Euro 2008’de esen
Rusya fırtınasının en önemli figürü, Andrei
Arshavin’di. Ülkesinin yarı
final başarısında başrol oynayan Arshavin,
transfer listesinin ilk sıralarında yer alıyordu.
Tottenham,
Chelsea,
Arsenal gibi üst düzey
İngiliz takımlarının yanı sıra
Barcelona da Rus
yıldız için Zenit Petersburg’un kapısını çalıyordu. ‘Duygusal’ meselede
anlaşma sağlanamayınca Arshavin, 2008’de
UEFA Kupası’nı kaldırdığı takımda kaldı. Arshavin için
Avrupa defteri ara transfer döneminde tekrar açılırken Arsene Wenger’in ısrarıyla transferin son saatlerinde Rus
oyuncu 20 milyon
avroya Ada’ya transfer oldu. Artık herkes Euro 2008’de esen Arshavin rüzgârının Ada’yı kasıp kavurmasını bekliyordu. Beklenen rüzgâr ilk sezonda ‘kısmen’ es
erken, sonraki iki sezonda Arshavin, Arsenal kadrosunun ‘sıradan’ bir ismine döndü. Yedek beklemekten bıkmış olarak yeniden eski takımı Zenit’e dönen Arshavin, Euro 2012’de kendini yeniden ispata çalışacak.
Euro 2008’de yıldızı parladıktan sonra Avrupa’ya giden Rus oyuncular, Arshavin gibi ‘yuvaya geri döndü’. Tıpkı Türk oyuncuların Avrupa’ya gittikten kısa süre sonra Süper Lig’e dönmesi gibi. İki ülkenin oyuncularını mercek altına aldığımızda dönüşün aynı sebeplerden kaynaklandığını görüyoruz.
Rusların yurtdışı macerası, komünizmin yıkılmasıyla 1990’larda başladı. Sovyetler döneminde yaşanan ‘içe kapalılık’tan dolayı yıldızlar ancak yerel ligde boy gösteriyordu. Rusya’yı yurtdışında 1990’larda Aleksandr Mostovoi, Valery Karpin ve Dimitri Alenichev gibi yıldızlar temsil etti. Mostovoi ve Karpin, Avrupa’nın dev kulüpleri yerine
Celta Vigo,
Real Sociedad gibi İspanya’nın orta sıra takımlarında kendilerine yer buldu. Alenichev ise başarısız geçen
İtalya günlerinden sonra başarıya Porto günlerinde ulaştı. Rus
futbolunun Batı’ya açılması bu isimler sayesinde hedefine ulaştı. 2000’li yılların başında Rus futbolu
kriz yaşarken yıldız oyuncu çıkmıyordu. Viktor Onopko’nun Real Vallecano, Sergei Semak’ın
Paris Saint Germain’de başarısız olup bir yıl sonra geri dönmesi, Rus oyuncular için Avrupa kapısını da kapatıyordu.
Rus futbolunun yeni ümidi olarak sivrilen isim Aleksandr Kerzhakov’du. Zenit formasıyla yıldızını parlatan Kerzhakov için artık kendini ispat dönemi gelmişti. 2007’de 5 milyon avro karşılığında Sevilla’ya transfer olan Rus oyuncudan beklentiler oldukça fazlaydı. Louise Fabiano ve Fredrik Kanoute gibi oyuncular arasında kendine yer bulamayan Kerzhakov’un ‘gurbeti’ sadece bir yıl sürdü. Kerzhakov gibi gelecek vadeden bir ismin geriye dönmesi, diğer Rus
futbolcuların Avrupa hayali kurmasını engelliyordu. Ta ki Euro 2008’de esen fırtınaya kadar. Arshavin, 20 milyon avro karşılığında Arsenal’a; Roman Pavlyuchenko, 14 milyon avro karşılığında Tottenham’a; Yuri Zhirkov, 18 milyon avro karşılığında Chelsea’ye; Pavel Pogrebnyak da 5 milyon avro karşılığında Stuttgart’a transfer olurken, Rus futbolu yeniden Batı’ya açılıyordu. Ödenen rakamların yüksekliği oyuncuların kalitesini anlatmaya yetiyordu; ama kaliteyi sahaya yansıtma sorunu yaşanıyordu. Yıldız olarak gelen Arshavin, Pavlyuchenko ve Zhirkov geriye dönerken, Rus futbolunun Batı’daki temsilcisi olarak Pogrebnyak kalıyordu. Stuttgart’ta kadroya girmekte zorlanan Pogrebnyak, ara transferde kiralandığı Fulham’da da aynı sorunu yaşadı. Arshavin, yıldızlaştığı Zenit’e; Zhirkov,
Anzhi Mahaçkala’ya; Pavlyuchenko da Lokomotiv Moskova’ya geri döndü.
