“Hayatım ve Hatıralarım” isimli kitabında merhum Mehmed Kırkıncı Hocamız, Mustafa Sungur Ağabeyimizin 60 Darbesi sonra Türkiye’yi iki defa baştan başa dolaşarak kırık kalbleri onaran ve Hizmet Mensuplarına moral verişini şöyle anlatır:
“27 Mayıs 1960 İhtilalinden sonra HİZMET içinde bir süre duraklama oldu. Üstad’ın vefatı, arkasından ihtilalin gelmesi, Nur Talebelerinin hapislere girmeleri, ister istemez insanları duraklatmış ve yerlerinde saydırmıştı. Bir çok insan da yeni dönemde ne yapacağı konusunda mütehayyir idi. Üstad’ın vârislerinden Mustafa Sungur Ağabey, bu havayı gidermek ve kardeşleri yeniden şevke getirmek maksadıyla ihtilâlin ilk baharında Türkiye çapında bir seyahat yaptı ve bu münasebetle Erzurum’a da geldi.
“Erzurum’da bir müddet kaldı. Gerçekten cemaatimiz onun gelmesiyle yeniden hareket kazandı. Bize bu gibi ihtilallerin, hapislerin, zindanların geçici engeller olduğunu, bunların hiçbir zaman Risale-i Nur’un fütuhatına mâni olamayacağını anlattı. Erzincan’a gideceği zaman, bana, ‘Ilıca’ya kadar beraber gidelim. Sen oradan geri dönersin’ dedi. Birlikte Ilıca’ya kadar gittik. Sonra ‘Aşkale’ye kadar daha gidelim’ dedi. Oraya gidince de ‘Tercan’a kadar kendisine refakat etmemi teklif etti. Tercan’a vardığımızda yakındaki bir camiyi göstererek ‘Burada birlikte öğle namazını kılalım. Sonra sen geri dönersin. Biz de Erzincan’a gideriz.’ dedi. Böylece Sungur Ağabeyi Erzincan’a uğurladık.”
İhsan Atasoy diyor ki: “Sungur Ağabeyin seyahatleri altında bir RÜYA-YI SÂDIKA SIRRI yatmaktadır. Bir gün Sungur Ağabey rüyasında Fahr-ı Âlem Peygamber Efendimizi (S.A.S.) ve Üstad Hazretlerini görür. Köyün çayır alt tarafından bir faytona bindikleri halde kendisine doğru gelirler. Yanına yaklaştıklarında Peygamber Efendimiz (S.A.S.) Sungur Ağabeye ‘Nev-i beşeri gezeceğiz!’ buyurarak yanlarına alır ve ona dünyayı gezdirirler. Bu rüya fıtraten heyecanlı olan Sungur Ağabeyimizin ruhunu daha da hareketlendirir ve Nur Hizmetleri için âdeta yerinde duramaz hâle gelir.
“O karanlık günlerindeki bu ziyaretler sırasında her kafadan bir ses çıkmakta, inananlar aleyhinde pek çok dolaplar çevrildiği kulaktan kulağa yayılmaktadır. Böylece ehl-i imanın maneviyatı ve morali bozulmak istenmektedir. Böyle dedikoduların yayıldığı bir sırada Sungur Ağabey, yine Üstad’ın ihlaslı bir vârisi olan Bayram Ağabeyle karşılaşır. Bu karşılaşma esnasında Bayram Yüksel Ağabeyin tavrını takdir eden Sungur Ağabeyin hatırası şöyledir:
“Bayram Kardeş, Üstad’ın yanında kalırken daha ziyade yeme-içme hizmetleriyle meşgul olur, ilmi meselelerde fazla söz söylemezdi. Fakat Üstad Bayram’a çok önem verirdi. 1962 yılında, 27 Mayıs İhtilalinden sonra ikinci bir ihtilal teşebbüsü olmuştu. Ben yolda Yüzbaşı Zihni Hızal’a rastlamıştım. Zihni Bey, bana bazı gizli planlardan söz etti. ‘İki ayrı liste yapmışlar! Biri sekiz yüz kişilik. Diğeri iki bin kişilik. Sekiz yüzlük listede Necip Fazıl, Prof. Ali Fuat Başgil gibi kimseler var. İkincide çok daha geniş, BÜTÜN NUR TALEBELERİNİ İMHA PLÂNI yapmışlar!’ dedi. İster istemez üzülmüştüm. Çünkü bunları söyleyen sıradan bir insan değildi. Üzüntülü bir hâlet içinde Süleymaniye’ye (Kirazlı Mesciddeki Dersaneye) geldim. Bayram Kardeş oradaydı. Durumu kendisine anlattığımda, hiç aldırmadı ve Üstad’dan aldığı derse binaen şöyle dedi: ‘Merak etme, bir şey yapamazlar!”
