Türk Telekom'da göz göre göre gelen felaket...

Türk Telekom'un yabancı sahibi Oger Telekom'un borçlarını ödeyememesi üzerine çıkan kriz, 2005'dteki özelleştirme sürecinden bugüne kadar yapılan yanlışları da günyüzüne çıkardı. T24 sitesinde yazan Füsun Sarp Nebil Telekom özelleştirilmesi ve krizi derinlemesine anlattı

SHABER3.COM

Füsun Sarp Nebil / T24.com

Türk Telekom; göz göre göre gelen çığ

Geçtiğimiz 2 hafta içinde, başbakan ve hükümetin bir bakanı, “Türk Telekom’a El Koyacağız” ifadesi kullandı. Yaklaşık 1 yıldır özelleştirmede Türk Telekom’un % 55’ini satın alan OTAŞ (Ojer Telekomünikasyon A.Ş.) firmasının 2007’de peşin ödeme için aldığı krediden bugüne kadar gelen borcunu ödeyememesini konuşuyoruz.

Uzun zamandır Sosyal medya, mailler ya da yüzyüze ortamlarda, bazı okuyucularımızdan Türk Telekom'un son durumunu yeniden özetleyen bir yazı isteği alıyoruz. Bu konuda yetkililerden “el koyduk”, “el koyuyoruz” filan denilse de, bunun ne anlama geldiği açık değil. Çünkü zaten borçlarda Türk Telekom ya da Hazine garantileri olduğu belirtiliyor. O nedenle de, son yazılarımızdan birinde demişiz ki; "Türk Telekom'un 40 ve belki de 50-60 milyar TL'ye varan borcunu Türk halkı mı ödeyecek?" Bu konu böylesine siyasal, böylesine beceriksizlik ve böylesine acı dolu bir hikaye, biz bıktık yazmaktan ama dediğimiz gibi okuyucularımız talep ediyor, hadi bir daha baştan (bazı okuyucularımız en baştan istemiş) bakalım.

Türk Telekom’dan doğan, dolaylı ya da doğrudan borç ne kadar? 

Madem devlet Türk Telekom’a bizim adımıza yani Türk halkı adına el koyacak. O halde Türk halkının, bu şirkete ne şartlarda el konulduğunu görmek hakkı var. Gerçi verilirken (yani özelleştirme sırasında) ne şartlarda verildiğini de kimse öğrenemedi. Kim bu şartları sorsa, 12 yıldır “ticari sır” denilerek gösterilmedi. Ama bari geri alınırken hangi şartlarda geri alındığını öğrenelim...

Zaten bu bilgiler verilmese de, kendiliğinden bir gün ortaya çıkıyor. Mesela kredi alınan bankalardan ses çıkıyor. Dolayısıyla bugün şirkete ne şartlarda el konulacağına dair bazı bilgileri mevcut. Şimdi bunlara bakalım. Ama önce şu andaki ortaklık durumunu bir hatırlatalım;

• Hazine Müsteşarlığı - 0,01 ile Altın Hisse

• Ojer Telekomünikasyon - 1,925 milyar TL ile % 55

• Hazine Müsteşarlığı - 875 milyon TL ile % 25

• Türkiye Varlık Fonu - 175 milyon TL ile % 5

• Halka Açık - 525 milyon TL ile % 15

İlk paragrafta bahsettiğimiz OTAŞ’ın 4,75 milyar dolar (yaklaşık 16,6 milyar lira) tutarındaki borcu, hisselerinin teminat verilmesi nedeniyle Türk Telekom’u da yakından ilgilendiriyor. Ama Türk Telekom’un doğrudan veya OTAŞ’ın borçları ile dolaylı ilgilendiği borçlar bu kadar değil. 6cı ay sonu bilançosuna bakıldığında, 6,7 milyar lira kısa vadeli ve 14,7 milyar lira uzun vadeli olmak üzere 21,4 milyar lira yükümlülükleri olduğu görülüyor. Bunun 11,1 milyar lirası bankalara olan kredi borçları ve 3,5 milyar lirası de ihraç edilmiş tahvil/bono türü borçlar. 3,1 milyar lira ise ilişkili olmayan taraflara ticari borçlar.   

Bu rakamları tek başına sorduğunuzda, Türk Telekom yetkilileri yatırım yaptıklarını ve normal olduğunu söyleyerek cevap veriyorlar. Bu nedenle yükümlülük rakamları yanında, durumu mali açıdan daha iyi anlamak için bir kaç raşyo (ratio) verelim;

• Cari Oran 1,27 gözüküyor (ki ideali 2 derler)

• Likidite Oranı (yani Asit Test) 1,25 (ideali 1’dir)

• Nakit Oranı 0,78 ki (ideal oranı 0,20’dir)

• Finansal kaldıraç oranı % 83 (ideli % 50’dir, enflasyonist ortamda %60 kabul edilebilir orandır)

• Özkaynak/Aktif oranı % 16,88 (% 50 olması istenir)

• Finansman Oranı % 20 (ideali 1’dir)

Diğer bir kaç raşyoya daha baktık, hepsinde benzer durumlar var. Üstelik bu sadece bu yıl değil, son 5-6 yıldır bu raşyolar 3 aşağı, 5 yukarı böyle. Yani daha önce birilerinin görmesi ve durumu analiz etmesi gerekirdi.

