Yenen pehlivan güreşe doymaz

Karamürselli Ahmet Taşçı, Edirne’de 9 kez başpehlivan oldu ve tarihe geçti. Önümüzdeki hafta çok sevdiği Kırkpınar’a son kez çıkacak.

Yenen pehlivan güreşe doymaz

Çayırda tutunacak tek şey belle diz altını kapatan kispetin kasnağı ve paçası. Onun dışında da rakibin baştan başa zeytinyağı sürülmüş çıplak bedeni. Şartlar bir hayli zor. Ama gelenek 646 yıldır sürüyor. Hem kim demiş pehlivanlığın kolay olduğunu. Lakin son yirmi yıldır er meydanında biri var ki adeta destan yazıyor. O Kırkpınar’da 9 kez başpehlivanlığa ulaşarak Cumhuriyet tarihinin en başarılı başpehlivanı olarak tarihe geçen Ahmet Taşçı. Sarayiçi’nde iki altın kemeri beline taktı. Çayırın ve zeytinyağının zevkini yaşadı. 20 yıldır sırtı hiç yere gelmedi. Azmi, sabrı ve hırsı ile 47 yaşını geride bırakan Karamürselli Ahmet Taşçı, önümüzdeki hafta yapılacak Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nde son kez Sarayiçi seyircisinin önüne çıkmaya hazırlanıyor. Amacı çayırlara iyi bir finalle veda etmek. Çıraklarıyla Karamürsel çayırında yaptığı antrenman sonrası kendisine ait Pehlivan Sofrası’nda buluştuk. Bir saate 20 yılı sığdırmaya çalıştık. “Böyle başarılı olacağımızı tahmin edemezdik. Çünkü çok geç yaşta başladım yağlı güreşe.” diye başlıyor söze Ahmet Taşçı. Geç dediği yaş 25. Aydın Demir, Kadir Birlik, Gazanfer Bilge, Çolak Hilmi, Sucu İbrahim’leri yetiştiren Karamürsel’in güreşi bilen halkı da ona bu yaştan sonra pehlivanlık zor diyordur. 25 yaşında başlamasının sebebi de sporu çok sevmesi. Çünkü o pek bilinmese de Karamürsel İdman Yurdu’nun sol bek futbolcusuydu o yaşlara kadar. Hatta 1984 yılında ikinci amatör kümede şampiyonluk bile yaşar. Futboldan para kazanamayacağını anlayınca bir lastik fabrikasında işe girer. 55 lira maaş aldığı halde yeni işinde mutlu değildir. Derken Karamürselli pehlivanlardan Kadir Birlik’le tanışır. Kadir pehlivan ondaki fiziği görünce güreşe başlaması için tavsiyede bulunur. 1985’in nisanında çayırlarda güreş tutmaya başlar. Futboldan kalma kondisyonunun da yardımıyla çevrede birkaç kez birincilik elde eder. Para da kazanıyordur. Ay sonu bir hesap yapar: Eline geçen para 60 liradır. Halkın kendisine gösterdiği sevgi de cabası. “Mayıs ayında işi bırakmaya karar verdim. Annem istemedi. Çünkü çayırda ne olacağı belli olmazdı ve sigortalı bir işim olmasını arzuluyordu. Babam ise ‘sen bilirsin’ dedi.” Haziran ayında pehlivanların boy gösterdiği tarihî Kırkpınar güreşleri için Edirne’nin yolunu tutar. Ama burası Edirne’dir ve burada başarılı olmak öyle her yiğidin harcı değildir. Hele iki aylık pehlivan için. Zaten Karamürsel halkı ona “Edirne’de bir maç kazan o zaman pehlivan olursun.” diyorlardır. Edirne’de küçük orta büyük boyda katıldığı güreşlerin ilk turunda elenir. Sonraki sezon başaltında güreşmeye başlar. Bu arada güreşi de öğreniyordur. Piyasa dedikleri güreşlerde birinci olmayı da sürdürür. İsmi de yavaş yavaş duyulur. 1986’da Edirne’de büyük ortada birinci olur. Bu birincilikten sonra bir mertebe daha yükselir ve Edirne dışındaki çayırlarda başa güreşmeye başlar. Bir sene sonra Edirne’de başaltında güreşir ve yine birinci olur. 88’de ise artık başpehlivanlık için çayırdadır. İlk denemesinde beşincidir. 