Federasyonlar ise açtıkları kurslarla 15 günde antrenör diploması dağıtarak yanlış bir
politika izlerken akademik çevreler ise bu duruma tepkili.
2007 yılında yaklaşık 40
spor dalında katıldığımız dünya şampiyonlarında bir-iki branş dışında
madalya elde edemedik. 2008
Pekin Olimpiyatları öncesinde
alarm niteliği taşıyan bu durum, Türk sporunun geleceği adına ciddi bir
tehlike olarak görülüyor. Madalya istatistiğindeki olumsuz duruma sporcularımızın üst üste yaşadığı
doping olayları da eklenince hepten zor bir tabloyla karşılaşıyoruz.
Uzmanlar bu durumun pek çok nedenlerini arka arkaya sıralıyor. Ancak en fazla öne çıkan faktör, sporcuları yetiştiren antrenörlerin yetersizliği. Daha önce de milli haltercilerimiz, güreşçilerimiz ve boksörlerimizde ant-renörlerinden şikâyetçi olmuş ve uzun süre gündemi işgal etmişti. Örneğin herkesin hayran kaldığı milli
atlet Süreyya Ayhan Kop, bir anda dopingin pençesine düşmüş ve ciddi hayal kırıklığı oluşturmuştu. Yetenekli atlet, son 4 yıldır doğru düzgün yarışlara katılamadığı için tepki toplamıştı.
Türkiye Atletizm Federasyonu yetkilileri ve spor uzmanları, yetenekli atletin bu hallere düşmesini antrenörü
Yücel Kop'a bağlıyordu. Hatta yıllarca milli atleti destekleyen
Hıncal Uluç dahi Süreyya'nın antrenörü Yücel Kop'u eleştiriyordu. Hiçbir atletizm geçmişi olmayan Kop, 1990'lı yıllarda gittiği 15 günlük kursla antrenörlük belgesi almıştı. Spor ve antrenörlük konusunda deneyimi ve eğitimi olmayan pek çok insan Türkiye'de şu an antrenörlük yapıyor.
1990'lı yıllarda, spor alanında daha yeni yeni kıpırdanmalara sahne olan Türkiye'de, bir iki spor dalı dışında, yeterince iyi antrenörü bulmak çok zordu. Devletin teşvikiyle açılan 15 günlük kurslarda antrenörlük diploması alanlar, bir anda antrenör unvanına sahip oluyor ve sporcu yetiştirmeye çalışıyordu. Kısa süreli bu kurslardan diploma alan deneyimsiz ve eğitimsiz antrenörlerin pek çoğu gelişen zaman sürecinde ne
antrenman tekniklerini takip edebildi ne de kendini yetiştirebildi. O yıllarda hızlı bir
tırmanış gerçekleştiren
futbol, tekvando, güreş gibi pek çok spor dalında antrenörlük kurslarında diploma alanlar, bugün hâlâ devletten
maaş alıyor ve sporcu yetiştirmeye çalışıyor.
Federasyonlar diploma dağıtıyor
Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Sami Mengütay, içler açısı bu durumun günümüzde de federasyonlar tarafından devam ettirildiğini dile getiriyor. Federasyonların açtıkları kurslarla antrenör diploması dağıttığını ifade eden Mengütay, sıkıntısını şöyle anlatıyor: "Ne yazık ki ülkemizdeki antrenörlük kurumunun en büyük sorunlarından birisi de bu kurslar. Dört yıllık eğitim veren antrenörlük bölümlerimiz, donanımlı insanlar yetiştirirken, federasyonların açtıkları 2 haftalık kurslarla antrenör diploması dağıtılıyor. Bu konunun ciddi anlamda ele alınması gerekiyor. Tek tük kişisel başarılar dışında kalıcı ve ileriye dönük dereceler edemiyoruz. Yücel Kop gibi antrenörler yetenekli bir sporcuya sahip olduğu için bazı dereceler elde ediyor. Ancak bu hocalar ikinci bir sporcuyu yetiştirebildiler mi? Ona bakmak gerekiyor. Antrenörler sistemli ve eğitimli olmadıktan sonra bu tür başarılar sadece kişisel yeteneklerin ürünü olmaktan öteye gidemeyecektir."
Avrupa'da üst düzeyde bir antrenör olmak için mastır veya doktora düzeyinde eğitim almak gerektiğini ifade eden Prof. Mengütay, "Bizdeki antrenörler yüzünden Türk sporu doğru düzgün bir istikrar yakalayamıyor. Bakın Avrupa ülkelerine, sporda mükemmel bir istikrar içindeler. Çünkü sistemli ve donanımlı antrenörleri var. Bizim de bir an önce antrenörlük kavramına çekidüzen vermemiz gerekiyor." açıklamasını yapıyor.
Bu arada 2007'de katıldığımız dünya şampiyonlarında ata sporumuz güreşte 1, atletizmde 1, boksta 2, halterde 2, tekvandoda 2 madalyayı ancak kazanabildik.
ZAMAN