Ama Türk Telekom dolayısıyla yükümlülüklerin bu kadar da olmadığı kaydediliyor. Lütfi Elvan’ın UDH Bakanlığı döneminde, OTAŞ’ın yeni alacağı borç için Hazinenin garantisini istediği, Elvan’ın müsade etmediği bu işlemin, Binali Yıldırım zamanında gerçekleştirildiği ve miktarının da 7 milyar dolar (24,5 milyar lira) civarında olduğu hala kulislerde konuşulan bir spekülasyon.

Bunların tamamına bakıldığında, OTAŞ’ın şu 1 yıldır yüksek sesle konuşulan ve Türk Telekom hisselerinin rehin verildiği borcu 16 milyar lira civarında , Türk Telekom’un bankalara, ticari borç ve tahvil cinsinden 19,7 milyar lira borç ve hazine garantisi var. Yani ortada toplam 35,7 milyar lira gibi bir borç rakamı gözüküyor. Diğer yandan spekülasyonlar doğru ise OTAŞ üzerinden hazine garantili borç da ilave edilirse, neredeyse 61 milyar lira gibi bir rakam gözüküyor.

Hükümetin bu son 7 milyar dolarlık hazine teminatına bir açıklama getirmesi gerekiyor ki, Türk Telekom’daki durumu gerçekten görebilelim. Çünkü bu ülkenin bir varlığı idi ve 2005 yılında 6,65 milyar doların yüzde 55’i, binalarıyla satıldı. Bugün gelinen durumda eğer böylesine büyük borçlarla geri alınıyorsa, buna “el koymak” denilemez. Denilse denilse, “büyük beceriksizlik” denilebilir. Yani hükümet bugüne kadar Türk Telekom’un nereye gittiğini, borcun bu kadar büyüdüğünü göremedi mi?

Türk Telekom 12 yılda kendisini de sektörü de büyütemedi

Üstelik tek sorun borç da değil. Çünkü Türk Telekom bu duruma gelirken, telekomünikasyon sektörü de, hem sayıca, hem de gelir anlamında küçüldü. Çünkü BTK, Rekabet Kurumu ya da mahkeme kararlarına bakarsanız, çoğunluğunun Türk Telekom’un önünü açmaya, diğer operatörlerin süreçlerini, hatta yatırımlarını engellemeye yönelik olduğu yorumları uzun zamandır var. Örneklerini bir çok kere verebiliriz.

Zaten örnek vermeye de gerek yok. Bütün dünyada internet teknolojilerinin gelişmesi paralelinde telekom sektörleri büyürken, 12 yıl sonra dolar bazında bakarsanız, Türk Telekom’un kendi cirosu da, sektörün büyüklüğü de geriliyor.

1. Özelleştirildiği 2005’de 9,8 Milyar lira ciro ve 2,8 milyar lira (o günkü kur ile 2,1 milyar dolar) kar elde eden Türk Telekom, Özelleştirmeden 11 yıl sonra 2016 yılını 16,1 milyar lira ciro ve 724 milyon lira zarar ile kapattı.

2. Kendileri her bir çeyrek sonucunu bir başka açıdan “rekor” diye anons etseler de, dolar bazında baktığımızda 11 yılda şirketin cirosu 7,3 milyar dolardan, 5,3 milyar dolaraa düşmüş.

3. Yine dolar bazında baktığımızda 11 yılda şirketin kar’ını bir yana bırakın, zarara dönüşmüş. Üstelik bu zararın son bir kaç yıldır makyajlandığı iddiaları (makyaj kalemleri de tek tek belirtilerek) var.

4. Mobil taraftaki operatörü Avea, 2010 yılında, Vodafone ve Turkcell’in ara bağlantı fiyatları düşürülmesine rağmen, bugüne kadar kar etmiş değil (bu ara bağlantı fiyatları düşürüldüğünde, Avrupalı operatörler farkedip, daha ucuz olduğu için trafiği Türkiye üzerinden çevirdiler. Bu da ayrı bir plansız tarife yapma konusudur).

5. Özelleştirme, istihdama ve devletin eleman yüküne yardımcı olmuş mu? Bunu 2 açıdan değerlendirelim;

• Devletteki İstihdamı Rahatlattı mı? Özelleştirilen firmanın elemanlarından sözleşmeli olanlar dışındakilerin çoğu devlete döndü. Bir ara bu rakamın 20 bin civarı olduğu söylendi. Türk Telekom özelleştirme öncesi 54 bin olan eleman sayısı, bugün 20 binin altında (grubun yani elemanları ile satın aldığı firmalarla birlikte Türk Telekom eleman sayısı faaliyet raporunda, 33,631 olarak veriliyor).