89’da ise ikinci olur. Artık iyice kıvama gelmiştir. Tarihe geçecek dereceler de bundan sonra başlar. “1990 senesinde finaldeki rakibim ustam Kadir Birlik’ti. Ben ona ustam olduğu için yol verdim. Sen birinci ol dedim. Bu işin terbiyesi bunu gerektiriyordu. O daha düşünceli olduğu için kabul etmedi. Çünkü ona göre Edirne’de başpehlivan olduktan sonra piyasa güreşlerinde yenilmek olmazdı. Ve ustam o yıl için kendisinde yeterli gücü görmüyordu.” SEYİRCİ TEPKİSİYLE GÜREŞİ BIRAKTIM Ahmet Taşçı 1991’de Bülent Gürbüz’ü, 1992’de Abdullah Ersoy’u yenerek Edirne’de üst üste 3 kez başpehlivan olur. Bu başarısı ona altın kemer kazandırır. 1993’te Sezgin Yüksel’i yenerek seriyi sürdürür. Ancak 1994’te çoğu güreş severin unutamadığı final maçında Cengiz Elbeye’nin elini kaldırır. “Seyirci sürekli beni yuhalıyordu. Alacağım bir maçtı. Seyircinin bu tepkisi karşısında ben de müsabakayı bıraktım.” O maçı bırakır ama 1995’te Sezgin Yüksel’i bir kez daha, 1996’da çırağı Cino lakaplı Mehmet Yılmaz’ı, 1997’de Cengiz Elbeye’yi yenerek üst üste üç kez başpehlivan olur ve ikinci altın kemeri takar. Taşçı’nın Kırkpınar’daki finalleri dur durak bilmiyordur. 1998’de finalde karşılaştığı Antalyalı Cengiz Elbeye’ye bu sefer gözünde yaşadığı bir problem sebebiyle kaybeder. 1999’da Vedat Ergin’i, milenyum yılında ise yine çırağı Cino Mehmet’i yenerek başpehlivan olur. 2001’de yine finaldedir ve rakibi bir kez daha Vedat Ergin’dir. “Üçüncü altın kemeri takacağım gündü. Ancak hakemler güreşi bana vermedi. Güreş başa baş gidiyordu. Son puanlamaya gelmiştik. Kural gereği 5 dakika puanlama güreşi yapacaktık. Eğer kazanan olmazsa güreş 3 dakika daha uzayacaktı. Artık son uzatmaya geçildi. Hakemler burada kim aktif olursa güreşi o kazanır dedi. Ben son gücümle Vedat’ı çayırda adeta kovaladım. Kazanmam gerekiyordu. Ancak hakem heyeti güreşi uzatma yönünde karar aldı. Ben de baktım bunlarda art niyet var, tuttum Vedat’ın elini kaldırdım.” Vedat’ın elini kaldırırken ona öyle bir bakış atar ki; müsabakayı televizyondan izleyen Akşam gazetesi yazarı Kenan Işık’ın ertesi günkü yazısını baştan aşağı değiştirir. Ahmet Taşçı söyleşinin bu anında kesip sakladığı söz konusu yazıyı getiriyor. Işık, yazısında Vedat Ergin’i o bakışın ne anlama geldiğini anlamamakla suçluyor ve Taşçı’ya övgüler yağdırıyor. “Kemerden daha değerli bu yazı benim için.” diyor Ahmet Taşçı. Kendisine ‘Vedat Ergin’in bu birinciliği kabul etmemesi gerekmez miydi’ diye soruyoruz. “Ben olsaydım kabul etmezdim. Kenan Işık’ın güreşle alakası yok. O bunları yazıyorsa gerisini sen düşün.” Ahmet Taşçı hakemlerden sonraki yıllarda da oldukça dertli. “Daha geçen yıl beni yenen adam dopingli çıktı. Yerine benim üçüncü olmam gerekiyordu. Hakem heyeti beni değil bir başkasını seçti. Bu sene son diye gidiyorum Edirne’ye. Bir entrika ile karşılaşırsam artık güreşmeyeceğim. Zorlamanın da bir anlamı yok. Eskiden gücüm vardı. Rakipleri ezerek yeniyordum. Şimdi öyle değil. Kafa kafaya maçlar. Hakem biraz o tarafa kayarsa olmuyor. Bazı müsabakalarda rakiplerimi iki kere üç kere, yendirdiler bana.” Hakemlerin ve seyircilerin kendisine gösterdiği bu tavrı er meydanında yeni yüzler aranmasına bağlıyor. “Benden öncekiler kemer almış bırakmış. Devam eden yok. Ben kemeri aldım. Ertesi sene yine birinci oldum. Yeter, gözün doymadı mı açgözlü diyorlar. 