Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkez (GÜSAM) Başkanı Ercan Taştekin, Milli Savunma Bakanlığı'nın terörle mücadelede görev yapan askerlerin yargılamasında kökten değişikliğe gittiğini belirterek, "Eğer belirtilen taslak yasalaşırsa; anti demokratik ve hukuk dışı uygulamaları artıracağı gibi, sorunu daha çözümsüz hale getirecektir. Hatta terörle haklı mücadelemize çok büyük zararlar verecek ve daha büyük felaketlere sebebiyet verecektir." uyarısında bulundu.
Taştekin, Milli Savunma Bakanlığı'nın terörle mücadelede görev yapan askerlerin yargılamasıyla ilgili yasa değişikliği hazırlığını değerlendirdi. Taştekin, düzenlemeyle askerlerin, terörle mücadeleden kaynaklı silah kullanma yetkisini aşma, işkence, kötü muamele gibi konularda suçlanmaları halinde ancak Başbakan ve Milli Savunma Bakanı'nın izniyle yargılanabileceğine işaret ederek, "Milli Savunma Bakanlığı'nın hazırlayıp Adalet Bakanlığı'na sunduğu taslakta, er – subay ayrımı da kaldırılıyor. 'Terörle mücadelede görevli tüm TSK mensuplarının izne bağlı olarak yargılanabilmeleri' yönünde düzenleme yapılıyor. Son dönemde bazı kurumlara sıra ile koruma zırhı getirildiğini görüyoruz. Bu düzenlemelerin demokrasimizi ve temel hak ve özgürlerin kullanımını tehdit etmeye başladığını ifade edebiliriz. Türkiye demokratikleşme adına bir ileri iki geri yapmaya devam ediyor." değerlendirmesinde bulundu.
TERÖRLE MÜCADELEYE BÜYÜK ZARAR VERİR
Çözüm sürecinde terör örgütüne verilen tavizlerin ülkeyi felakete götürdüğünü kaydeden Taştekin, şöyle devam etti: "Yani birinci düğme yanlış düğmelendiğinde, arkasındakiler de yanlış geliyor. Terörle mücadele süreci de hatalar zincirine dönüşüyor. Bunun sebebi gelinen sürecin sorumluluğundan kurtulma çabası olarak görünüyor. Burada bazı yöneticilerin sorumluluğu üzerinden atmak için 'Bazı bürokratlarımız ve valilerimiz yanlış ve hatalı uygulamalar yapmış olabilir' söylemleri konuya çağrışım yapıyor. Eğer belirtilen taslak yasalaşırsa; anti demokratik ve hukuk dışı uygulamalar artıracağı gibi, sorunu da daha çözümsüz hale getirecektir. Hatta terörle haklı mücadelemize çok büyük zararlar verecek ve daha büyük felaketlere sebebiyet verecektir."
Çözüm sürecinde toplumun "barış ve huzur" beklentilerinin istismar edildiğini vurgulayan Taştekin, "Sürecin hatalarına karşı çıkanlar neredeyse hain ilan edildi. Ama sonrasında, yapılan hatalar, hem siyasi irade hem de tüm toplum tarafından kabul edildi. Günümüzde de toplumun "terörle mücadele" beklentileri istismar ediliyor. Terörle etkin mücadele algısıyla yapılmaya çalışılan bu tip hatalı düzenlemelere karşı çıkanlar yine hain ilan edilecektir. Ama çok kısa süre sonra yaşanan felaketlerle hem düzenlemeyi yapanlar hem de toplumun büyük kesimi düzenlemenin hatalı olduğunu kabul edecektir. Terörle mücadelede çok sayıda asker ve polis şehit veriliyor. Bundan çok daha fazlası da yaralanıyor. On binlerce Asker ve Polis halen çok zor şartlar altında canları pahasına teröristle mücadele ediyor. Hukuka uygun terörle mücadele eden Asker ve Polis asla mağdur edilmemelidir. Ancak hukuksuzluğa fırsat verecek düzenlemelerden de kesinlikle kaçınılmalıdır." dedi.