• Sektör küçüldü demiştik. Bu sadece gelir olarak değil, yanısıra kaybolan şirketlerdeki kıymetli uzmanlar, uzmanlık alanlarını kullanamayacakları başka sektörlere geçtiler ya da yurtdışına gittiler. Hala da gidiyorlar. Hem de bilişim uzmanı kıtlığı varken.

6. Türk Telekom’u tekel olarak bırakan düzenlemeler sonucunda, sektörel rekabetin oluşmaması ne Türk Telekom’a yaradı, ne de sektöre. Telkoder’in 2016 sektör değerlendirme raporuna bakarsanız, telekom sektörü 2007’den bu yana yerinde saymış. Hala 15 milyar dolarda duruyor. Yani 2023’de 160 milyar dolarlık telekom - bilişim ihracatı yapacağız hedefi var ya... Onun altyapısı büyümemiş, aynı yerde duruyor.

7. Bu arada ülkenin fiber altyapısı kötü durumda. Her ne kadar PwC gibi dünya çapında bir gruba bile Türk Telekom’un sponsor olduğu "altyapı sorunu yok, talep azlığı var" gibi mesajlar verdirilse de, 400 - 450 bin km fiber Türkiye’ye yeter türünden raporlar ortaya konmuşsa da, bunlar doğru değil ve hatta "şaka gibi". Olmadığını kendiniz açısından bilmiyorsanız bile mesela Ekşisözlüğe bakarak, "fiber istediği halde bunu alamayan" ya da "fiber isteyip VDSL" alan insanları okuyarak da anlayabilirsiniz.   2005 yılında, 30 milyon km bakır şebeke ile OTAŞ yönetimine teslim edilen ve 2026 yılına kadar da işletilmesi beklenen Türkiye’nin altyapısı 300 bin km fiberde duraklama devri yaşıyor. Daha önce çeşitli yazılarımızda 12 yıl sonra bunun 3 - 4 milyon km olması gerekirdi diye anlattık. Burada sadece hatırlatalım. Merak eden o yazılarımızı okusun.

8. Diğer telekom operatörlerinin fiber altyapı yatırımı yapması ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi eliyle engellendi. Sonra, İBB tutup bir şirket açtı ve işletmecilere "kablolarınızı toplayın" dedi. İsmi Isttelcom olan bu firma bundan sonra altyapıyı yapacak ve operatörlere satacak. Kaça mı? Bilemiyoruz. Önümüzde sadece metrolarda baz istasyonları için istedikleri fahiş kiralar nedeniyle, operatörlerin baz istasyonu koymaktan vazgeçmesi ve bu nedenle İstanbul halkının metrolarda internet kullanamıyor oluşu örneği var.

9. Türkiye’nin ITU ya da Akamai gibi saygın küresel raporlarda yerini Afrika ülkeleri ile aynı sıralamada yani 72'nci olması da zaten Türkiye’nin altyapısının eksik olduğunu gösteren başka bir veri. Son zamanlarda sağlıklı telefon görüşmesi yapabiliyor musunuz? Kesilmeler yaşıyor musunuz? Ya da Netflix.

Seyrederken, ikide bir duruyor mu?
Bunlar 21'inci yüzyılın internetine yakışıyor mu?

10. Bu arada, yine Türk Telekom’a rekabet yaratmasın diye uydu ve kablo sektörlerinin büyümesi engellendi. Bugün 2,5 milyon eve ulaşan kablo internet maalesef duruyor. Ancak 500-600 bini kullanılabiliyor. Oysa geçtiiğimiz 20-25 yılda, internet gelişirken kablo sektörü de gelişti. Çünkü 3’lü, 4’lü oyun dediğimiz telefon+TV+internet sunabilmesi sayesinde tüm dünyada orta gelir sınıfına hitap eden bir altyapıdır. Ülkemizde internetin gelişmemesinde bir neden de budur. Penetrasyon için mobil tarafta yapılan kabuller ile büyük büyük sayılar verilse de, yukarıda da belirttiğimiz üzere, Türkiye internet kullanım sıralamasında haziran 2017 rakamlarına göre 72'nci sırada. Afrika ülkeleri ile komşu sıralarda. Çünkü orta gelir düzeyine uygun internet kullanılamıyor.

11. Uyduda da benzer bir durum var. Dünyada sürücüsüz arabalar, İHA’lar ve IoT’ler için uydu kullanımı artıyor. Ama uydu teknolojisinin Türkiye kullanımı sınırlı ve özellikle de, anlamlı değil. Bunu bir başka yazımızda daha detaylı anlatacağız.

