Cep'ten paranoyak oluyoruz

Telefonunuzla iletişim kurduğunuzu mu zannediyorsunuz? Hiç böyle düşünmeyin; çünkü kazın ayağı öyle değil.

Cep'ten paranoyak oluyoruz

Bazen telefonlarımız bizi iletişim krizlerine sokabilir. Şunu bir düşünelim: Acaba, telefonumuz söylemek istediklerimizin tamamını muhatabımıza iletir mi? Cevabınız ‘hayır’sa işte ikinci soru? Telefonumuz düşüncelerimizin yüzde kaçını karşımızdakine iletir? Telefonunun şarjı bittiğinde kendini bitkisel yaşamda hissetmek, kontörü bitince fellik fellik kontörcü aramak ya da anneyi arayıp acil kontör istemek, şebekenin gücü gittiği yere yetmeyince kendini uzay boşluğunda sanmak, hatta ara ara telefonun üzerindeki şebeke gücü simgesinin kişiye kalp ekg ritm grafiği şeklinde görünüp görünüp kaybolması, her kontrol ettiğinde yaşamla irtibatını kontrol ediyor gibi hissetmesi, telefonun bozulmasının veya çalınmasının ise direkt depresyona girişin bando mızıka töreni olması… Aslında bitmedi. Daha kötüsü de oldu. Telefonunuzdan pilleri çıkarsanız bile, beyninizden telefonu çıkaramadınız. Telefonunuz kapansa da, aklınızdaki yeri bir türlü kapanmadı. Beyninizin bir parçası cep telefonunuza (kimbilir belki ölene kadar) kiralanmış durumda. Telefonunuz sussa da beyninizdeki uzantısı susmuyor. Kimler aramıştır acaba, mesajıma cevap gelmiş midir, telefonu demin kapalıydı açmış mıdır, vb. telef(onsal) edici kaygılar döner durur. Bütün bunlar ve daha fazlası cep telefonuyla gelen çağın her birimizin dünyasına sms’lediği yeni ve her insan evladının olduğu yerde kolayca görülebilen davranış seçenekleri. Özetle cep telefonları bir tür temel yaşam aksesuarımız gibi oldu. Akciğerlerimiz hücrelerimize oksijen, kalbimiz kan gönderirken, telefonumuz da sms gönderip durdu. Ve telefonumuz durduğu zaman, suyun altına dalıp ciğerlerimi kaç saniye havasız tutabilirim denemesi yapar gibi hissettik kendimizi. Ve sudan çıktığımızda aldığımız derin nefes kadar hızzzla girdik pin kodumuzu. İletişim iyidir ama... İletişim iyidir, şüphesiz. Bilgi ve duygu transfer etmeye yarar. Zaten bu yüzden doğuştan verilmiş iletişim yıldızlarımız (dil, kulak, binlerce ayrı şey ifade edebilen yüz mimiklerimiz) vardır. Ancak; mesaj kutumuza yine bir mesaj düşüyor ve diyor ki: “Kazın ayağı hiiiç öyle değil!” Cep telefonu aslında önemli ölçüde iletişim krizlerinin de sebebidir. Çünkü sizi daha sık ama daha basitçe karşıya taşır. Bir araştırma sonucu der ki; iletişim için kelimeler anlatmak istediklerinizin sadece % 10’unu anlatabiliyor. İşte sizin sms’inizin yanlış anlaşılması, mini iletişim krizlerinin çıkması ve ancak yüzyüze gelince çözülmesi de tam olarak bu sebeptendir. Sizin demek istediklerinizin %30’unu ses tonunuz; % 60’ını ise beden diliniz karşı tarafa taşımaktadır. Yani “şebeke gücü=iletişim gücü” demek olmuyor diyor araştırmalar. Telefonunuzun yaydığı psikolojik radyasyon maalesef bununla da bitmiyor. Mahrem mesafe kavramına da karşıdan bir kroşe indiriyor ve ruh dünyanız yerde, hakem 10’dan geriye sayıyor. Mahrem mesafe kavramı kritiktir. Bu, bedeninizin etrafındaki en yakın canlı şeyin bile “bir sınıra kadar” size yakınlaşması anlamını taşır. Bu alan sizin güven alanınızdır ve yalnız size aittir, öyle de kalmalıdır. İşte fiziksel mesafelerle özenle korunmaya çalışılan ­bu psikolojik mesafeler cep telefonuyla darmadağın olmaktadır. Telefonunuzun açık olmasıyla size ait zaman dilimi ve size ait psikolojik dünya kavramını kendi elinizle kolayca tuzla buz edebilirsiniz. Hatta bir meziyet olarak ifade ettiğiniz “telim 24 saat açık istediğin zaman ulaşabilirsin” klişesi, sizin adeta evinizin kapısını açıp yatağınıza girmenize benzer. Ve biz yine de evlerimizin kapısını sıkı sıkıya kilitleyip, cep telefonlarımızı şarja takarız. Ki bize her an ulaşabilsinler. Her an ulaşılmak bu kadar kritik mi? [email protected] Modern Çin işkencesi Bir diğer mesele insanoğlu aslında sürprizleri sevmez. Hatta iyi sürprizleri bile sevmez. Her an kontrol dışı bir şey hayatınıza girebilecek gibi olursa sizin ruhunuz sürekli tetikte olma haline otomatikman geçiş yapacaktır. Psikoloji literatüründe buna “yaygın anksiyete bozukluğu” denir. Her an bir şey olacakmış hissi huzursuz edici bir tür Çin işkencesidir. Hatta şu meşhur rivayet edilen Çin işkencesine de önemli ölçüde benzemektedir: İnsanların saçlarının kazıtılıp kafalarının bir yere bağlanıp 10 saniyede bir kafalarına su damlatılması işkencesi. Buradaki işkencenin zekası boynunuza taktıkları iplerde değil de; “ha damladı ha damlayacak!” stresinin beyninizi yiyip bitirmesindedir. Deprem olduktan sonra da birçok kişide bu türde yaygın anksiyete bozukluğu belirmiştir. Depremden korkmaktan daha farklı türde bir gerginliktir bu ve depremden beterdir! Kontrol dışı bir algıyla “ha oldu ha olacak” hissi (şimdi 30 yıl içinde bir gün deprem olacak haberleri) insan için en boğucu psikolojik virüslerden biridir. İşte bu virüslerden hemen karşı sokaktaki cep telefoncunuzda model model satılmaktadır. Her an çalabilir dikkat et! Birileri bekleme salonu kullanmadan hayatına dalabilir dikkat et! Elbette telefon sevdiklerinizle aranızdaki önemli bağlardan biridir. Ancak her şeyde olduğu gibi bunda da sihirli şifre “ölçü”dür. Aksi takdirde sizi sevdiklerinize yaklaştırırken, psikolojik sağlığınızdan uzaklaştıracaktır. ZAMAN - GENÇLİK
<< Önceki Haber Cep'ten paranoyak oluyoruz Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER