İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun " Sedat Peker’den 10 bin dolar alan siyasetçi" açıklamasının ardından TBMM Başkanı Mustafa Şentop’la yaptığı görüşme hakkında çıkan haberler hakkında Karar yazarı Akif Beki'den dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Beki, "Soylu'yla Şentop kimi koruyor?" başlıklı köşe yazısında iki ismin yaptığı görüşmenin ardından Hürriyet'ten Abdulkadir Selvi'nin kaleme aldığı yazıyı eleştirdi.
Karar yazarı, şunları yazdı:
Abdülkadir Selvi’den al haberi. Şentop’un Soylu’ya bozuk attığı, istifasını istediği dedikoduları yalanmış. Aslını, dün bir yazıyla Hürriyet’te açıkladı. Zaten Meclis Başkanı, hangi yetkiyle İçişleri Bakanı’ndan istifasını isteyebilirmiş ki! Selvi, teknik olarak imkansızlığını uzun uzadıya izah edip o hak ve yetkinin, Cumhurbaşkanı’nın tekelinde olduğunu hatırlatıyor. İkide bir istifa çağrıları yapan muhalefete de duyurulur. Bilip bilmeden konuşmasınlar bir daha.
“Ha, peki Soylu, Şentop’un mektubuna ne cevap vermiş, aylık 10 bin dolar maaş alan siyasetçinin ismini söylemiş mi diye sorarsanız...” diye devam eden Beki, şunları söyledi:
Hayır! İçişleri Bakanı, elinde bir siyasetçinin Sedat Peker’den maaş aldığına dair yazışma olduğunu ağzından kaçırmıştı. Meclis Başkanı da milletvekillerini ve Meclis’i zan altında bırakmaması için Soylu’ya bir mektup yazmıştı. Bu ismi hem yargıya hem de Meclis’e bildirmesini istemişti. Soylu ise ağırdan alarak bir ara Meclis’e uğrayıp Şentop’a cevabi mektubunu elden vermişti. Ancak o mektupta da isim geçmiyor, sadece yargıya iletildiği belirtiliyormuş. Selvi, Şentop’un daha önce açıkladığı bu bilgiyi kulis fiskosuyla doğruluyor. Malumat dolu yani. Fakat yargı biliyorsa turşusunu mu kuruyor, o isim niye hala sızmadı? Tekerlemedeki gibi suya mı düştü, inek mi içti, sonra dağa mı kaçtı, dağ da yandı, bitti, kül mü oldu? Kulisler bu hususta ne diyor, meçhul.
Hürriyet yazarına yönelik eleştirilerine devam eden Beki, şu ifadeleri kullandı:
Selvi, daha önemli kısmına odaklanıyor, isim detayı üstünde durup uzatmıyor. Daha önemli kısmı, Şentop’la Soylu’nun birbirlerine ne kadar sıcak ve samimi davrandıkları. Aralarından su sızmadığını, çok sıkı fıkı olduklarını, hatta sık sık görüşmeye karar verdiklerini öğreniyoruz. Görüşmeleri bir buçuk saat sürmüş ve havadan sudan değil ülke gündemini konuşmuşlar. Mafyanın siyasi ayağının kim olduğuna takılmadan bir buçuk saat ülke gündemini konuşabilmeleri, büyük başarı. Şentop’un merakını dizginleme gücüyle Soylu’nun ağzının ne kadar sıkı olduğu da çıkıyor ortaya.
Uzun bir süre baş başa laflıyorlar. Fakat bütün yakınlıklarına, samimiyetlerine rağmen Şentop ‘Kimdi ya, aramızda konuşuyoruz, benden sır çıkmaz, kulağıma fısıldasan şu ismi’ demiyor. Soylu da ‘sende kalsın, aramızda gizli saklı yok, o kişi filankes’ diye ağzından baklayı çıkarmıyor. Siyasi ya da hukuki değil insani merak ve münasebetlerin bile gereğiyle, doğasıyla bağdaşmayacak bir tuhaflık...
Ser verip sır mı vermiyorlar, yerin kulağı var diye ağızlarını mı sıkı tutuyorlar? Kol kırılır yen içinde kalır anlayışıyla bir ‘dava’ arkadaşlarını mı koruyorlar? Yeraltı dünyasından para alan kirli siyasetçiyi ifşa edersek ezanlar susar, bayraklar iner, Kudüs düşer, dava zarar görür korkusundan mı? Yoksa ‘milleti de kanunları da ilgilendirmez, kime ne kardeşim bu suçtan, aldıysa aldı’ yaklaşımının meyvesi mi? Nedendir bu ketumluk?
Allah bozmasın, muhabbetlerinde kimsenin gözü yok. Yalnız ‘ne sen söyledin ne ben duydum’ tavrıyla, yüzü öbür tarafa çevirerek suçla nasıl mücadele edilecek? Selvi demiyor onu. Yedikleri, içtikleri onların olsun birader; neyi niye konuşmadıklarını bizimle paylaşsınlar yeter.