12. Bir başka sorun, Türkiye'de bir trafik değişim noktasının kurulmamış olması. Bu nedenle Kafkasya - Ortadoğu - Avrupa ve hatta Afrika arasında bir kavşak olan Türkiye, bu işten ticari, politik bir kazanç sağlayamıyor. Çünkü trafik değişim noktası gelirse, Türk Telekom'un gelenden de, gidenden de aldığı para tek yöne yani yarıya düşecek. Karşılığında ise Bakü gibi şehirler Türkiye'nin kaybettiğini almak için çalışıyor.

13. Şirketteki üst düzey ya da alt düzey pozisyonlar, liyakat usülü, uzmanına verilecek yerde, siyaseten dağıtıldı. Bugün hala öyle. Bunun sonucunda şirket bugünkü durumuna geldi ayrı bir sorun. Ama asıl önemlisi, Türkiye'nin bu önemli şirketinde tecrübe ve bilgi birikimi sağlayabilecek kadrolar oluşamadı ya da oluşanlar harcandı. Halbuki bugün uzman Türk yöneticiler HP, Microsoft, Oracle, SAS gibi firmalarda yukarıya doğru tırmanıp dünya çapında yöneticiler oldular. Ama telekom alanında maalesef insan kaynakları ve yöneticilik anlamında zayıf kaldık.

14. Yatırımlar neden engellendi diye soruyorsanız da; tam olarak bilmiyoruz ama sonuçlara bakıldığında 2 şey görüyoruz diyelim; 1cisi sansür illa site engelleyerek yapılmaz, alttyapı engellenmesi de bir sansür cinsidir. 2'ncisi ise, diğer operatörlerin yatırım yapması engellenince, Türk Telekom’un rekabet etmesi gerekmedi ve o da yatırım yapmak yerine ortaklarına temettü dağıttı. Hatta bugün ödeyemediği borcun 2013 yılındaki açıklamasına bakın, krediyi temettü dağıtmak için aldığını beyan ediyor. Ne ilginç.

Serbestleşme mi, SerbestleşMİŞ gibi mi?… Telekomda neden özelleştirme? Neden serbestleşme?

Dünyada telekom sektörünü serbestleşmeye ve de özelleştirmeye zorlayan şey inovasyondur. Hantallaşan devlet telekom firmaları inovasyonu beceremedikleri gibi, rakip görüp engellemeye çalıştılar.

Mesela telex ve telefax konusunda böyle oldu. Her 2'side telefon görüşmelerine ve de telegraf'a rakip haberleşme teknikleri olarak görüldüler. Her 2'si 19'uncu yüzyılın sonu, 20'nci yüzyılın başında keşfedilseler de, asıl kullanımları 1960 - 70'lerden itibaren başladı. Bu tarihten itibaren de, devlet telekom devleri bu inovasyonların pazarlanmasına müsade etmedi. Çünkü dediğimiz gibi bunlar aynı zamanda sesli görüşmenin ve telgrafın rakipleriydiler..

Geleceğe yönelik strateji geliştirmeyi beceren, "Akıllı" ve "Farkındalığı Yüksek" Devletler 1970'lerden itibaren anladılar ki ; “Yaklaşan teknoloji devrimine karşın, devlet tekellerinin hantallığı ile inovasyon olmuyor. Yaratıcılık ezilip, yok oluyor.”

Dünya telekom tarihi böyle anlatır. Bu nedenle de, 1980'den itibaren dünyada "telekom sektörünün serbestleşmesi ve özelleştirilmesi" çok yoğun konuşulmaya başlandı. Buna ait ilk örnek 1984'de yüzde 51'i özelleştirilen British Telekom'dur.

O günden bu yana tüm devletlerdeki telekom firmaları özelleştirildi ve girişimcilerin girmesi için sektör serbestleştirildi.. Bunun için de 2 araç kullanıldı;

• Düzenleyici (Regülatör - Bizdeki BTK) : Serbestleşme için bir “hakem”e ihtiyaç olduğu görüldü. Bu hakem sektörün kurallarını “yeni şirketlerin oluşması” yönünde koyacaktı. Bu şöyle tarif edilir, regülatör, eski devlet tekelinin bir kolunu arkaya bağlar ki, ağır sıklet olan bu şirket, tüy siklet olan diğer şirketler palazlanana kadar vurmasın, yaratıcı, yeni teknolojiler engellenmesin.

• Evrensel Hizmet Fonu; özelleştirme ve serbestleşme sonrasında, "hizmet" yerine "kâr" amaçlı hale gelen özel telekom firmaları kar etmeyecekleri yere mesela az sayıda müşteri olan Hakkari gibi yerlere gitmeyeceği için, devletler buna özel bir fon tanımladılar. Bu özel operatörlerin cirolarından bir kısmını bu bölgeler için bir fona vermeleri anlamına geliyor.