1992’den beri bu böyle. Ben anlamış değilim insanları. 1985 ila 95 yılları arasında ibadet eder gibi güreşe verdim kendimi. Adeta rahibe hayatı yaşadım. Sabah 5 kalkış, günde çift antrenman ve akşam 10 yatış. Halkın ve hakemlerin bana saygı göstermesi gerekiyordu.” MADALYALAR ÇUVALDA Edirne’de 20 senede 17 derecesi var Ahmet Taşçı’nın. 2 üçüncülük, 11 birincilik, 4 tane de ikincilik. Neredeyse her sene final gördü. “Guinnes rekorlar kitabına girecek bir sürü başarı var bende.” diyor. Ve bir matematik hesabı yapıyor. “20 yıldır güreşiyorum. 20 defa yenilmemişimdir. Sezon boyunca ortalama 30-35 güreşe katılıyorsun. Her güreşte 5 maç yapıyorsun. Hadi biz 4 maçtan hesaplayalım. Bir senede 120 maç yapar. 20 senede 2400 maç yapar. Hiçbir sporcu hayatı boyunca 2000 müsabaka yapmamıştır. Üstelik yaptığın maçların neredeyse tamamına yakınını kazanıyorsun. Altın kemerli, portakallı, domatesli, arabalı bir sürü madalyam var.” Madalyalar o kadar çok ki Ahmet Taşçı da evde çuvalla saklıyor, hatta oturduğu sitedeki çocuklara da bir sürü madalya dağıttığını söylüyor. Bu sene için Kırkpınar’da 2004’ün başpehlivanı Recep Kara’yı favori görüyor. Onun dışında Şaban Yılmaz, Kenan Şimşek, Gökhan Arıcı, Ekrem Yavuz, Ziya Ünlü, Cino Mehmet, Sermet Bulut gibi isimlere de dikkat çekiyor. Ona göre bu sene Kırkpınar bir hayli zevkli geçecek. Recep Kara’yı ayrı tutmasını ise ‘kuvvetli, enerjik ve hızlı’ olmasına bağlıyor. Ahmet Taşçı, devletten yağlı güreşe daha fazla sahip çıkmasını istiyor. Özellikle yurtdışında gittiği geleneksel organizasyonlarda gördükleri karşısında şoke olduğunu belirtiyor. “Japonlar sumo yapıyor. O nasıl bir organizasyon öyle. İsviçreliler Talaş güreşi dedikleri bir geleneğe sahipler. Nasıl ilgi ve alaka gösteriyorlar. Bizde ise Özal’a kadar kimse Kırkpınar’a sahip çıkmadı. Er meydanında mescit bile yoktu. Mesela diyorum Sarayiçi’nde şöyle arenayı andıran tribünler yapılsa. Orada maç oynamıyoruz ki futbol stadına benzer tribün var. Avrupalılar bile hayranlık duydukları bu geleneğimizi daha iyi organize edemememiz karşısında şaşırıyor.” Makedonya’da bu güreşin federasyonunun bulunduğunu, Yunanistan’da hemen her hafta güreş yapıldığını anlatan Ahmet Taşçı, Türkiye’de ise yağlı güreşin bir federasyonunun olmadığını söylüyor. “Güreş federasyonuna bağlıyız. Tamamen üvey evladız yani. Adam minder güreşine başkan olmuş. Yağlı güreşe olmamış ki. Ne yapsın? En çok bu hükümetten destek bekledik.” Güreştiği bunca yıl Kırkpınar ağalarından rahmetli Hüseyin Şahin’i unutamamış Ahmet Taşçı. “Kıyafetini giydi. Yağlı güreşi sürekli gündemde tuttu. Şimdi öyle ağalar geliyor ki, ilgilenen yok. Bu moral bozuyor. Hüseyin Ağa kadar emek harcayan olmadı Kırkpınar’a.” Ahmet Taşçı’dan yağlı güreşin püf noktalarını anlatmasını istiyoruz. Verdiği cevap bir bakıma hayatın püf noktalarını teşkil ediyor. “Sabır, sevgi ve saygı. Sabırlı olacaksın ki başarasın. Çok zor bir spor. Ağır bir spor.” Yağlı güreşte önemli olan hadise kispet. Tutunacak yer kispetin kasnağı ve paçası. Bütün oyunlar oradan destek alınarak yapılıyor. Peki, Ahmet Taşçı’nın en çok sevdiği oyun hangisi? “Ben en garanti olan oyunu yani iç kazığı severim. Risksiz güreştim hayatım boyunca. İç kazık yerde iken yapılır. Adamı altına