Taştekin, askeri birliklerle terörle mücadele yürütülemeyeceğinin daha önce görüldüğünü belirterek, şöyle devam etti: "Kısa vadede başarı getirse de orta ve uzun vadede daha büyük sorunları beraberinde getirdi. Askeri birliklerle yürütülen mücadelenin sonuçlarını bugün Sur ve Cizre'de de görüyoruz. Bu durum hem ulusal hem de uluslararası alanda ciddi şekilde sakıncalar barındırıyor. Ülke toprakları içerisinde askeri birliklerle yürütülen terörle mücadelenin uluslararası kamuoyunda algılanması da çok farklı oluyor. Lakin bu tip yaklaşımla başarılı olan herhangi bir örnek yok. Hukuk içerisinde, hesap veren, şeffaf ve demokratik mücadeleler ise çoğu zaman başarılı olmuştur."
Terörle mücadelenin askerle yapılmayacağını vurgulayan Taştekin, "Asker ağırlıklı yapılan mücadele de asla başarılı olunamaz. Hele hele şehir merkezlerinde hiç yapılmaz. Çünkü askeri strateji düşman konsepti üzerine kurgulanır. Bu konseptle iç güvenlikte başarılı olmak mümkün değildir. erörle başarılı mücadele bu alanda yetiştirilmiş uzman personelden oluşan polis birimlerince yapılabilir. Askerin terörle mücadeleden imkânlar ölçüsünde geri durması gerekirken onları daha da mücadelenin odak noktası haline getirmeye çalışan düzenlemeler çok şaşırtıcı ve hatalıdır. Söz konusu yaklaşımla ilgili "niçin sadece askerlerle ilgili düzenleme yapılıyor, niçin polisin terörle mücadele kapasitesi yükseltilmiyor?" soruları akla geliyor. Tabii bu kapsamda acaba 90'lı yıllarda olduğu gibi terörle mücadele yine askere mi havale ediliyor? Sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz." dedi.
Taştekin, bölgede terörle mücadelenin askeri birlikleri emir ve komutasında yürütüldüğünü bildiklerini belirterek, şunları aktardı: "Hatta Özel Harekât birimlerinin askeri birliklerin emir komutasında görev yapıyor. Bu durum mevzuata uygun bir uygulama değil. Kaldı ki geçtiğimiz dönemde EMASYA Protokolü iptal edilmişti ama 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu 11/D yürürlükte. Bu madde askeri birlikleri Valinin talebiyle iç güvenlikte kullanma yetkisi veriyor. Yeni düzenlemeye ihtiyaç yok. Ancak askerin iç güvenlikte kolluk yetkisi yok ve uygulamada sıkıntılar var. Askerin bu yönde hep talebi oldu ama siyasi irade buna 90'lı yıllarda dahi geçit vermedi. Bugün neden böyle bir düzenleme yapılıyor anlaşılır değil. Yani 90'lı yılların da gerisine gidiş bu. Yapılacak düzenlemelerin sorunu çözmeyeceği hatta daha karmaşık hale getireceği muhakkak. Kaldı ki düzenlemede yer alan soruşturma izni kapsamında askerin siyasi iradeye ne kadar güveneceği de şüpheli. Çünkü Ergenekon Soruşturmalarında ben bu davanın savcısıyım diyenlerin ve tam siyasi destek verenlerin bugünkü tavrı ortada. Aslında tam da bu noktada askerin talebi zaten siyasi iradeye güvensizlikten kaynaklanıyor. Dolayısıyla yapılan düzenleme askerin endişesini çözmüyor. Kaldı ki güvensizlik sorununu hiçbir düzenleme çözmez."
Taştekin, terörle mücadele de başarı için en önemli kural masum ile terörist ayrımının çok iyi yapılması olduğunu kaydeden Taştekin, "Böyle bir düzenleme bu hassasiyeti azaltacaktır. Bu da terör örgütüne tabanını genişletme, militan inşa etme açısından inanılmaz fırsatlar sunacaktır. Terörle mücadele kapsamında askeri birliklere verilecek olan koruma zırhının, uygulamada hukuksuzluklara ve hak ihlallerine sebebiyet vereceği şüphesizdir. Çünkü bu koruma zırhı erattan en yüksek rütbeye kadar herkesi kapsamaktadır. Bu anlamda çok hassas hareket edecek personel söz konusu olabileceği gibi, istismar edenler de olacaktır. Hatta terörle mücadele ortamının psikolojisi bazı görevlileri pervasızlaştıracaktır. Hal böyle olunca bölge halkında yaşanacak duygusal kopuşun bizi bölünmeye götüreceği kuşkusuzdur." ifadesini kullandı.
CİHAN