Sonuç olarak, özelleştirmenin ve serbestleşmenin amacı

• Inovasyonun önünü açmak

• Telekom alanında hantallaşmayı engellemek

• Rekabet ortamı yaratarak tüketiciye daha kaliteli, daha ucuz ve daha yenilikçi hizmetler / ürünler sağlayan bir pazar yaratmaktır.

Hantallaşmayı engellemezseniz, inovasyonu iterseniz, tüketiciyi (kurumsal ya da bireysel) düşünmez iseniz ne olur; sadece telekom sektörünü değil, hemen her sektörü etkilersiniz. Mesela ihracatçınız, tekstilcinizin, turizimcinizin maliyetlerindeki haberleşme hizmetleri kalitesiz (mesela daha az hızlı) ve masrafları daha yüksek olur, diğer ülkelerin benzer işkollarına göre rekabette onları geride bırakmış olursunuz,

Sektörün uzmanları, 2000'lerdeyken başka ülke pratiklerine bakarak, bugünkü durumun oluşmaması için serbestleşmenin daha önce yapılması gerektiği konusunda uyardılar. Bunu sektörün derneği Telkoder özellikle çok anlattı ama bugüne gelindiğinde, ortam “Serbest değil SerbestMİŞ gibi” oldu. Başka deyişle serbestleşemedi.

Serbestleşme lisans vermek değil, asıl hazırlıkların tamamlanmasını ve yerleşik işletmecinin engellemelerini ortadan kaldırmaktı. Yapılmadı. Türk Telekom 2004'de ilan edilen serbetleşmeyi, "ara bağlantı vermeye hazır değilim" bahanesi ile uzattıkça uzattı. Sonrasında da bağımsız işletmeciler zaten elinden geleni yapıp engellediğini belirtiliyor.

2013’e kadar BTK tarafından AB uyumu kapsamında girişimcilere sektöre giriş anlamında bir takım kolaylıklar getirildiyse de, katıldığım bir konferanstaki Türkiye’den sorumlu yetkilinin “düzenleyici kurdunuz tamam, düzenlemeler var tamam ama uygulama neden böyle oldu?” şeklindeki sorusu bugün hale geçerli.

Mobil operatörlerimiz AKP'den ve 2000 yılından önce lisans almışlardı ve müşteri edinmişlerdi, serbestleşme deyince onları ortaya sürüyorlar.

2013 sonrası ortam daha da kötüledi. Bağımsız işletmeci ve operatörler, devletin baskısına maruz kaldılar. Bunun en son örneği geçen yıl bütün operatörlere, BTK'nın "ödenmiş sermayen 1 milyon lira olacak yoksa kapatırım" dayatması oldu.

Dolayısıyla bugüne geldiğimizde, nasıl bir serbestleşme ve nasıl bir özelleştirme? Asıl soru budur !!! Bu sorunun belkemiği ise “altyapı”dır.

17ci Yılında BTK, Tüketiciye Hizmet için Sektörü Geliştirmek İçin mi Var? Değilse O zaman Niçin Var?

Bu konuları aktarırken, biraz çerçeveyi de anlatalım. Başta belirttik, özelleştirme ve serbestleşmenin en önemli aracı “Düzenleyici Kurum”dur. Bizde BTK bu görevi 17 yıldır yapıyor ama yukarıda da belirttiğimiz gibi ortada serbest ya da özelleştirilmiş operatörler var diyemeyiz. 2000'den önce lisanslarını aldığı için hala var olan mobil operatörler --ki birini de devlet yabancı ortaklara rağmen devlet yönetiyor-- ve devletin yönettiği ve koruduğu için hala tekel durumunda kalan eski devlet şirketi. Bunun dışındaki operatör/işletmeciler bitkisel hayat sürdürüyor.

Dünya telekom literatüründe düzenleyici kurum için şöyle bir benzetme yapılır; "Hakim durumda olan ve küçük operatörleri bir adımda ezecek olan yerleşik operatörün bir elini arkadan bağlama görevini üstlenir. Küçük operatörler lehine pozitif ayrımcılık yapar. Çünkü bir piyasanın oluşması ve bu piyasadaki rekabet sayesinde, tüketicinin anayasal hakkı olan haberleşme hizmetlerinin daha kaliteli, ucuz ve yenilikçi olması sağlanır."

Ama BTK'daki yönetim, yıllardır konferans ya da konuşmalarda eşit davranmaktan bahsedip, uygulamada tersini yapıyor. Üstelik bunu yaparken, strateji, vizyon filan farkında değiller gibi gözüküyor. Örneğin, 2010 yılında yukarıda bahsettiğimiz Avea’yı öne geçirmeye yönelik ara bağlantı fiyatlarında Turkcell aleyhine bir fiyat düşürme yaptılar. Bununla Turkcell'in pazar payı düşecekti ama tüm mobil sektörün ara bağlantı fiyatları Avrupa’nın da altına düştü. Avrupalı operatörler durumu farkettiler ve trafiklerini Türkiye üzerinden çevirdiler. Türkiye para kaybetti (farkedilmesi 1 yılın üstünde, hatta 2 yılı buldu) ve Avea’ya yardımcı olsun diye yapılan şey Türk Telekom’un sabit tarafını etkiledi, seste abone kaybına yol açtı. Bugün hala herkes mobil telefonu daha fazla kullanıyor, sabiti ise iptal ediyor ya da istemiyor. Tek başına bu olay "Regulatory Capture" ismi verilen başlık için bir "case study" olabilir.

