Türkiye organ naklinde dünyadaki ilk 5 ülke arasında yer alıyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. K. Yalçın Polat, organ naklini, organ yetmezliği ile karşı karşıya olan bireylerin yaşam kalitesini artıran en önemli tedavi şekli olarak tanımlanıyor. Polat,tam donanımlı merkezlerde alanında uzman doktorlar tarafından başarı ile gerçekleştirilen organ nakli operasyonları sonrası kişilerin yeniden hayata tutunduğunu, iş ve sosyal yaşamlarına kaldıkları yerden devam edebildiklerini söylüyor.
Hastaların nakil, cerrahların ise eğitim için Türkiye'yi tercih ettiğini dile getiren Prof. Dr. K. Yalçın Polat, "Organ nakli için sayısal verilere bakıldığında başarı oranları açısından Türkiye Dünya'da ilk 5 içinde yer alıyor. Artık organ nakli olabilmek için hastalar yurt dışına gitmiyor, aksine yabancı hastalar Türkiye'de organ nakli oluyor. Ülkemizde görev yapan organ nakli cerrahları son derece deneyimli olduğu için ABD başta olmak üzere dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinden cerrahlar Türkiye'ye geliyor. Özellikle canlıdan nakiller konusunda önemli başarılara imza atmış olan Türk cerrahlar konuk doktorlara kapsamlı bir eğitim vererek, deneyimlerini onlara paylaşıyor." diye konuşuyor.
Son 10 yılda organ nakli için önemli adımların atıldığını ifade eden Polat, "Kamu ya da özel hastane fark etmeksizin organ naklinde tüm giderler devlet tarafından karşılanarak nakiller gerçekleştiriliyor. Türkiye'de diyalize giren 55 bin kayıtlı hasta bulunuyor. Bunun yanı sıra karaciğer nakli olmayı bekleyen 8-10 bin hasta var. Bundan 15-20 yıl önce bu hastaların birçoğu tedavi olamadığı için hayatını kaybederken, şimdi organ nakli ile eski sağlıklı günlerine tekrar kavuşabiliyorlar." ifadelerini kullanıyor.
2015 verilerine göre organ bekleyen kişi sayısında artış olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Polat, şu verileri paylaşıyor: "Sağlık Bakanlığı'nın 2015 verilerine göre şu anda 22 bin böbrek, 2 bin 200 karaciğer, 600 kalp, 260 pankreas, 50 akciğer, 4 kalp kapağı, 5 ince bağırsak hastası kadavradan nakil olabilmek için bekliyor. Organ bağışının istenilen düzeyde olmaması sebebiyle birçok kişi bu bekleyiş esnasında yaşamını yitirebiliyor. Birçok kişi de kadavradan organ bağışı olmadığı için aile ya da yakınlarından alınan organlar ile sağlığına kavuşabiliyor."
Organ nakli sonrasında hastaları sağlıklı bir yaşamın beklediğine vuru yapan Prof. Dr. K. Yalçın Polat, şu bilgileri aktarıyor: "Nakil olan kişilerin nakilden sonra en çok merak ettikleri konu, normal hayatlarına ne zaman dönebilecekleri oluyor. Hatta bazı hastalar eski yaşamlarına geri dönemeyeceklerini, eskisi gibi olamayacaklarını düşünerek endişeye kapılabiliyorlar. Nakil olan hastalarının bu konudaki endişeleri yersizdir. Tam tersi nakil olan kişileri zor günler değil, sağlıklı bir hayat bekliyor. Organ nakli ile yeniden hayata kazandırılan kişiler ortalama 3 ay sonra sosyal, iş yaşantılarına geri dönüp yeniden çalışan üreten insan olabiliyor. Bu süreçte çocuk sahibi olunabiliyor, kişi yaşantısına eskisi gibi sürdürebiliyor. Organ nakli, hastalığı sebebi ile son evrede olan hastalara yönelik multidisipliner bir tedavi şeklidir. Başarılı bir şekilde gerçekleşen nakilden sonra insanlar doktorlarının önerileri çerçevesinde hareket etmeliler. Düzenli ilaç alımı ve doktor kontrolleri ihmal edilmemelidir. Nakil kadar nakil sonrası yaşam da önemlidir. Bu konuda hastaların bilinçlenmesi çok önemlidir."
Organ bağışı konusunda toplumsal duyarlılık oluşması gerektiğini anlatan Prof. Dr. K. Yalçın Polat sözlerini şöyle tamamlıyor: "Türkiye'nin yıllık istatistiklerine bakıldığında böbrek nakli sayısı yılda ortalama 3 bin civarındadır. Bu rakam, az değildir; ama yeterli de değildir. Çünkü bunların çoğu canlıdan canlıya yapılmış nakillerdir. Türkiye'de kadavra bağışı çok az olduğu için canlı vericili nakiller ön plana çıkmaktadır. Ülkemizde hala kadavra bağışı yeterli düzeyde değildir. Organ bağışı konusunda toplumda yeterli duyarlılığın oluşmaması hala bilgi eksikliğinin, önyargıların hatta yanlış inanışların olduğunu göstermektedir. İnsanlar hayattayken organlarının bir parçasını yakınlarına verebiliyor; ancak öldükten sonra vermek istemiyorlar. Öldükten sonra organın bir işe yaramayacağı unutuluyor. Bu, organ bağışı konusunda bir paradoksun olduğunun en güzel kanıtıdır. Organ bağışı algısında bir yanlışlık var ve bunun aşılması gerekiyor. Avrupa ülkelerinde milyon nüfus başına yıllık kadavra sayısı 25-30'ken, Türkiye'de bu rakam 4.7'dir. Beyin ölümü gerçekleşen kişilerin ailelerinden çoğunlukla "ret" cevabı alınmaktadır. Ortalamaya bakıldığında beyin ölümü gerçekleşenlerin sadece yüzde 26'sının organları alınabildiği görülüyor. Kadavradan gerçekleştirilebilecek nakiller için toplumun bilinçlenmesi gerekiyor. Organ bağışı konusunda doğru bilginin aktarılması çok önemlidir. Toplum olarak bilinçlenme sağlandıkça organ bağışına yaklaşım daha pozitif hale gelecektir." CİHAN