Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Türkiye'de 30 civarında tutuklu gazeteci olduğuna, yüzlercesinin de soruşturma geçirdiğine dikkat çekti. Olcayto, Avrupalı meslek örgütlerinin Türk medyasının sesini duyurmaya çalıştığını ancak Türkiye'deki basın özgürlüğünün Avrupalı hükümetlerin umurunda olmadığını söyledi. Olcayto, "Nitekim Merkel Sayın Cumhurbaşkanı'nın en gereksinimi olduğu bir zamanda Türkiye'ye geldi. Bir anlamda da destek verdi; 'Yeter ki sen göçmenlere sahip ol, ben de sana yardım edeyim.' dedi" şeklinde konuştu.
TGC Başkanı Turgay Olcayto ve Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Orhan Erinç, Türkiye'de basına yönelik baskıları değerlendirdi. Olcayto ve Erinç, tutkulu gazetecilerin çokluğuna, yüzlercesi hakkında da soruşturma açıldığına dikkat çekti. Türkiye'nin hiç olmadığı kadar baskıcı bir dönem yaşadığına vurgu yapan duayen gazeteciler, bu dönemde ağırlığın özellikle gazeteciler üzerinde yoğunlaştığını söyledi.
'BUGÜN KALEMİNİ SATAN ÇOK ARKADAŞ VAR'
"Demokrasinin olmazsa olmazı diye bilinen basın özgürlüğü Türkiye'de artık yerlerde sürünüyor." diyen Olcayto, şu görüşleri dile getirdi: "Bunu yabancılar da ifade ediyor. Yabancı ülkelerin büyükelçileri de dile getiriyorlar. Düşünceyi ifade özgürlüğü yok. Sedat Simavi'nin önemli deyişlerinden biridir; 'Kalemine efendi kal' der. 'Zorda kalırsan kır ama satma' der. Bugün maalesef kalemini satan çok arkadaş var. Çok bölünen bir medya var. Hapiste ve dosyaları raflarda bekleyen pek çok gazeteci için dayanışma çağrısı içindeyiz. Bizim Gazetecilere Özgürlük Platformu, iki gazeteci sendikası ve Çağdaş Gazeteciler birlikte bu dayanışmayı yaymaya çalışıyoruz diğer meslek örgütlerine de. Dik durmaya çalışıyoruz ki bu bizim ustamızdan aldığımız bir öğüttür."
'30 DOLAYINDA ARKADAŞIMIZ İÇERİDE'
Can Dündar ve Erdem Gül'ün çok önemli bir habere imza attıkları için tutuklandığını kaydeden Olcayto, "Halktan saklanan bir takım gizli olayları halka duyurmamak amacıyla yasaklar konuluyor. Gazetelerde bu haberleri örtmek yönünde çabalar harcanıyor. Can Dündar ve Erdem Gül'ün yaptığı çok önemli bir gazetecilik işidir. Ödüllendirileceklerine bedel ödetmek durumunda bırakılıyorlar. Bunların dışında da yine içeride 30 dolayında gazeteci arkadaşımız var. Güneydoğu'dan çok gazeteci var. Baransu gibi içeri alınmış hatta dosyaları tekemmül etmemiş, ne ile suçlandıkları belli olmayan arkadaşlarımız var. Bütün bunlar son derece üzücü." ifadelerini kullandı.
'ÇAĞRILARIMIZA HÜKÜMETTEN YANIT GELMEDİ'
Türkiye'de basına yönelik büyük bir baskı varken hükümet yetkilileri ile bu konuda görüşme yapamadıklarını anlatan Olcayto, şunları söyledi: "Hükümetten bizimle görüşmek isteyen şu an kimse yok. Hükümet yeni kuruldu. Bizim bir girişimimiz olacak. Basından sorumlu bakanla, Numan Kurtulmuş ile bir görüşme yapmayı düşünüyoruz. Bakalım ondan nasıl bir yanıt gelecek. Daha önce bizim çağrılarımıza hiç yanıt gelmedi. Bir ara Ankara'ya gittik, Meclis'te grubu bulunan partilere dosyalarımızı verdik. AKP'ye de gitmek istedik. Orada basından sorumlu bakan değil de doğrudan doğruya başbakan ile görüşmek istedik. Bir takım şeyler Başbakan'ı ilgilendiren konulardı. Onun söylemlerini ilgilendiren konulardı. Hiçbir yanıt alamadık, onlarla görüşemeden geldik. Umarım Başbakan hatırlar 'basın özgürlüğü kırmızıçizgim' sözünü. Ama sadece kendilerine biat eden gazetecilere yönelikse o da çok yanlış bir şey tabi. O basın özgürlüğü anlamına gelmez. Basın özgürlüğü halkın haber alma özgürlüğüdür. Yoksa gazetecinin özgürlüğü ya da gazetelerin özgürlüğü değildir. Patronların özgürlüğü hiç değildir."