Altyapı devletin görevidir

Devletin görevi; topladığı vergilerle halkına her konuda altyapı sağlamaktır. Bu altyapıyı, son dönemde köprü ve yollarda gördüğümüz gibi, özel sektöre de yaptırabilir/yönettirebilir ama vatandaşının en kaliteli, en yeni teknolojili ve en az maliyetli altyapılara sahip olmasını denetlemelidir. Devletin, vatandaşına karşı birinci görevi budur. Devlet halkının güvenliğini, rahatını sağlamak ve yaşamını sürdüreceği altyapıların temin etmek için vardır.

Vatandaş için en önemli kamu altyapıların başında telekom gelir. Bir tanım yapmak gerekirse, 20ci yüzyılın altyapıları yol-köprü ise, 21ci yüzyılın altyapısı telekomdur. Batıya bakarsanız, telekom altyapısına yönelik çalışmaları 90'ların ikinci yarısı ile 2000'li yılların ilk 10 yılında hemen hemen tamamladıklarını göreceksiniz.

Çünkü sürücüsüz araçlar, yapay zeka, endüstri 4.0, büyük veri filan hepsi bu altyapının üstünde yükseliyor. Bu altyapı olmadan, bunları konuşmak ancak kendi kendini kandırmak olabilir.

Şirketler ya da devlet, kim yaparsa yapsın, “telekom altyapısının mutlak mülkiyeti devlettedir”. Devlet bir süreliğine --o da sadece işletmesi için-- özel şirketleri görevlendirebilir. Ama sonuç değişmez. Telekom altyapısı stratejiktir ve devletindir.

Peki, Türkiye’de altyapı ile ilgili durum nedir?

Özelleştirmeye Giderken

1980'li yıllarda Servet Bilgi Paşa’nın vizyonu doğrultusunda dijital yatırımlarla atağa geçen Türk Telekodolara kadar değer biçiliyordu.

1990'lı yıllarda ise kablo şebekesinin başlatılması, mobil operatörlerin oluşturulması, (ODTÜ’nün desteklemesi sayesinde) internetin hayata geçirilmesi gibi bir çok yeni teknoloji, o yılların koalisyonlarına, politik ve ekonomik çalkantılarına rağmen gerçekleştirilebilmişti.

Ancak 2000'lerden itibaren durum tersine dönmeye başladı. Yatırımlar aksadı. Gerek konjonktürün değişmesi, gerek Türk Telekom'un son bir kaç yılda gerekli atakları yapamamış olması, gerekse telekom işinin sıcaklığını kaybetmesi sonucunda 2005'de yüzde 55'i ancak 6,55 milyar dolar karşılığında özelleştirilebildi.

Sabancı, Koç gibi tecrübeli dev yerli grupların da niyet gösterdikleri özelleştirmede, yüzde 55'i satın alan firma Lübnan merkezli ve telekom alanında adı-sanı bilinmeyen bir firmaydı. Ana şirket olan Saudi Oger, Krala yakınlığı (kızkardeşinin kocası) olması hasebiyle, Suudi Arabistan'da inşaat işleri yapıyordu. Grubun telekom alt şirketi Oger Telecom ise o yıl kurulmuş bir şirketti.

Bu firma, Türk Telekom özelleştirmesine İstanbul merkezli ve 600 milyon lira sermayeli olarak kurulan Ojer Telekomünikasyon A.Ş. (OTAŞ) isimli bir firmayla katıldı. Herhangi bir referansı ya da başarılı telekom işi olmayan firma --yanına bir Türk firma ya da başarılı-tecrübeli telekom firması bile almadan-- ihaleyi kazanıverdi.

Belki de, o günlerde pek çok toplantıda/sohbette yüzde10 hissenin kendisine ait olduğunu söyleyen Abdullah Tivnikli sayesinde. Bilemiyoruz. Bu yüzde 10 hikayesinin içeriği de hiç açıklanmadı ya da doğrulanmadı. Tivnikli önce dışarıdaydı ama CHP bu konuda soru önergesi verince, Yönetim Kuruluna alındı. Hala orada.

