Sus payı mı?

Yıldız: Belirsizlik, şüphe ve soruların azalacağı yerde arttığı bir dönemde ilgililerin en azından “Kriz masası” meselesindeki sessizliği dikkate alındığında, o günün en önemli tanıklarından Şaban Dişli'nin başdanışman yapılması korkarım ki, birilerine “umut”, hatta “sus payı” olarak algılanacaktır!..

Erdoğan'ın En Karanlık Günü: 15 Temmuz

15 Temmuz'un en kritik isimlerinden olduğu iddia edilen Mehmet Dişli'nin ağabeyi Şaban Dişli'nin saraya danışman olması tartışılmaya devam ediyor. Odatv yazarı Müyesser Yıldız Abdülkadir Selvi'nin yazılarındaki 'yanılgılara' dikkat çekti ve 'sus payı mı' diye sordu. işte o yazı:

Şaban Dişli'nin atanması sus payı mı
 
Bayram üzeri sürpriz bir gelişme yaşandı ve 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştiren “Yurtta Sulh Konseyi”nin üyesi olduğu belirtilen Mehmet Dişli'nin ağabeyi, AKP Milletvekili Şaban Dişli Erdoğan'ın partideki ekonomi başdanışmanlığına atandı. 

“F...” operasyonlarında sıradan vatandaşın dahi 7 göbek sülalesinden hesap sorulurken, “baş darbeci” sayılan birisinin ağabeyine tanınan bu ayrıcalık şaşkınlıkla karşılansa da tepkiler cılız kaldı.

En çok Hürriyet'ten Abdülkadir Selvi'nin yazacaklarını merak ettim. 5 gün sonra bugün yazısının son 7 satırında, “şaşkınlık ve küçük çaplı diyaloglardan” söz edip, “Dişli olayının AKP'yi sarstığını” bildirmekle yetindi.

SELVİ, “OĞLU FİRARİ” DEDİ... DEĞİL 

Neden en çok Selvi'nin yazacaklarını merak ettim?

Çünkü gerek 15 Temmuz'dan hemen sonra, gerekse darbe girişiminin yıl dönümünde Mehmet Dişli üzerinde en çok o durdu.


Mesela yıl yönümündeki yazısında, Mehmet Dişli'nin darbe gecesi ve ertesi günü kimlerle tek tek görüştüğünü sıralarken, ağabeyi Şaban Dişli ile hiç görüşmediğini vurguladı.

Şaban Dişli'ye iade-i itibarı haber aldığı için mi bu ayrıntının üzerinde durdu bilinmez, ama Mehmet Dişli'nin oğlu konusunda yanılmış veya yanıltılmıştı.

Selvi'nin iddiasına göre, Dişli'nin Bakü Büyükelçiliği'nde görevli oğlu Mehmet Beyazıt Dişli, “FETÖ”den ihraç edildikten sonra Bakü'den firar etmişti. Oysa öğrendik ki, ihraç kararı üzerine hemen yurda dönmüş. Ankara'da yaşamını sürdürüyor ve her ziyaret gününde de Sincan'a gidip, babasıyla görüşüyormuş.  

Tabii bu Selvi'nin ilk “yanılgısı” değildi...

Darbeden sonra; Akar'ın talimatlarının birliklere ulaştırılmadığını, darbeciler tarafından yırtılıp atıldığını yazdı. Öyle olmadığı ortaya çıktı... Akar'ın darbecilerin elinden kurtarılıp, Çankaya Köşkü'ne getirildiğini bildirdi. Öyle olmadığı darbecilerle anlaşıp, Mehmet Dişli'yle beraber Çankaya Köşkü'ne gittiği görüldü... Akın Öztürk'ün darbenin ertesi helikopterle kaçmaya çalıştığını öne sürdü. Öyle olmadığı, bizzat Hulusi Akar'ın Öztürk'ü helikopterle Çankaya Köşkü'ne getirmeye çalıştığı anlaşıldı... 

Meselemiz, Selvi'nin “yanılgıları” veya “yanıltılması” değil tabii. 15 Temmuz'la ilgili hâlâ öyle bilinmezler var ki, insan gerçekten kime ve neye inanacağını şaşırıyor.

KARDEŞİNİ HİÇ ZİYARET ETMEDİ

Şaban Dişli'nin atanması meselesine dönersek;

Bardağın dolu tarafına bakanlar, bu gelişmenin “suçun şahsiliği ilkesinin” hatırlanması açısından sevindirici olduğu yorumunu yaptı.

Şayet verilmek istenen mesaj bu ise;

Suyun suyu yakınlıktan dolayı işinden atılan veya hapse konanların zararlarının da süratle telafi edildiğini, tutukluların maaş ve mal varlıklarının üzerindeki ipoteklerin kaldırılıp, ailelerine hiç olmazsa geçimlerini sağlayacak kadar bir para verildiğini, baba veya ana hapiste diye işlerinden atılan çocukların işlerine iadesinin yapıldığını, sağlık hizmetlerinden yararlanabilmelerinin önünün açıldığını vs. görmek gerekir, değil mi?

Bunlara yönelik bir adım, açılım olmadığına göre, Şaban Dişli olayına bir de şu açıdan bakalım:

Şaban Dişli'nin cezaevindeki kardeşini bir kez dahi ziyaret etmediği, bunun sebebinin de Erdoğan'ın “gitme” talimatı olduğu öne sürülüyor. İade-i itibarın sebebi, bu “sadakat testinin” bir sonucu olabilir mi? Erdoğan'ın beklentileri dikkate alındığında elbette olabilir.  