Sürekli demokrasi vurgusu yapan Avrupalı ülkeleri de eleştiren Olcayto, bu ülkelerin sadece çıkarlarını düşündüklerini vurguladı. "Biz kendi evimizin önünü sağlıklı tutmaya çalışacağız." diyen Olcayto, şöyle devam etti: "Küreselleşmeden sonra ki o da kapitalizmin bir gereğidir, ülkeler için çıkar ön plana çıkıyor. Türkiye ucuz emek pazarıdır. Türkiye bir sürü anlaşmaların ortasında oturan bir ülkedir. Jeopolitik konum açısından çok önemledir. Petrol yoktur ama petrol olan bölgelere çok yakındır. Dolayısıyla onlar hep bunları düşünürler, kendi çıkarlarını düşünürler. Bizim yaptıklarımız onları çok ilgilendirmiyor. Sadece onların basın kuruluşlarını ilgilendiriyor çünkü oralarda basın çok önemlidir. Onlar yazıp kendi kamuoylarını ayağa kaldırıyorlar. Ancak iktidarlarına bakınca aynı umudu taşıyamıyoruz. Nitekim Merkel Sayın Cumhurbaşkanı'nın en gereksinimi olduğu bir zamanda Türkiye'ye geldi. Bir anlamda da destek verdi: 'Yeter ki sen göçmenlere sahip ol, bende sana yardım edeyim.' Türkiye'nin demokratikleşmesi çok umurlarında değil. Pek çok ülkenin de umurunda değil. Irak'ta kıyameti kopardılar, 'demokrasi getiriyoruz' dediler ama Mısır'da bir general çıktı ve oturuyor. Önemli olan onlarla iyi geçinecek olan iktidarlar."
ORHAN ERİNÇ: İYİ ŞEYLERİ DUYUYORUZ, KÖTÜ ŞEYLERİ YAŞIYORUZ
Orhan Erinç ise Türkiye'de hukuksuzluğun hüküm sürdüğünü belirtti. Medyaya yönelik baskıları konuşmak için hukuk konuşmak gerektiğini ancak Türkiye'de hukukun varlığından söz etmenin mümkün olmadığını kaydetti. Erinç, medyaya ve gazetecilere yönelik baskılarla ilgili şunları söyledi: "Yaşadıklarımızı yorumlarken sıkıntıya düşüyor insan. Çünkü zorunlu olarak hukuktan söz etmemiz gerekiyor ama hukuksuz bir dönemden geçiyoruz. İroni ya da kara mizah gibi bir değerlendirme yapmak zorunda kalıyoruz. Yıllar önce 'fikir suçu' tartışılırdı. 'Fikir suçu olmaz' denirdi. Türkiye daha sonra uluslararası insan hakları ile ilgili sözleşmeleri imzaladı. 2006 yılı idi sanırım. Bugünkü iktidar Anayasa'ya bir ibare ekledi; 'İç hukuktaki yasalarla çelişirse uluslararası sözleşmeler geçerli olur' dedi. Hepsi lafta kaldı, bugün de çok sayıda gazeteci ki bir tane bile olsa Türkiye'nin ayıbıdır fakat 30'u aşkın gazeteci hapiste. Böyle bir ortamda ileri demokrasiden söz etmek, insan haklarından söz etmek, medya özgürlüğünden söz etmek ne yazık ki Türkiye için mümkün değil. Bunu ben ve cemiyet başkanları sık sık köşemizde, toplantılarda dile getiriyoruz ama…
İktidar partisinin bu durumları duymazdan ve görmezden gelme gibi bir yaklaşımı var. Lafa gelince ağzından bal damlarcasına betimlemeleri, tanımlamaları yapıyorlar geriye dönüp baktığımızda sadece ortada bir laf var. Türkiye'de siyaset laf üzerine kurulmuş, iyi şeyleri duyuyoruz, kötü şeyleri yaşıyoruz."
CİHAN