OTAŞ'ın yüzde 99'u merkezi Dubai'ye taşınan Oger Telecom'a ait gözüküyordu. Oger Telecom ise yüzde 50'si Saudi Oger ve geri kalanı Hariri aile fertlerine ait bir şirketti. Sonradan Oger Telecom firmasının yüzde 35'ini Saudi Telecom firması satın aldı. O nedenle OTAŞ borcunun konuşulduğu günlerde Saudi Telecom adı da geçiyor. Ama bir türlü kabul edilebilir bir rakam ödemiyor.

Altyapı yatırımlarının garantisi var mıydı?

Türk Telekom özelleştirmesinde çok çok önemli bir konu budur; Özelleştirme sırasında satılan şey "Türk Telekom" adını taşıyan bir şirket idi. Ama 165 yılda oluşturulmuş olan, 30 milyon km'lik bakır ve 3 büyük şehirdeki ve bu şehirleri birbirine bağlayan fiber kablolardan oluşan şebeke (aynen tüm dünyadaki telekom özelleştirilmelerinde olduğu gibi) dahil değildi.

Zaten bu şebekenin sadece bakır madeni değerini, uzmanları 90-250 milyar lira arasında tahmin ediyorlardı (bakır kablolar bazı yerlerde 3 mm, bazen 5 mm, bazen 7 mm döşendiği için ve 165 yıllık kayıtların hepsi sarih olmadığı için 2uçtaki kabuller ile hesaplanıyordu ve içinde kazı vs maliyetleri yoktu).

Özelleştirme süreci sırasında sözleşmenin Danıştay'a gitmesi ile birlikte, altyapının da 6,55 milyar dolarlık satış sözleşmesine dahil edilmiş olduğu gibi bir durum ortaya çıktı. Çünkü Danıştay itiraz etti ve sözleşmenin düzeltilmesini istedi. O zaman bunu gördük. Zamanın Ojer Telekomünikasyon CEO'su Paul Doany'nin bu sözleşmeye bir "şerh" koyduğunu duyduk.

Bu şerhin 2011 yılına kadar düzeltilmediğini ve sözleşmenin öyle kaldığını, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde, Devlet Denetleme Kurulu raporundan ve Telekomcular Derneğinden bir kişinin açtığı mahkeme kayıtlarından öğrendik. Bu dönemde şerhli sözleşmenin bir başka amaçla (örneğin altyapının teminat verildiği bir kredi anlaşmasında) kullanılıp, kullanılmadığını ise bilemiyoruz.

Ama 2007'ye geldiğimizde çok şaşırtıcı bir gelişme oldu. O yıl TBMM'ye gönderilen Elektronik Haberleşme Yasa Tasarısı içine (dolaylı yoldan ifade edilen) altyapının Türk Telekom'a hediye edilmesi ile ilgili bir madde ilave edilivermişti. Bu madde bizim yazmamız ve muhalefetin dikkatli çalışmaları sonucunda, bugün kanunlaşmış olan, bir sonraki tasarıya ilave edilemedi. Altyapı halen Türkiye'nin bir malı durumunda.

Altyapı geliştirildi mi?

Özelleştirmelerin fiyat kadar, tüm dünyadaki en önemli maddelerinden 2'si, istihdam ve yatırım garantisidir. Bugüne kadar AKP iktidarı, Türk Telekom'a verilen garantileri soran herkese (telekom sektörü, TBMM, Telekomcular Derneği, ya da Telkoder) "ticari sır" olduğu iddiasıyla bu rakamları vermedi. Oysa bunlar ticari sır değil, eskiden halkın malı olan ve hala % 15'i hazineye ait olan bir firmanın halka açıklaması gereken bilgilerdi. Sorular ticariden çok “Türk halkının hakları” ile ilgili; mesela “OTAŞ yatırım garantisi ne vermişti?” gibi bir soru soruluyordu. Hala bunlar bilinmiyor.

Ama bilinen bir şey var; 12 yılın sonunda Türk Telekom'u yönetenler, Türkiye'nin altyapısını ne kendileri geliştirdi, ne de başka firmaların altyapı yapmalarına izin verdiler. Bir çok yazımızda farklı ülkelerle kıyaslayan rakamları ortaya koyup, "Türkiye'nin bugün 2 - 4 milyon km arasında fiberi olmalıydı" diye anlattık. Bu sadece erişim için değil, aynı zamanda Türkiye'nin darbelere karşı, hem de siber güvenliğe karşı önemli.

Özelleştirmede verilen bakır şebekeden hareket edelim; 30 milyon km bakır şebeke, bugünün video yaygın dünyasında en az 2 - 4 milyon km olmalıydı. Ama sadece 300 bin km civarı fiber var. Onun da 100 bin km kadarı zaten özelleştirme sırasında vardı. 50 bin km kadarını Superonline yaptı. Demek ki, Türk Telekom 11 yılda ancak 150 bin km kadar fiber yaptı. Yıl başına bakarsan 15 bin km gibi.

Üstelik var olanı da sektöre kullandırmadığı belirtiliyor. Yani sektör, Türkiye’ye ait olup, işletme imtiyazı Türk Telekom’da olan altyapının (parasıyla) ancak yüzde 5’ini kullanabildiklerini belirtiyorlar; "Bu altyapı verimli ürünlerin alınacağı bir tarlaydı ama ne kendisi kullandı, ne de kullandırttı" diyorlar.

Neden fiber altyapı olmalı?

Bu arada, fiber konusunu biraz açalım. Çünkü farklı araştırma firmaları --ki maalesef bunların bazıları PwC gibi ciddi olduğu düşünülen firmaların alt şirketleri --Türk Telekom sponsorluğunda yaptığı araştırma sonucunda-- Türkiye'de altyapı azlığı değil, talep azlığı olduğunu belirttiler. 400-450 bin km yeterlidir gibi raporlar açıkladılar. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Ekşi sözlük ya da internette herhangi bir yere baksalar, fiber istediği halde alamayan binlerce insan görecekler.

Bakır şebekeler, Graham Bell zamanından yani 1850'lerden itibaren kurulmuş şebekeler ve sadece ses iletmeye yarar. Üzerinden veri iletmeyi mümkün hale getirmek için "DSL" denilen teknolojiler geliştirilmiştir. Çünkü bir anda tüm bakır şebekeyi, fiber şebekelere çevirmek, zaman, para ve insan emeği açısından zor bir iştir.

Bu nedenle tüm dünyada, bakır-fiber dönüşümü zamana bırakıldı. İlk zamanlar yani video seyretmenin az olduğu zamanlar için DSL teknolojiler yeterliydi, DSL teknolojiler zaman içinde de geliştirildi ama günümüzün video ağırlıklı internet dünyasının gerçek değeri fiber kablolardır. Gana gibi bir Afrika ülkesi her yıl 100 bin km döşüyorsa, ülkemizde bunun 200-300 bin km/yıl döşenmesi gerekirdi.

Ama bizim toplamda 300 bin km fiberimiz var. Türk Telekom'un 12 yılda döşediği miktar 100-150 bin km civarıdır. Çünkü buraya yapacağı yatırımı, bazen yüzde 100'lere varan temettü dağıtımına harcamış gözüküyorlar.

Türk Telekom neden zarar veriyor?

Türk Telekom içindeki ya da ayrılmış olan tüm akıllı, uslu, etik insanlar uyarıyor; Türk Telekom bilançoları son bir kaç yıldır düzeltiliyor diye. Şirket en son 2016 çeyreğinde 1,3 milyar lira zarar etti. Bunun içinde 400 bin yeni aboneden bahsediliyor ki hayli ilginç.

Peki 2005 yılında 6 milyar lira ciro yapan ve 2,7 milyar TL kar eden bir kuruma neler oldu da zarar ediyor? Bunu cevabını herkes az ya da çok tahmin edebiliyor. Sonuçta özelleştirmenin yapılma nedeni;

• İyi işletmecilik

• Yeni ve ileri teknolojilerin getirilmesi

olarak verilir. İyi işletmeciliğin bir kriteri de uzmanlardır. Oysa özelleştirme sırasında, şirketin yıllarca eğitim almış teknik kadrolarının tutulması bir yana, gitmelerine hiç ses çıkarılmadı. O günden bu yana gelen dönemde ise, kadroların liyakatla doldurulduğunu gördüğümüz söylenemez. Bunun sonucunda ise “Türk Telekom devletindi, hükümetin oldu” söylentileri ortaya çıktı.

Daha da ilginci, Türk Telekom’un dışındaki firmaların büyümesini ve tüketiciye rekabet içinde kolay ödenebilir, kaliteli hizmetlerin sunulabileceği bir pazarın oluşmasını temin etmesi beklenen bakanlığın en üst bürokratı olan Müsteşarlar, özelleştiği düşünülen Türk Telekom’un yönetim kurulunda, hazineyi temsilen yer aldılar. Komedi şurada; bir yandan telekom sektörünün büyümesini sağlaması gereken üst düzey yetkilisi olmak, diğer tarafta Türk Telekom’un kar edeceği stratejileri oluşturmak birbiriyle uzlaşan hedefler değildi. Zaten sonuç birisinin bile olamadığını gösteriyor.

Yani ne Türk Telekom karlı bir şirket olabildi, ne de sektör oluşabildi... sadece bu iktidardan önce lisans alıp, müşteri kazanmış olan mobil operatörler ayakta kalabildiler.

"Ne Türk Telekom olabildi!!" derken, zaten 7 kocalı Hürmüz misali, her önüne gelenin müdahele ettiği bu yapıda ne olabilir ki? Bugünkü gördüğümüz manzara olabilir sadece...

Şu anda gidişat da.. bu borçlarla birlikte şirketi geri almak mıdır? Yani bir bardak soğuk su içmek midir?

YAZININ KALAN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ
<< Önceki Haber Türk Telekom'da göz göre göre gelen felaket... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER