Kronos'tan Alin Ozinian ve Selahattin Sevi tarafından yapılan röportajda Bağdat, Türkiye dışına çıkmak zorunda bırakılmasından ülkenin genel gidişatına kadar birçok soruya cevap verdi.
-“Her şey güzel olacak” şiarı ile yola çıkılan seçim günü bir Tweet attınız: “Her şey güzel olursa, biz ne zaman döneriz memlekete?” dediniz. Her şey güzel olacak mı?
-Tarihte, “Tamam, her şey güzel artık, kapatalım dükkânı güzel güzel yaşayalım.” dediğimiz bir dönem oldu mu? Yok. Her zaman hayat bir mücadele, her gün ayrı bir macera, hele bizimki gibi ülkelerde çarpı iki mücadele. Çünkü insan haklarına ve demokrasiye dayalı, kimliklerimizle özgürce, onurumuzla yaşayabileceğimiz bir ülke mücadelesinin tarihçesi içinde “Bu kez, her şey çok güzel oldu.” dediğimiz bir dönem yok.
Nispeten daha iyi, daha rahat olan dönemler var. Bunca yıl süren baskıcı bir dönem sonrasında aslında her birimizin geldiği nokta “Galiba artık demokratik temayüllerle bu adamlar gitmeyecek …” duygusuydu. Yerel seçimler, mücadelenin, birikmiş öfkenin, insanların 17 yıldır üzerine atılmış ölü toprağının, baskının, zulmün, hakaretlerin, Ekrem Bey’in de inanılmaz iyi performansıyla, Muharrem İnce’nin tam tersine doğru bir yerden kırılmasıydı.
Hakkını yememek lazım Sayın İmamoğlu oldukça başarılı, beraber çember kırıldı ve “E, oluyor işte! Hani çalıyorlardı, hani hayatta koltuğu vermezlerdi. Demek ki başarabiliriz.” dedik. Toplumun büyük bir kısmına, “Mücadele edersek, direnirsek, aynı tarafta durabilirsek bunların iktidarını sarsarız, sarstıktan sonra bakarız. Gidiyorlar mı, gitmiyorlar mı?” dedik.
BELEDİYE İLE GELDİLER UNUTMAYIN, BELKİ BELEDİYE İLE GİDERLER…
Belediye ile geldiler, belki belediye ile giderler. Bu seçimleri ben her anlamda çok zor durumda olan ülkemizin nefes aldığı, moral bulduğu ve bir sonraki hamlesini planlamaya başladığı olumlu bir süreç olarak görüyorum.
Bu sürecin baş mimarı performansıyla Ekrem İmamoğlu’dur. Başarı, malum, HDP’nin ve Selahattin Demirtaş’ın inanılmaz katkılarıyla, o kadar küfür yedikleri halde, o kadar hakaret işittikleri halde, İYİ Parti’nin onlar kazanmasın diye Kars’ta AKP’nin önünü açtığı halde bu bloka, faşizme karşı bir gedik açmak için tam destekleriyle oluşmuştur. Dolayısıyla bu seçimlerini sonrasında ben kendimi çok daha moralli hissediyorum.
“Ne zaman döneriz?” hikayesi espridir, Twitter’da ben mizahi bir dil kullanıyorum. Bizim dönüp dönmememiz meselesi tabii ki tek başına önemli değil. Yüz binlerce insan var. Birçok insan yurt dışına kaçmak zorunda kalmış. Ama daha buna sıra var yani. Bunun için çok erkendir.
MUHALEFET CEPHESİNİN EN ÖNEMLİ LİDERLERİNDEN DEMİRTAŞ
-Selahattin Demirtaş’ın sizin için anlamı ne, ne öngörüyorsunuz Demirtaş’ın özgürlüğü hakkında?
Selahattin Demirtaş, aile dostumdur, ailesinin üyeleri ailemin üyeleriyle dosttur. Çok sevdiğim, çok inandığım bir arkadaşımdır. Selahattin Demirtaş, Türkiye demokrasisi için, gelecek için bir umuttur. Onun özgür olması barışın kuvvetlenmesidir. Onun özgürlüğü tutsak olan bütün milletvekillerinin, bütün belediye başkanlarının, üniversite öğrencilerinin, gezicilerin, kadınların, işkence görenlerin özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır elbette. Semboliktir aynı zamanda.
-Serbest bırakılacağını düşünüyor musunuz?
Türkiye’deki siyasi tutsakların özgürlüğe kavuşmasının belirleyicisi nedir? Normal şartlarda, bir hukuk devletlerinde dosyaya bakılır, savcının iddianamesine bakılır, savunmaya bakılır, ilerleyen hukuki sürece bakılır. Bizde ise karar mekanizması yok artık. Hakimler, Erdoğan’ın iki dudağının arasından icazet alıyor maalesef. Ülkemiz adına büyük bir utanç bu tablo.
ŞEYTANLAŞTIRMA, İŞKENCE ETME, KATLETME… YENİ DEĞİL
Öyle bir süreçteyiz ki daha önce işbirliği yapılan biri insan bir anda düşman olabiliyor, sakıncalı hatta terörist olabiliyor, hapiste de bulabiliyor.
