Aradan yıllar geçti, ama sahne dün gibi gözlerimde.
Galatasaray'ın
şampiyon olduğu günün
akşamında takımı şampiyon yapan hoca
Lucescu ile dönemin başkanı ve eski başkanlar sahnede şampiyonluğun şerefine şampanya kadehi kaldırdılar.
Lucescu, şampiyonluğun şerefine kadeh kaldırdığı gecenin sabahında Galatasaray'dan kovuldu.
teklif ettiler.
Belki de Lucescu bir daha kovulmamak için bu teklife 'hayır' dedi.
Lucescu, Galatasaray'dan sonra Beşiktaş'ı, tarihinin en önemli yılında, 100. yılında şampiyon yaptı. Bir sonraki yıl şampiyonluğu kaçırınca kovuldu. 'Daha iki yıllık sözleşmem var. Bırakın kaçan şampiyonluğun rövanşını alayım' demesine rağmen kovuldu.
Lucescu'yu kovan
Yıldırım Demirören tıpkı Galatasaray örneğinde olduğu gibi Ukrayna'ya Lucescu'nun ayağına kadar gitti, 'Biz ettik, sen etme, Beşiktaş'a dön' dedi. Lucescu kabul etmedi.
Lucescu, Türkiye'ye
UEFA Kupası finali için döndü. Galatasaray'dan, Beşiktaş'tan daha ucuza kurulan bir kadro ile UEFA Kupası'nın sahibi oldu. Galatasaray'la kazandığı Süper Kupa'nın ardından koleksiyonuna yeni ve büyük bir
kupa daha ekledi.
Lucescu'nun İstanbul'da iki büyük kulüpten kovulmasından sonra, UEFA Kupası'nı kovulduğu İstanbul'da kazanması sanki
ilahi adalet gibi birşey. Ya da kovduklarına karşı anlamlı bir
ders değil mi? Ama anlarlar mı? Anlamazlar, inanın anlamazlar...
Lucescu benzerleri ülkemizde çok aslında. Galatasaray, takımı şampiyon yapan Gerets'i kovdu. Gerets bugün Fransa'da Marsilya'nın başında sekiz yıllık Lyon imparatorluğunu yıkmak üzere. Üstelik birbiri ardına
Avrupa'dan çok parlak teklifler alıyor.
Fenerbahçe'nin yıllar önce kovduğu
Hiddink bugün hem Rusya'nın hem de Avrupanın en pahalı kadrosu Chelsea'nin başında. Adeta paylaşılamıyor, bir gün boş kalamıyor, kapanın elinde kalıyor.
Fenerbahçe'nin kovduğu bir başka isim
Joachim Löw, dünya futbolunun
marka takımı,
Almanya Ulusal takımının patronluğunu yapıyor.
Bitmedi. Beşiktaş'ın üste 8-10 mi
lyon euro vererek kapıyı gösterdiği Del Bosque, bugün
Avrupa Şampiyonu İspanya milli takımının başında.
Bizim kovduklarımız, bizden sonra nasıl oluyor da bu kadar marka yerlerde, bu kadar önemli takımlarda görev yapıyor.
Bizim başarısız diye gönderdiklerimiz, nasıl oluyor da bizden sonra başarıdan başarıya koşuyor.
Acaba gerçek başarısızlar, bizim 'başarısız' diye gönderdiklerimiz mi yoksa, yoksa her başarısızlıkta faturayı hocalara kesip 'sırça köşklerde' oturmaya devam eden başkan ve yöneticiler mi?
Üstelik 'başarısız' diye gönderdiklerimize bugün 'başarı' için yeniden sarılıyor ve kapılarını aşındırıyorsak, yanlışın bizde olduğunu kabul etmek zorundayız.
Ne diyorsunuz sevgili başkanlar?
Kim başarısız?
'
Başarısız' diye göndekleriniz mi, yoksa sizler mi?