ancak hocaları çok yetenekli olduğunda hemfikirdi. 2004
Atina Olimpiyatları'na katılma şansını yakalaması dahi büyük başarı niteliğindeydi. Fakat o,
olimpiyatlarda herkesi şaşkına çeviren bir performans sergiledi. Evet olimpiyat ikincisi olan Atagün Yalçın
kaya'dan bahsediyoruz. Atina'da yaptığı maçlarda olimpiyatların
küçük devi olup çıkmıştı. Ufak tefekti ama yerinde durmuyor,
yumrukları görünmüyordu. Milli Takım'daki arkadaşları rakiplerine bir bir yenilirken Atagün, fizikçe kendisinden üstün olan nice ünlü eldivenleri ringe sermeyi başarmıştı. Finale kaldığında yer yerinden oynamış, olimpiyatlarda
boks gibi zor bir dalda 17 yaşında
gümüş madalya kazanma mutluluğunu yaşamıştı. Türk halkı seksenli yıllarda uykusundan fedakârlık edip nasıl sabahlara kadar televizyon başında
efsane boksör Muhammed Ali'yi izlediğiyse, bir kez daha televizyon başına geçmiş ve Atagün'ü desteklemişti.
1.67 boyunda, 48 kilo ağırlığındaki milli sporcu, olimpiyatlarda gösterdiği hızlı çıkış nedeniyle dünya boks otoritelerince Muhammed Ali'den sonra gelen en yetenekli boksör unvanını kazanarak tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Kolay mıydı hiç, daha 17'sinde cesurca dünya ringlerinde yumruk sallayıp, efsane boksör
Muhammet Ali'yle birlikte anılmak. Türkiye'ye geldiğinde krallar gibi karşılanmış, haftalarca
gazete manşetlerinden düşmemişti. Neredeyse her
akşam farklı bir televizyon programında boy gösteriyor, alkış üstüne alkış alıyordu. Devletin sporu desteklemek maksadıyla çıkarttığı
ödül yönetmeliğine göre artık zengin bir sporcu da sayılabilirdi. Ankara'nın
Keçiören semtinde kenar mahallelerinden birinde 4 kişilik fakir bir aileden çıkarak zengin ve ünlü bir sporcuya dönüşmüştü. Aldığı paralarla ilk önce annesine ev almış, sonra da altına arabasını çekmişti.
Buraya kadar her şey çok normal ve takdir edilesiydi. Ancak aradan pek fazla bir zaman geçmemişti ki şampiyon Atagün'de birtakım değişimler oldu. Girdiği bir iki turnuva dışında artık çok iyi dereceler alamıyor, kendisinden beklenen Dünya ve Avrupa şampiyonluklarını kazanamıyor, ruhununu ve bedenini antrenmanlara yansıtamıyordu. Bu durumunda nedeni bir türlü bilinemiyordu. Hocalarının ve onu yakından tanıyanların dile getirdiği ortak cümle ise şöyleydi: "Özünde
temiz ve çok yürekli bir delikanlı, fakat şöhreti taşıyamadı." Olimpiyatlardan sonra gerçekleşen şampiyonalar ve turnuvalarda esamesi dahi okunmayan Atagün, son günlerde milli takımda da kendine yer bulamaz hale geldi. Hatta Türkiye'de yapılan organizasyonlara bile dâhil edilmedi. En son geçtiğimiz aylarda yapılan Ahmet Cömert Boks
Turnuvası kadrosuna alınmayan Atagün için Boks Federasyonu Başkanı Caner Doğaneli çarpıcı cümleler sarf etti. Doğaneli, "Atagün'ü disiplinsiz davranışlarından dolayı ve ayaklarının yere basması için milli takıma almadık. Hatta Atagün gibi Avrupa Yıldızlar Boks Şampiyonu Sedat Taşçı'nın da son kamptaki disiplinsiz davranışlardan ötürü turnuvaya dâhil etmedik.'' diyor. Boks Federasyonu Başkanı Doğaneli,
genç sporcuların bir anda şöhreti yakaladığını ve bunu hazmedemediğini belirterek Atagün'ün bir an önce kendisini toplaması gerektiğini belirtiyor. Genç yumruğun bir anda
ekonomik olarak büyük bir rahatlığa kavuşması ve kısa sürede şöhret olmasından dolayı yaşadığı bu sendrom aslında ülkemizde pek çok sporcu için de büyük bir sorun. Günler ayları, aylar yılları kovaladı, 2008
Pekin Olimpiyat Oyunları Türk sporcuların kapısına dayanır hale geldi. Tabiî ki milli boksör Atagün Yalçınkaya'nın da ismi zikredilmeye başlandı. Fakat olimpiyat madalyalı sporcumuzdan şu ana kadar ses seda çıkmadı.
NURULLAH KAYA