Devletin şeytanlaştırma, işkence etme, katletme, işinden etme, ekmeğinden etme, ülkesinden etme prensipleri yeni değildir. Bununla mücadele etmek için Ermeni olmaya gerek yok. Türkiye’de 50 bin Ermeni kalmış. Trans seks işçilerinin derdi daha büyüktür Türkiye’de. Günde iki kadın öldürülüyor, kıyasladığınız zaman Ermeni meselesi bir şey değildir. Ama anlatmaya çalıştığım, her an “Ermenileşebileceğiniz”dir.
BUNLAR KATİL, İŞKENCECİ, RÜŞVETÇİ, YOLSUZLUKÇU, MAFYACI…
-Öncekilere görüp, cesaret alıyorlar olabilirler mi? Mesela Çiller hiçbir şey olmamış gibi Boğaz kenarında oturuyor, Mehmet Ağar kısa bir süre içeride yattı ama çıktı…
-Ben ilahi bir adalet olacağını, hepsinin mutlaka bedel ödeyeceklerini söylemiyorum. Ömürleri hesap vermeden biterse Kenan Evren gibi hatırlanacaklarını anlatıyorum. Bunlar katil, işkenceci, rantçı, rüşvetçi, mafya insanlarıdır neticede. Fakat yüzleşemediğimiz, hesap soramadığımız her bir cinayet çocuklarımızın sırtına yeni kamburlar yükleyecek. Bu dönem hesapsız kalmamalı. Kalmaması için mücadele edilmeli.
-Son belediye seçimleri bir tür koalisyon, hatta olmazların bir koalisyonu idi. Bu koalisyon bu seçimler için bir araya geldi ama böyle bir demokrasi cephesi olarak devam edebilir mi, sürebilir mi?
-Bu koalisyonun bileşenlerinin, % 54’lük bir kesimin, homojen bir kesim olmadığını hepimiz biliyoruz. Erdoğan’ın da sık sık kendi politik söyleminden vazgeçerek bu koalisyonun bileşenlerinin arasına dalarak nifak tohumları sokmaya çalıştığı aşikâr.
Bunu hep Kürt meselesi üzerinden yaptı. “PKK’nın desteklediği yapı bunlar, FETÖ’nün desteklediği yapı bunlar” vs dedi. Meral Akşener işte o yüzden Kars’ta AKP adayını destekledi. Kılıçdaroğlu o yüzden gözünü kırpmadan Afrin’e savaş tezkeresi verdi. Yerli ve milli olma yarışında devlet mekanizmasını asla cepheden karşıya alamayan bir muhalefet yapıyorlar.
Erdoğan haklıdır, bu koalisyon homojen değildir, kırılgandır, kendi içinde çok ciddi problemleri vardır, tarihsel süreçte çok fazla karşı karşıya gelmiştir. Katille mağdur aynı taraftadır hatta.
İyi Parti bileşenleri ile HDP tabanı, Pervin Buldan’la Meral Akşener aynı tarafta nasıl olsun? Fakat hiçbirimiz salak değiliz, bunun böyle olduğunu zaten biliyoruz. Bu böyle olduğu halde faşizmi geriletmek için bir politika izlendi. Başarılı olundu üstelik. Amaç, bu birlikteliği bu ilkeler etrafında örmeye devam etmek olmalı. Ne kadar giderse o kadar. Gittiği sürece Erdoğan çılgına dönüyor işte. İşin burası kesin.
-Almanya’dan baktığınızda Türkiye için ne öngörüyorsunuz? Umutla bakıyor musunuz?
-Diktatörlük serüvenleri birbirine benzer şekilde bitmiyor… Ortadoğu’da hiçbir diktatoryel yönetimin bekası, sınırları ve halkının güvenliği garantide olmamıştır. Ülkemizi seviyorsak kalıcı bir demokrasi ve bir arada yaşam formu geliştirmeliyiz. Erdoğan rejimi çocuklarımızın geleceğini tehdit ediyor. Bu süreçlerinin bitiminin çabuk olması en büyük umudumuz. Ama bazen bunlar birkaç jenerasyon devam edebiliyor. Bu çağda mı, evet bu çağda. Bizim burada tek güvenebileceğimizin kendi öz gücümüz olduğunu hissetmeye başlamamız lazım. Yok Davutoğlu parti kurarsa, yok cemaatle AKP kavga ederse, Abdullah Gül muhalefet adına bir şey derse ya da Ali Babacan küsüp yeni parti kurarsa gibi beklentiler nafile. O çevrenin kendi içindeki anlaşmazlıklarından medet ummaktan vazgeçmemiz iyi oldu. Biz Türkiye genelinde şu anda Türkiye’nin yarısıyız. Bu yarı diğer yarıyı imha etme çalışmıyor. Demokratik bir düzende medeni bir hukuka çekmeye çalışıyor. Öbür taraf ise iktidarı kaptırmamak için her köşeyi askerle, polisle, bekçiyle, korucuyla, mafyayla, çeteyle tutmuş bir yapı.
Bu sorunun cevabı bizim performansımıza bağlı. Yakın, orta, uzak vade tamamen bizim performansımıza bağlı. Belediye seçimlerini kazanmış karşı tarafa bir gedik açmış insanlar olarak yorgunluklarımızı attıysak yarın tekrar başlamamız lazım mücadeleye. Dolayısıyla o zaman her şey kısa vadede olur. Hep beraber direnirsek kısa vadede ülkemizi özgürleştirebiliriz elbette.