aldıktan sonra yapılır. Paça ve kazığı içerden tutarsın ve çevirirsin. Rakip sana bir şey yapamaz. En fazla kendini kurtarır. Senin anlayacağın adamı yorarım, bitiririm, alırım altıma iç kazığı yapar maçı kazanırım.” Zayıf noktasını sorduğumuzda kendinden emin ‘Hiç olmadı’ diye cevaplıyor bizi. “Ben alta hiç yatmam. Alta yatıracak pehlivan da olmadı şimdiye kadar. Zaten beni alta yatıran, beni bastıran pehlivan olsaydı çoktan bırakırdım güreşi. Bırak yenmeyi benden bir puan alsalar bırakırdım. 2004’te Recep Kara beni bastırır gibi oldu. Ben de acele ettim. Kalkarken şöyle bir açıldım. Yani, verilmez o güreş. Ama ben olduğum için hakemler verdi o güreşi.” Son olarak Türkiye’de yılda 350-400 güreş organizasyonunun yapıldığını ve halkın yağlı güreşe büyük ilgi gösterdiğini dile getiren Ahmet Taşçı büyük bir iddiada bulunuyor: “Bizdeki seyirci sayısı futboldakinden daha fazladır.” AHMET TAŞÇI’NIN ÇAYIRLARDAKİ EN ZOR ANI 20 yıldır çayırlarda güreşen Ahmet Taşçı’nın en kötü anı ise kendisine doping kullandı çamurunun atıldığı 2000 senesidir. “O olay şöyle oldu. Ecevit’in başbakanlığında koalisyon hükümeti iktidardaydı. Biz Geleneksel Güreş Dalları olarak ayrı bir federasyonduk. Dönemin spor bakanı Fikret Ünlü’ydü. Federasyonumuzu Güreş Federasyonu çatısı altına aldı. Hatta Güreş Federasyonu Başkanı Ahmet Ayık, bize bir sürü vaatte bulundu. ‘Edirne’de güreşecek sporculara ödüller vereceğiz bile’ dedi. O sene ben Edirne’de birinci oldum. Spor bakanlığının getirmiş olduğu hediyeler anons ediliyor. Sadece birincilere kupa veriyorlar. İkinci ve üçüncülere hiçbir şey yok. Kızdım tabii. Kürsüye çıkmak için protokolün önünden geçerken Ahmet Ayık’a ‘Başkanım’ dedim. ‘Çok hediye getirdin, yorulmadınız mı bunları getirirken’ diye laf attım. Bir sene önce Fikret Ünlü’ye de sorunları anlatmıştık. ‘Biz hallederiz pehlivan’ demişti bana. Bunlar kürsüye geldi. Madalyayı Fikret Bey takacak. Kupayı verdi. ‘Kaldır’ dediler. Ben Fikret Ünlü’ye ‘Bakanım vaatleriniz yerine gelmedi. Hepsi sözde kaldı’ dedim. ‘Olur, olur. Yaparız.’ diye cevap verdi. Ben ‘geçen sene de öyle demiştiniz’ diye cevap verdim. O sırada kupanın anonsu yapılıyor. Ahmet Ayık ‘tamam tamam kaldır kupayı sen’ diye bana söylendi. ‘Kaldırmıyorum, omzum ağrıyor’ dedim. Bu olaydan bir hafta sonra da bana doping çamuru atıldı. Üstelik dopingli olduğumu bakan açıkladı. Düşünebiliyor musun? Nerde görülmüş spor bakanının doping açıklaması yaptığı.” TAŞÇI NEDEN BEŞİKTAŞ’I TUTUYOR? Eski bir futbolcu olan Ahmet Taşçı Beşiktaş’ı tutuyor. Beşiktaş’ı tutma hikâyesi de bir hayli ilginç. “Çocukluğumdan beri F.Bahçeliydim. Beşiktaş’ın üç yıl üst üste şampiyon olduğu 90’lı yıllardı. Bir gün güreşçi arkadaşlarla beraber Beşiktaş’ın tarihini okuyoruz. Kulübün ilk renkleri Kırmızı-Beyazmış. Sonra Balkan savaşında şehit verince renklerin Siyah-Beyaz olmasına karar verilmiş. Bir de not düşülmüş, ‘Balkan toprakları yeniden Türkiye’nin eline geçinceye kadar renkler değişmeyecek’ diye. Dedik ki böyle bir tarihi olan takımı tutmak lazım. O gün orada iki Fenerli, iki G.Saraylıydık. Kadir Birlik ustam da vardı. O G.Saraylıydı. O günden beri hepimiz Beşiktaş’ı tutuyoruz.” AKSİYON
<< Önceki Haber Yenen pehlivan güreşe doymaz Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER