Gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubu iki memur hakkında başlatılan kovuşturma Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) dava konusu oldu. AİHM, Hrant Dink’in eşi Rakel Dink ve yakınları tarafından açılan dava hakkında Ankara'dan savunma istedi.
'ZAMAN AŞIMI' GEREKÇESİYLE DAVA KAPATILDI
Davacılar, Hrant Dink’in yaşamının korunmasındaki ihmallerle ilgili olarak MİT mensupları hakkında başlatılan kovuşturmaların, "ilgili resmi makamların tutumlarından kaynaklanan gecikmelere bağlı zaman aşımı gerekçesiyle sonuçlanmasını" Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) yaşam hakkıyla ilgili maddesinin ihlali olduğunu savunuyor. Davacılar aynı temelde AİHS'nin adil yargılanma ve mahkemeler önünde etkin başvuru hakkıyla ilgili maddelerinin ihlal edildiğini de öne sürüyor.
Başvuruyu bu hafta gündemine alan AİHM, davacıların tezleri hakkında Ankara’dan savunma istedi. Adı geçen MİT mensuplarıyla ilgili kovuşturmaların AİHS’nin yaşam hakkıyla ilgili 2'nci maddesiyle uygunluğu konusunda görüş talep eden Mahkeme, MİT mensuplarına yönelik soruşturmaların sonuç vermiş olması halinde davacılara tazminat ödenmesini sağlayabilecek etkin bir iç hukuk yolu olup olmadığını da sordu.
AİHM'deki davanın temelinde Türkiye'de kamu görevlilerinin yargılandığı "Hrant Dink cinayeti davası" bulunuyor. Bu davanın temelinde ise Atatürk'ün manevi kızı ve Türkiye'nin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen'in "Ermeni kökenli" olduğu hakkında 6 Şubat 2004 tarihinde Agos Gazetesi'nde yayımlanan bir haber yatıyor. Habere tepki gösteren Genelkurmay'ın talebi üzerine iki MİT mensubu, 24 Şubat 2004 tarihinde, İstanbul Valiliğinde, dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör'ün de hazır bulunduğu bir toplantıda, Hrant Dink ile görüşmüştü.
AİHM'ye iletilen belgelere göre, görüşmenin amacı Sabiha Gökçen'in "Ermeni kökenli" olduğunu gösteren belgelerin kopyasını edinmekti. MİT görevlileri görüşmede, "Resmi makamlar iyi niyetinizi sorgulamasa da bu tür yayınlar aşırı milliyetçi grupların şiddetli tepkisine neden olabilir ve Ermeni cemaati ve sizin (Dink) güvenliğiniz açısından risk oluşturabilir" mesajı verdi. Hrant Dink 12 Ocak 2007 tarihli Agos gazetesinde yayımlanan "Niçin Hedef Seçildim?" başlıklı yazısında, o görüşmeyi "Odadan ayrılacaktım ki götürdüğüm belgeleri görmek ya da almak için ısrar bile etmediklerini fark ettim. Belgeleri isteyip istemediklerini onlara ben anımsattım ve verdim. Zaten de konuşmalarının içeriğinden beni hangi amaçla oraya çağırdıkları belliydi. Haddimi bilmeliydim. Dikkatli olmalıydım. Yoksa iyi olmazdı! Artık hedefteydim..." ifadeleriyle aktarmıştı.
Hrant Dink'in 19 Ocak 2007 tarihinde öldürülmesinin ardından yakınları tarafından, "Dink'in güvenlik kuvvetleri tarafından korunmadığı" iddiasıyla Türk mahkemeleri önünde dava açılmış, bu dava daha sonra AİHM gündemine taşınmıştı. AİHM, 2010'da açıkladığı kararında, Dink'in yaşamını korumadaki ihmallerden dolayı "Trabzon Emniyeti ve Jandarma sorumlularına ve İstanbul Emniyeti sorumlularına karşı başlatılan soruşturmaların takipsizlik kararı ile sonlanmasının; ihmalleri görülen kişileri belirleme ve bu ihmalleri yaptırım altına alma amacıyla etkili bir soruşturma yürütme yükümlülüğü yükleyen AİHS'nin 2'nci maddesi gereklerinin ihlal edildiğine" hükmetmişti.
Ancak Hrant Dink'in yakınlarının, suikastte ihmalleri olduğu gerekçesiyle Şubat 2010’da davacı olduğu iki MİT görevlisiyle ilgili soruşturma AİHM'nin Dink kararına doğrudan yansımadı.
Başbakanlığın 21 Ocak 2011 tarihinde söz konusu MİT görevlileri hakkında soruşturma açılmasına onay vermesine rağmen, Ankara Savcılığı 29 Eylül 2011 tarihinde "zaman aşımı" gerekçesiyle dosyayı kapatmış, Dink ailesinin bu karara itirazı reddedilmişti. İstanbul Savcılığının MİT ve Emniyet'in İstanbul şube sorumluları hakkında 2014’te başlattığı ek soruşturma da zaman aşımı gerekçesiyle kapatılmıştı.