Terim, sinirlerin yay gibi gerildiği bu saatlerde "zor maçların adamı" olduğuna vurgu yapıyor. Başta
futbolcuları olmak üzere tüm Türkiye'ye umut pompalıyor. Viraj öylesine keskin ki, bu badire atlatılamazsa
yolculuk Norveç'te sona erecek.
A Milli Futbol Takımı'mız 26
Ekim 1923 günü Romanya'ya karşı
Taksim Stadı'nda sahne aldığı ilk milli maçtan (2-2) bu yana bir dolu keskin viraja girdi. Ne yazık ki kritik maçların çoğunda da sahayı boynu bükük terk eden taraf oldu.
Futbolumuzun en kritik dönemeci,
İsviçre 1954 Dünya Kupası
elemeleriydi. Rakip güçlü
İspanya. İspanyollara karşı arenadaki gladyatörler gibi çarpıştık. Madrid'de 4-1 yenildik. İstanbul'da 1-0 devirdik. Roma'daki
baraj maçını ise 2-2 kapattık; ama
İtalyan çocuğu Franco'nun çektiği
kura ile Dünya Kupası
finallerinin de biletini kaptık.
İlginçtir, 60'lı yıllara Oslo'da Dünya Kupası eleme maçı ile girdik ve Oslo'da Metin Oktay'la 1-0 kazanan biz olduk. Norveç'i Ankara'daki rövanşta da devirmemize rağmen, gruptan çıkan
Sovyetler Birliği oldu.
1970'lerde Sabri Dino'nun kalemizde yıldızlaştığı maçta İtalyan ile Napoli'de golsüz berabere kaldık. İnönü'deki rövanş keskin dönemeçti; ama 1-0 yenilince 74'e İtalyanlar gitti. 1-1'lik Doğu
Almanya beraberliğinden sonra, "
Arjantin hayal değil" diye haykırdık. Ama
Fatih Terim'in de
forma giydiği bir çift maçı
Viyana ve İzmir'de 1-0'lık sonuçlarla kaybedince Arjantin 78'e giden yolda bileti
Avusturyalılara kaptırdık. 1980'ler malum. Futbolumuzun dip yaptığı bu dönem 8-0'lık
İngiltere hezimetleriyle yüklü. İtalya 90 Dünya Kupası elemelerinde finaller için çok umutlandık; ama önce Simferepol'de Sovyetler Birliği'ne, ardından Reykjavik'te İzlanda'ya yenilince hayallerimiz suya düştü. ABD 94 ve
Fransa 98 Dünya Kupası finallerini de futbol seviyemizi yükseltemeyince pas geçtik.
Euro 96 elemelerinde ise Terim yönetiminde en kritik galibiyetimizi Bern'de İsviçre karşısında elde ettik, Stockholm'de İsveç'ten de puan çıkarınca tarihimizde ilk kez İngiltere'deki finallere katılma başarısını gösterdik.
Yakın tarihimizde Serbest
İrlanda ile oynadığımız baraj maçlarında yaşadığımız gerginlik hâlâ tazeliğini koruyor. 1999 Kasım'ında Dublin'de İrlanda ile 1-1 berabere kaldık, ardından Bursa'da golsüz maçla
Avrupa şampiyonası finalleri için ikinci kez vize çıkardık. Bu gergin günlerde
teknik patron Mustafa Denizli'nin "İçimizdeki İrlandalılar" haykırışı hâlâ kulaklarımızda çınlar durur.
Şenol Güneş'in
Letonya Fatih Terim'in İsviçre kâbusu
Milenyum ertesinde ise Şenol Güneş'li dönem başlar. Avusturya ile oynadığımız baraj maçları en kritik süreçtir. Bu viraj başarı ile geçilir ve 2002 Dünya Kupası'ndan da 3.lük gibi tarihi bir başarı elde edilir; ama Güneş'in başı bir türlü sıkıntıdan kurtulmaz. 2004
Avrupa Şampiyonası Elemeleri'nde gruptan doğrudan çıkamayınca yine baraja düştük. 2003 Kasım'ında Riga'da ilk maçı Letonya'ya 1-0 verdik. Dört gün sonra İstanbul'daki rövanşta 77. dakikaya 2-0 önde girdik. Ne olduysa bundan sonra oldu ve kalemizde gördüğümüz iki golle maç 2-2 berabere kalınca dünya başımıza yıkıldı. Evimizde final biletini minik Letonya'ya vermiştik. 2006 Dünya Kupası Elemeleri'nde 1-0'lık
Ukrayna deplasman galibiyeti ile umutlarımız yeşermişti. Ancak, İsviçre ile yapılan baraj maçları ve Kadıköy'de çıkan olaylarla yalnızca Almanya finallerini kaybetmiyor, prestijimizi de ciddi şekilde zedeliyorduk. Zor maçların adamı olduğuna vurgu yapan Fatih Terim ve Ay-Yıldızlı
ekip Norveç'te en zor 90 dakikasına çıkıyor. Terim, müthiş bir moral gücü sergilerken adeta kızılcık şerbeti içtiğini söylüyor.