Bu futbolcuların geri dönüş hikâyeleri bize hiç de
yabancı gelmiyor. Türk futbolu 2000’li yılların başında kabuğunu kırarken, Avrupa yolunu
Hakan Şükür açıyordu. Torino ve İnter’de kısa süren maceralardan dolayı Şükür yeniden G.Saray’a dönerken;
Emre Belözoğlu,
Okan Buruk,
Oktay Derelioğlu, Arif
Erdem,
Hakan Ünsal,
Rüştü Reçber,
Tugay Kerimoğlu gibi yıldızlar birer birer Avrupa’nın yolunu tutuyordu. Bu isimlerden Tugay futbolu Avrupa’da bırakırken, Emre diğerlerinden biraz gecikmeli olarak ülkemize geri dönüyordu.
Nihat Kahveci ile Türk futbolu uzun süre İspanya’da temsil edilirken, bu oyuncuların son yılları eski günlerini mumla aratan bir performansla geçti.
Tuncay Şanlı ise Middlesbrough’taki ilk yılında fena sayılmazken, ilerleyen yıllarda sıradan bir oyuncu oldu. Son iki yıldır ise varlığı ile yokluğu belli değil.
Rus ve Türk oyuncuların sorunları aynı aslında. Kendi ülkelerinin liginde yıldız olarak sivrilen bu isimler, Avrupa’ya gidince sıradan birer oyuncu oluyor. Arshavin, Zenit’te tam bir kraldı. Onun için “Rusya’nın Maradona’sı”, “Rusya’nın David Beckham’ı” deniyordu.
Guus Hiddink, “Her takımda oyunu değiştirecek birkaç oyuncu olmalıdır. Arshavin gibi…” yorumunu yaptığı oyuncusu için bazı tavizler vermek zorunda kalıyordu. Antrenman sahasına en son gelen Arshavin,
teknik adamın ‘Bitti’ demesiyle soyunma odasının yolunu en erken tutan isim oluyordu. Zenit’te ise tam bir kraldı. Antrenmanlara diğer oyuncular takımın otobüsüyle giderken, Arshavin, Anatoli Timoschtchuk’la beraber limuzinle gidiyordu. Yıllık 5 milyon avro ile takımın en çok kazanan ismi olan Arshavin, Zenit’te ‘tek yıldız’ iken, Arsenal’de ‘yıldızlar arasında bir yıldız’ oldu. Ayrıcalığını yitirmesi futboluna da yansıdı.
Kültür farkı da önemli bir etken. Komünizmin yıkılmasıyla Batı’yla yeni yeni tanışan Ruslar için Batı farklı bir kültürdü. Sosyal
yaşam Rusya’dan çok farklı olunca, uyum sorunu çıkıyordu. Bunu en bariz yaşayan isim Kerzhakov idi. Sevilla’dayken İspanya’nın sosyal yaşantısına ayak uyduramayan Kerzhakov, içine kapanık bir ruh hâline büründü. Yaşadığı
iletişim sıkıntısı sahaya yansıyınca sadece 1 yıl kalabildi.
Yabancı dil, Ruslar için ‘yabancı’ olmaya devam ediyor. Rusçadan başka bir dil bilmeyen Rus oyuncular, ciddi iletişim sıkıntısı çekiyor. Takım içinde çevre edinemeyen ve arkadaşlık ortamı oluşturamayan Ruslar için ‘gurbet’ çekilmez oluyor. Sovyetler döneminden itibaren beyinlere kazınan ‘biz ve onlar’ kavramını hafızalarından silemeyen Rus futbolcular, dille iletişime geçemedikleri için çareyi kendilerini ifade edecekleri ülkelerine dönmekte buluyor.
Rus oyuncuların ülkelerine dönmelerinin bir başka sebebi de kulüplerin zengin patronların eline geçmesi. Sovyetler’in dağılmasından sonra Rusya’da ‘oligark’ adı verilen çok sayıda yeni yetme zengin türedi. Bu kişilerin pahalı oyuncakları arasında futbol kulüpleri de var. Rus takımlarının önemli bir bölümü zenginlerin kontrolüne geçerken, oyunculara Avrupa standartlarının üzerinde
ücret ödenmeye başladı. Yıldız oyuncular Batı’ya transfer olduklarında kendi liglerinde aldıkları ücretten daha az bir rakama
imza attılar. Arzulanan başarı bir türlü gelmeyince Rus oyuncular
doğal olarak hem oynamanın hem de yüksek paranın garanti olduğu kendi liglerine döndüler.
Rus futbolcular için geçerli olan bu sebepler Türk futbolcular için de geçerli. Bu haberde ‘Rus’ kelimesi yerine ‘Türk’ kelimesini yazdığımızda değişenin bir şey olmadığını rahatlıkla görürüz. Bir sloganla bitirelim: Ruslar-Türkler el ele, hep beraber yerel lige!