CHP'nin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz, Türkiye'nin rejim değişikliği gibi büyük konularda bir başkasının planını değil kendi öz siyasetini takip etmesi gerektiğini söyledi. Türkiye'nin dış politikada, etnik ve mezhebi fay hatlarının üstüne çıkması gerektiğini ifade eden Yılmaz, "Suriye konusunun gündeme biraz öyle geldiğini düşünüyoruz. Bütün maliyeti katlandığımız bir durum vardı. Şimdi tam Suriye'nin geleceği görüşülüyor, biz Suriye denkleminden dışlanıyoruz." dedi.
Kıbrıs'taki barış görüşmeleriyle ilgili olarak da başlangıçtaki olumlu havanın biraz kaybolduğunu belirten Yılmaz, yaptığı Kıbrıs ziyaretinde Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgili pozisyonunun biraz yumuşadığının ima edildiğini kaydetti. Yılmaz, "Bu da tabi bizi parti olarak endişelendirdi. Çünkü Kıbrıs milli bir konu." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin Duşanbe Büyükelçiği'nden istifa eden eski Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz, CHP'den Ardahan milletvekili seçildi. Ardından ise CHP'nin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığına getirildi. Ardahan doğumlu olan Yılmaz, 6 kardeş. Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki (TBMM) odasında bulundurduğu maket tarım aletlerini anlatan Yılmaz, bunları çocukken kullandığını ifade etti.
Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirinin sorularını cevaplayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, MYK görevinin partiye ve ülkeye hayırlı olmasını diledi. Bu görevi beklediğini dile getiren Yılmaz, yeni bir dönemin başladığını ve özellikle dış politikada var güçleriyle çalışmalara odaklanacaklarını ifade etti.
"KIBRIS'TA BAŞLANGIÇTAKİ OLUMLU HAVA BİRAZ KAYBOLMUŞ"
Kıbrıs ziyaretiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Yılmaz, yeni MYK oluştuktan sonra bu ziyareti Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun istediğini kaydetti. Yaklaşık 20'nin üzerinde görüşme yaptıklarını ve çok kapsamlı bir ziyaret olduğunu dile getiren Yılmaz, şöyle devam etti: "Kıbrıs'ta yönetim ve güç paylaşımı, AB ve ekonomi başlığında kayda değer ilerlemeler sağlanmış. Diğer taraftan mülkiyet konusu görüşülüyor ama zor bir konu. Toprak, güvenlik ve garantiler başlığında ise henüz bir şey yok. Başlangıçtaki olumlu hava, biraz kaybolmuş. Özellikle mülkiyet, toprak, güvenlik ve garantiler başlıklarına geçişe doğru yaklaşıldığında; çünkü zor konular. İki farklı görüş oluşmuş; bir tanesi hükümetin oluşturduğu, tabi cumhurbaşkanının. Bu görüş hala iyimserliğini koruyor. Diğer taraftan muhalefetin ise ciddi endişelerinin olduğunu tespit ettik. Özellikle kapsamlı çözüm ve Türkiye'nin Kıbrıs'la ilgili pozisyonunu biraz yumuşattığını ima etmeye çalıştılar. Bu da tabi bizi parti olarak biraz endişelendirdi. Çünkü Kıbrıs milli bir konu. Türkiye'nin bütün süreci Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne (KKTC) bırakmış gibi bir görüntü edindik. En azından bu kadar milli konuda, daha ciddiyetle sürecin takip edilmesini bekliyoruz. Bu konuda Meclis'e hiçbir bilgi verilmedi. Bu kadar önemli bir konuda, bu kadar az bilgi verilmesi garabet. Türkiye garantör bir ülke ve süreçte tarafız. Yarın kötü bir sonuç çıktığı zaman, bunun maliyetini çekecek biziz. Dolayısıyla burda açık olmak gerekiyor."
"TÜRKMENLERİN CENEVRE'YE DAVETİ ZORAKİ OLDU; KEŞKE BU SÜRECE SAHİP ÇIKILSA"
Suriye'nin geleceğiyle ilgili Cenevre'de başlayan görüşmelere de değinen Yılmaz, 17 kişilik Yüksek Müzakere Heyeti'nde hiç Türkmen olmamasına tepki gösterdiklerini söyledi. Bu tepkilerinin dikkate alındığını ve Türkiye'nin harekete geçmek zorunda kaldığını belirten Yılmaz, baştan Türkmenlerin bu sürecin içine katılmaları gerektiğini vurguladı.
"Bu muhalefete parasını biz verdik, bütün lojistiğini biz sağladık. Türkiye'de bunlar şekillendirildi ve Riyad'a gittikten sonra sanki muhalefeti biz yarattık ama biz bunu Suudi Arabistan'a kaptırdık gibi bir sonuç ortaya çıktı." diyen Yılmaz, şöyle devam etti: "Sonra Türkmenlerin bir şekilde yer almaması, ayrı bir garabetti. Umarım Türkmenler şimdi, Türkmen Meclis Başkanının davet edildiği söyleniyor, umarız gerçekten o 17 kişinin içerisindedir, yan odada bekletilmiyordur, müzakerelerde yer alır. Çünkü Türkmenlerin de Suriye'nin geleceği tartışılıyor. Suriye'nin geleceğinde Türkmenlerin masada olmaması, kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü biz Türkmenleri Suriye'nin kurucu bir unsuru olarak görüyoruz; dolayısıyla o çerçevede haklarının temsil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bir başkasının Türkmenler adına haklarını temsil etmesini istemiyoruz. Onların da masada olmasını ve haklarını, hukuklarını temsil etmesini. Bu zoraki bir davet oldu; sıkıştıktan sonra davet edildi. Keşke bu sürece sahip çıkılsa, bu noktaya gelinmeseydi."
"TÜRKİYE BİR BAŞKASININ PLANINI DEĞİL, KENDİ SİYASETİNİ UYGULAYABİLMELİ"
Türkiye'nin dış politikasına ilişkin bir soruya ise Yılmaz, dış politikada güçle hedefler arasında bir uyum olması gerektiği, hayalci olunmaması gerektiğine dikkat çekti. Bölgedeki dengelerin iyi bilinmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz, dengelerin buradan okunduğu gibi olmayacağını kaydetti. Türkiye'nin rejim değişikliği gibi büyük konularda kendi öz siyasetini takip etmesi gerektiğinin altını çizen Yılmaz, görüşlerini şöyle dile getirdi: "Bir başkasının planını değil, kendi siyasetini uygulayabilmeli. Suriye konusunun biraz öyle geldiğini düşünüyoruz gündeme ve maalesef bunun maliyeti, bizi öne atanlar, bizim önde 3,5 -4 yıl önde olduğumuz, bütün maliyeti katlandığımız bir durum vardı. Şimdi tam Suriye'nin geleceği görüşülüyor, biz Suriye denkleminden dışlanıyoruz. Dış politikada kesinlikle bir değişikliğe gidilmeli. Vizyoner bir bakış açısıyla yeniden yorumlanmalı. Bunda kibir gösterilmemeli. Çünkü bu bizim milli çıkarlarımızı ilgilendiren bir konu. Biz düşman yaratan değil, dost kazanan bir siyaset; müdahaleci değil, işbirliğini esas alan; uluslararası toplumla çoğu noktada hareket edebilmeyi artık öğrenebilmeliyiz. Tek başımıza birkaç ülkeyle atıldığımız bir konuda, bu defa geri adım atmamızın zor olduğunu görüyoruz. Dış politika, bu açıdan daha farklı bir anlayışla, daha küresel, daha bölgesel bir anlayışla ele alınmalı ve fevri çıkışlar, yıkıcı lisan, iç politikada kullanılan bazı terimlerin sanki bunu dışarısı duymayacakmış gibi nasıl olsa içerde kullanıyoruz şeklinde yapılmaması gerekiyor. Bugün kullandığınız bir kelime Londra'da da Pekin'de de aynı anda duyuluyor. Dolayısıyla insanlar sizin niyetinizin iç politika mı dış politika mı olduğunu bilemezler. Burda da dikkatli olmak gerekiyor. İç politikayla dış politikadaki lisan farkını, bizim mutlaka devreye sokmamız gerekiyor. Akıllı olmamız, akıllıca hareket etmemiz gerekiyor çünkü coğrafya bize duygusal davranmayı, fevri davranmayı, tek başımıza davranmayı maalesef uygun görmüyor. Bizim daha temkinli olmamız gerekiyor."
"DIŞ POLİTİKADA ETNİK VE MEZHEBİ FAY HATLARININ ÜSTÜNE ÇIKMALIYIZ"
Türkiye'ye taşınıp görüşülen ve işbirliğine girişilen aşiretlerin çok büyük bir bölümünün bugün IŞİD ile iş tutar hale geldiğine dikkat çeken Yılmaz, bunun çok yanlış bir şey olduğunu belirterek, Türkiye'nin dış politikada, etnik ve mezhebi fay hatlarının üstüne çıkması gerektiğini ifade etti.
Bölgenin şu anda mezhepten ve mezhep savaşlarından çektiğini ifade eden Yılmaz, etnik çatışmalardan bölgenin gerildiğini, parçalandığını ve ufalandığını kaydetti. Bu kötü örnek dururken Türkiye'nin buna taraf olmasının, bu kesimlerle yakın ilişkilere girip bir şeyler yapılmaya kalkışılmasının zaten otomotikman o denklemde bir taraf haline getirdiğini anlatan Yılmaz, Türkiye'nin artık bunlardan ders alması gerektiğini vurguladı.
"BAZI TERÖR ÖRGÜTLERİNİN GÜCÜ ÇOĞU DEVLETTEN DAHA FAZLA"
Güneydoğu'da yaşanılanlara ilişkin bir soruya ise Yılmaz, bunun hem dış hem de iç boyutu olduğunun altını çizdi. Ortadoğu coğrafyasında siyasetin her zaman mutlaka bir keskin fay hattıyla yoluna devam etmek istediğini, hiç kapsayıcı bir siyaset oluşturulmadığını dile getiren Yılmaz, baskıcı yönetimlerde de fay hatları bastırıldığı zaman istikrarın sağlandığını söyledi. Baskıcı yönetimler gidince şimdi alt kültürlerin siyasetin ana unsuru haline getirilmeye başlandığını ifade eden Yılmaz, şu anda Ortadoğu'da terör örgütlerinin ve radikal unsurların gücünün çoğu devletten daha fazla olmaya başladığını belirtti.
"ULUSLARARASI AKTÖRLER, ORTADOĞU'DA GRUPLARI DEĞİL DEVLETİ ESAS ALMALI"
Uluslararası aktörlerin öyle ya da böyle devleti esas alması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, "Gruplar esas alındığında zaman, zaten o ülkelerin istikrarı bozuluyor, bir ufalanma yaşanıyor. Diğer taraftan bu gruplar elde ettiği gücü işte böyle şiddete başvurmak suretiyle kullanmaya yelteniyorlar." dedi.
"Batı, IŞİD ile ne kadar samimi mücadele ediyor?" sorusunun gerçekçi bir soru olduğuna dikkat çeken Yılmaz, çok samimi bir mücadele olduğunu düşünmediğini kaydetti. IŞİD bölgeden çıktığı zaman başka bir unsurun yine gireceğinin altını çizen Yılmaz, bölgede esas alınan unsurların marjinal gruplar olması sebebiyle bunların kontrol ettiğini kaydetti. IŞİD ile mücadelenin oluşturulan sonuçla mücadele olduğunu anlatan Yılmaz, "Bu kadar alanı nasıl kontrol etti; bu kadar silahı nerden aldı; bu kadar kaynağı nasıl temin etti? Bu kadar insan kaynağını, 50-60 bin militandan bahsediliyor. Bunların parasını kim ödüyor, nasıl oluyor bunlar? Bunların doğru bir şekilde tespit edilmesi lazım. Ama sonuçta Batı da bu yaratılan kaostan zarar görüyor. İşte Suriye'deki mülteciler gibi." diye konuştu.
"AB'NİN VİZE SERBESTİSİ KONUSUNDA SAMİMİ OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM"
AB ile vize serbestisiyle ilgili bir soruya da Yılmaz, "Şu anda Schengen sistemi, mülteciler konusunda çok ciddi bir sıkıntıya girdi; neredeyse çökme noktasına geldi. Türk vatandaşlarına vize serbestisi tanınmasını ise göreceğiz, ne kadar samimi olduklarını göreceğiz. Bizden, önce Geri Kabul Anlaşmasının bütün unsurlarıyla uygulanmasını istiyorlar. Ben bu konuda AB'nin çok samimi olduğunu düşünmüyorum." karşılığını verdi.
Yılmaz, sözlerini şöyle tamamladı: "Bizim dış politikada hakikaten bir kibir yapmadan ve bu konuyu, milli bir konu olarak görüp; ciddi bazı değişiklikler yapmamızın zamanı geldi ve geçiyor. Yoksa bölgedi irtifa kaybedeceğiz. Sürekli böyle sorunların bir tarafı olmak yerine, fırsatların tarafı olmak, artık önem taşıyor. Buna uygun bir dil, yöntem ve bakış açısı yaratmalıyız." CİHAN