TEBRİKLERİ DİŞLİ'YE YÖNLENDİRMİŞ

Ancak başka önemli detaylar var: 

Mesela yine Abdülkadir Selvi 25 Temmuz 2016'daki yazısında, Şaban Dişli'yi Çankaya Köşkü'nde Başbakan'ın katında “sıkıntılı bir şekilde dolaşırken” gördüğünü aktarmış ve “Meğer kardeşi darbeciymiş” demişti. 

Ancak Mehmet Dişli cenahındaki haberler hiç de böyle değil. İddialara göre, o gün Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar Çankaya Köşkü'ne gelip, kendisini kutlayan herkesi, “Asıl kahraman o. Onu kutlayın” diyerek, Mehmet Dişli'ye yönlendirmiş. Öyle ki, tebriklerden sıkılan Mehmet Dişli, bir süre sonra yan odaya geçip, “Kriz masasını” yönetmiş!..

“Kriz masası” demişken; Mehmet Dişli hem Savcılık ifadesinde, hem duruşmalardaki savunmalarında, Çankaya Köşkü'nde tam 7 saat darbecilerle pazarlığı yürüttüğünü, Başbakan Binali Yıldırım ve bakanların da buna tanık olduğunu anlattı. Yalanlayan kimse çıkmadı.        

HTS kayıtlarının da Dişli'yi doğruladığını belirtelim. Abdülkadir Selvi 19 gün önceki yazısında, Dişli'nin telefonunun o gece vızır vızır işlediğini, telefon trafiğinin hep darbenin beyin takımıyla gerçekleştiğini, Akın Öztürk, Orhan Yıkılkan, Doğan Öztürk, Ramazan Gözel, Levent Türkkan, Kubilay Selçuk gibi isimlerle çok sık görüşmeler gerçekleştirdiğini aktardı.

Doğru, ama eksik. Zira HTS kayıtlarına göre, Levent Türkkan hariç, o görüşmelerin tamamı ertesi gün saat 15.38'e kadar Çankaya Köşkü'nden yapılan görüşmeler. Akın Öztürk'ü de, Kubilay Selçuk'u da Orhan Yıkılkan'ı da hep oradan aramış. Dişli ve avukatlarının iddiasına göre bu görüşmelerin sebebi, “Darbecilerin teslim olma faaliyetinin koordinesi, rehinelerin Akıncı'dan tahliyesi, Akar'ın talimatlarının Akın Öztürk ve Kubilay Selçuk'a iletilmesi, Akın Öztürk'ün Çankaya Köşkü'ne gelişinin koordinesi” imiş.  

Dişli, Levent Türkkan'la o gece neden görüştüğünü de duruşmada açıkladı; Genelkurmay Başkanı Akar'ın talimatı üzerine eşine haber vermesi için aramış, çünkü “hanımefendilerle emir astsubayları muhatap olur”muş!..

Toparlarsak;

Mehmet Dişli, o gece ve ertesi gün Akar'ın “sekreterya” görevini yerine getirdiğini anlattı... “İstese Cumhurbaşkanı, Başbakan, MİT Müsteşarıyla görüştürürdük, ama istemedi” iddiasında bulundu... Akar'la birlikte darbecilere bir “plan” sunduklarını açıkladı... Çankaya Köşkü'nde kriz masasını yönettiğini söyledi... Ne yaptığını en iyi Akar'ın bildiğini belirtip, “Sanıyorum o kargaşa ortamında bir fitneye maruz kaldı. O hangi konumdaysa, benim de o konumda olmam gerekir” dedi...

Dahası; 15 Temmuz yaşanmasa, 18 Temmuz'da ağabeyi Şaban Dişli'nin aldığı randevu ile Erdoğan'la görüşüp, “TSK'daki dönüşüm” çalışmalarını anlatacak ve 158 sayfalık terörle mücadele stratejisini sunacaktı. Son Akıncı duruşmasında da bizzat Erdoğan'ın Avukatı Hüseyin Aydın'a, “Yalvarıyorum. Bu çalışmayı Sayın Cumhurbaşkanına ulaştırın. Neye çalıştığımı, son 4 yıldır neyle uğraştığımı görsün” ricasında bulundu.

Yine Abdülkadir Selvi'ye müracaat edelim; 19 gün önceki yazısını şöyle bitirdi:

“Mehmet Dişli’nin ifadesine inanacak olsanız, darbecilere karşı en büyük mücadeleyi o vermiş. Ama durum ortada. Mehmet Dişli aklımızla alay etmek yerine, gerçekleri açıklasa 15 Temmuz işte o zaman gerçek yüzüyle ortaya çıkar. Ama çok can yanar.”

Selvi'nin, “gerçekleri açıklasa”dan kastı ne bilmiyorum, ama o geceye dair çok şeyi anlatmadığı, özellikle Akar sözkonusu olunca frene bastığı kesin.

İşte belirsizlik, şüphe ve soruların azalacağı yerde arttığı bir dönemde ilgililerin en azından “Kriz masası” meselesindeki sessizliği dikkate alındığında, o günün en önemli tanıklarından Şaban Dişli'nin başdanışman yapılması korkarım ki, birilerine “umut”, hatta “sus payı” olarak algılanacaktır!..
ÖNE ÇIKAN HABERLER