Aycan Çiçek, Cumhuriyet'e yazdığı mektupta Düzce Cezaevi’ndeki şartları şu sözlerle anlattı:
“22 Eylül 2017 tarihinde buraya getirildiğimizde onursuz arama ile karşılaştık. Avukat olduğumuzu, yasanın ‘gerekli görülen hal’ diye belirttiği durumu sürekli ve rutin bir uygulama haline getirmenin doğru olmadığını, hapishaneden getirildiğimizi, orada giriş ve çıkışlarda arama yapıldığını, isterlerse kaba arama şeklinde veya duyarlı kapıdan geçirilerek arama yapılabileceğini belirtmemize rağmen zor kullanarak onursuz arama yapıldı. Aramaya karşı çıkmaktan ‘1 ay süreyle ziyaretçi kabulünden men’ disiplin cezası verildi.”
‘Sanki Kerbela’dayız’
“Ayşegül (Çağatay) ile ikimizi 10 kişilik bir koğuşa getirdiler. Koğuşun camı kırıktı. Yerler çöp içindeydi. Sandalye, tabak, kaşık, çatal, herhangi bir temizlik malzemesi ve hatta yatak yoktu. Buraya saat 17.00 civarı getirildiğimizden üzerimize kayıtlı paranın gönderilmediği gerekçesiyle su alamayacağımızı söylediler. Mesai saati geçtiği için kantin de kapalıydı. Sanki Kerbela’dayız. Gerekli hiçbir eşya getirilmediği halde yemek getirdiler. Bu koşullarda yemek yemeyeceğimizi, tabak, kaşık, sandalye gibi eşyalara, temizlik malzemesine ihtiyacımız olduğunu söyledik. Bu pislik içerisinde yemek yiyemezdik. Ne ile nasıl yiyecektik? ‘Yemek yemiyorsun’ diye tutanak getirmekte gecikmediler. Aziz Nesinlik hikâyeler bunlar. Yemek yemek için tabak, kaşık verme. Sonra ‘Neden yemek yemiyorsun?’ Onlar şeklen işlerini yapıp bize yemek getirmişlerdi. Kararlı duruşumuz sonucu bir kısım temizlik malzemesi, yatak ve su almayı başardık. Koğuştan topladığımız çöpleri aldılar. Tam 4 büyük boy poşet çöp çıktı”
Slogana disiplin cezası
(...) Slogan attığımız gerekçesiyle 2. haftanın sonunda 5’er tane ‘1 ay haberleşmeden men’ disiplin cezası verilmişti. Koğuş havalandırmasında attığımız, aslında doğru düzgün duymadıkları sloganlarımıza ceza vererek iletişim hakkımızı engellemeye çalışıyorlardı. Havalandırmada ne yapacağımıza kadar karışmaya çalışıyorlardı. Slogan, ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi gereken bir irade açıklamasıdır. Bu bizim kendimizi ifade ediş biçimimizdir.(...)”
Tekmil uygulaması
“İki haftada bir ailemiz ile yaptığımız telefon görüşünde adımızı, soyadımızı söyleyerek tekmil getirmemiz dayatıldı. Bu yüzden telefonla görüşmedik. Hapishane burası sorunlar bitmiyordu. Dış kantin aracılığıyla dışarıdan aldırılanlar dışında elden getirilen, kargo yoluyla gönderilen, hapishaneden gelen hiçbir kitap verilmedi. Valiliklere, belediyeye kitap için yazmıştık. Gerekçe olarak oldukça yetersiz olan hapishane kütüphanesi gösterildi.
Kitap kısıtı
Tüm bunlara sloganlarımızla ve kapılardan çıkardığımız seslerle karşılık verdik. Direnişimiz ve kararlı duruşumuz, ailelerimizin, avukatlarımızın, Ankara Barosu’nun görüşmeleri sonucu tekmil meselesi ve bir kısım kitap meselesi çözüldü. Ancak hâlâ ailelerimizin, arkadaşlarımızın getirdiği veya kargo ile yollanan kitapları alamıyoruz. Kitaplarda başka bir hapishanenin ‘görülmüştür’ damgası varsa içeri alınıyor. Zaman geçiyor bir yandan da. Dosyaya ilişkin, savunmaya ilişkin kitaplar almak istiyoruz ancak bir arkadaşımızın doğrudan getirmesi, göndermesi mümkün olmadığından beklemek zorunda kalıyoruz. Ancak baro aracılığıyla gönderilirse onu kabul edeceklerini söylediler.(...)
Müvekkilleriyle kalıyorlar
“Yanımızda tutuklu iki öğrenci müvekkilimiz var. Yemek masası dışında bir masa olmadığından ders çalışmaları için uygun ortamları yok. Aynı şekilde savunma ve dilekçe yazma imkânımız da kısıtlı. 6 kişi tek masa kullanıyoruz. Müvekkillerimiz masa talep ettiklerinde uzun uğraşlar sonucunda ‘paranızla alabilirsiniz’ denildi. Parasız eğitim istedikleri için tutuklanıyorlar. Yetmiyor, ‘ders çalışmak istiyorsan parayla kantinden masa al’ deniliyor. Tutuklu olmaları eğitim öğretim hakkının engellenmesine neden olamaz. Tutukluluk bir hakkın kullanımına engel değildir. Müvekkillerim avukatları olduğum dosyalarının duruşmalarına çıkarıldılar. Ben tutuklu olduğum için duruşmaya katılamadım. Onlar da avukatlarının tutuklu olduğunu, aynı koğuşta kaldığımızı söyleyerek süre istediler. Birlikte götürülmeyi talep ettik. Hem bizim avukatlık yapmamız engelleniyor, hem de müvekkillerimizin hakları engelleniyor.