Özgenç twitter üzerinden özetle şu tespitlerde bulundu: Bir sosyal oluşumun ve bu oluşumla ilişkili ekonomik yapılanmaların terör örgütü olarak nitelendirilmesi hususunda Bakanlar Kurulu'nun karar aldığını gerekçesine yansıtan hakim, bilinçli olarak bir yanlış yapmaktadır. Bakanlar Kurulu'nun bir oluşumun terör örgütü olup olmadığına karar verme yetkisinin olmadığını, lisans düzeyinde hukuk öğrenimi almış olan herkes bilir.
Bir varsayım olarak Bakanlar Kurulu tarafından böyle bir karar alınmış olduğu kabul edilse bile, hakimin, bir sosyal oluşumu terör örgütü olarak nitelendirirken dayandığı bu kararın tarih ve sayısını gerekçesinde göstermesi gerekirdi.
PKK kimlik formu ibaresini kullanan hakim
Bir mahkeme, önüne gelen dava ile ilgili olarak görevsizlik kararı verirken, PKK mensupları tarafından kişilere ilişkin olarak tutulan belirli kayıtların yer aldığı bir kâğıt parçası üzerindeki bilgileri dayanak ittihaz ediyorsa, skandal düzeyinde bir sorun vardır. Kararında ‘PKK kimlik formu' ibaresini kullanan hakim, bir terör örgütüne ‘belge' düzenleme ‘yetkisi' izafe ettiği bilincinden yoksun değildir.
Bir hakim, diğer bir hakimin verdiği kararı yok sayamaz. Görevsiz bir hakimin verdiği karar, ‘yok' hükmünde değil, kanundaki ifadeyle ‘hükümsüz' bir karardır. (CMK madde 7) Görevsiz bir hakimin verdiği kararın hükümsüzlüğünün tespitine yönelik süreci işletme yerine, kararı ‘yok' sayarak dikkate almamak, bir yanlışı gizlemeye yönelik olarak gerçekleştirilmiş diğer bilinçli bir yanlıştır.
Siyaset, atanmış kamu görevlilerinin yanlış bir iş, işlem yapmalarını istediğinde, bu görevliler bir noktaya kadar direnirler. Sonra, kendilerinden istenenlerin yanlış olduğunu öngörmelerine rağmen, istek doğrultusunda işlem yaparlar. Yanlış olduğunu bilmelerine rağmen bunu yaparken özel bir hesapla, saikle, amaçla hareket ederler. Bu hesap, saik ve amaç, somut olayda farklı bir özellik arz eder. Ancak yapılan bu yanlışlar, halkın seçimiyle göreve gelmiş olan siyaseti bir süre sonra suç makinesine dönüştürme görevi işlevi görürler. Önemli olan ve göz önünde bulundurulması gereken nokta budur.
Prof. Dr. İzzet Özgenç, twitter hesabında İsrail'le 2010'da yaşanan ‘alçak koltuk' krizine de değindi: “Sorun sadece İsrail'in diplomasi kurallarına aykırı davranışı olarak değerlendirildi. Oysa bu olayda asıl sorun, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına İsrail nezdinde ‘Büyükelçi' olarak görev yapan kişinin, adına görev yaptığı devleti düşürdüğü zor durum idi. Aslında bu olayda 2009 yılı Ocak ayında yaşanan ‘One Minute' krizine verilmiş ortak bir tepki mevcuttu.