“Çünkü o, Üstad’dan, ‘Küfrün beli kırılmıştır kardeşlerim, size daha zarar veremezler!’ sözünü kaç kere duymuş, sadece duymakla kalmamış, onu bir şuur olarak ruhuna sindirmişti. Gelip geçici ârızalar ona fütur vermiyordu.
27 Mayıs İhtilali sonrasında Milli Birlik Komitesinin o sıkı günleri bile Sungur Ağabeyin seyahatlerine engel olamaz. Hiç çekinmeden Türkiye’yi baştan başa iki defa dolaşır. O sırada Çanakkale’de hapiste bulunan Mehmed Kayalar'ın Jipi ile aralıksız yetmiş gün gezerler. Bu seyahatler sırasında şoförlüğü Hanili Yusuf yaparken, Kargılı Rıdvan da kendilerine refakat eder. Uğradıkları her yerde Nur talebelerini ziyaret edip ders yapar ve onlara moral verirler. Bu seyahatler ihtilalin Nur talebeleri üzerinde meydana getirdiği karanlık havayı dağıtmada önemli rol oynar. Risale-i Nur hizmetini hangi şartlar altında olursa olsun aksatmadan devam ettirmek, Üstad’ın hizmetkârlarının en bâriz vasfıdır. Onlar tedbiri azami faaliyet içinde tedbir olarak mütalaa ederler.
Bu yolculuk esnasında kendilerini takip eden polislerle adetâ köşe kapmaca oynarlar ve iki kez tutuklanırlar. Baştan sona macera dolu bu seyahati bizzat kendi ifadelerinden dinleyelim:
“Diyarbakır’da Hanili Yusuf Karayel vardı. Mehmet Kayalar o sırada Çanakkale’de hapiste bulunduğundan Jipini o kullanıyordu. Beraber yola çıktık. Kargılı Rıdvan da Şereflikoçhisar’da bize katıldı. Oradan Konya’ya vardık. Konya’da bir gün kaldıktan sonra Eğirdir-Barla üzerinden Isparta’ya gittik. Isparta’nın köylerini gezdik, Hüsrev Ağabeyle görüştük.
“Oradan doğruca Senirkent’e vardık. Bir gece kaldıktan sonra Ali İhsan Tola’yı da yanımıza alarak Denizli’ye hareket ettik. Denizli’de Hüseyin Tamaş’ın dükkanına vardık. Duyan kardeşler toplandılar, kırk kişi olduk. Mesnevi’den ders yaptık. Ders sırasında polisler bastı. El yazma Risaleleri bir çantaya koyup Jipin ön kapağının arasına yerleştirmiştim. Polis ön tarafı açar açmaz Risale dolu çantayı hemen buldu. Hemen el koydu. Sorgu Hakimine çıkarıldık, ifadelerimizi aldılar. Bir gece Adliyede kaldık. Ertesi gün Sulh Ceza’da muhakeme olunduk. Tutuklamadılar, mahkemeyi on beş-yirmi gün sonraya tehir ettiler.”
“Oradan döndük. Artık durur muyuz? Heyecanlıyız, genciz, ruhumuz cevelân halinde…”
Bu aşk ve şevkle Mustafa Sungur Ağabeyimiz bütün Türkiye’deki Hizmet Merkezlerini teker teker dolaşıp, yiğit Hizmet Erlerinin aşk ve şevklerini ateşleyerek moralleri yükseltmeye devam eder…
Cenab-ı Hak ebediyyen kendilerinden razı olsun…
Abdullah Aymaz