The Guardian’da 16 Ekim pazar günü yayınlanan “Türkiye’de medyaya baskıyı ‘General Kargaşa’ yönetiyor” başlıklı köşe yazısının Türkiye’yle ilgili bölümünün tam çevirisini sunuyoruz:
Bu dünya rekorunu bir kenara yazın ve dövünün: En son kayıtlara göre, şu anda Türkiye’nin cezaevlerinde 126 gazeteci var – bu Çin, İran ve Mısır’ın toplamından fazla. Ve başarısız darbe girişiminden bu yana 2500 kadar Türk yazar, editör ve radyo-televizyon yayıncısı işinden oldu. Boris Johnson’ın şimdilerde AB üyesi olarak görmek istediğini söylediği bir ülkede basın özgürlüğünün durumu bu. (…)
İşler daha da kötüye gidebilir mi? Esasen, ne denli yakından bakarsanız durum o denli kasvetli görünüyor, zira tutuklama kararları ve suçlamalar o kadar çeşitli, o kadar kaotik ve çoğu zaman da o kadar aptalca. Türkiye sadece iddia olunan Gülenci entrikayla bağlantılı olduğunu düşündükleri yazarların ya da alınlarına rastgele terörizm yaftası yapıştırılmış Kürt muhabirlerin peşine düşmüyor.
Buyurun, gazetecilerin ülkeyi olması muhtemel bir darbe konusunda uyardıkları bir olayın hikâyesi. Onları askerî sırları açıklamakla suçlayıverin gitsin! Ve üstelik burada, akıl almaz biçimde, Türkiye’nin en seçkin biraderleri, Ahmet ve Mehmet Altan söz konusu – biri eski bir yayın yönetmeni ve tanınmış bir romancı, diğeri iktisatçı ve saygın bir köşe yazarı olan kardeşler abuk sabuk suçlamalarla hapiste tutuluyorlar.
Ahmet Altan 2007-2012 yılları arasında Taraf gazetesini yönetirken tavizsiz bakışını ve yayınladığı haberleri bir darbe tehdidini savuşturmak için kullanıyordu. Mehmet ise, ırksal ve dinsel fay hatlarıyla bölünmeyen birlik içinde bir Türkiye’yi tutkuyla savunuyordu. İkisi de demokrasi şampiyonlarıdır: Tıpkı, kendisi de iyi bir romancı ve özgür gazeteciliğin hararetli bir taraftarı olan babaları Çetin gibi.
(Altan) Biraderler ilk başta TV’deki bir tartışma programında darbeye ilişkin “subliminal işaretler” verdikleri gerekçesiyle gözaltına alındılar. Maskaralığın bu kadarına yuh! Şimdi ise güya darbe komplocularının önünü açabilmek amacıyla, askeriyenin itibarını zedelemek için “aktif biçimde komplo kurmak” ile suçlanıyorlar. Daha fazla maskaralık ama aynı zamanda korku. Ahmet halihazırda terörist bir örgütün üyesi olmakla ve 15 Temmuz darbesini bilfiil yapmakla suçlanıyor. Müebbetlik işler.
Yedi yıl önce, Çetin Altan hayattayken, Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşlı adama entelektüel cesareti için bir ödül vermişti. “Türkiye artık Çetin Altan’ı 300 kez yargılayan bir ülke değil’’ demişti Erdoğan. “Eğer eleştiriye tahammül edemezseniz ileriye gidemezsiniz.” Şimdi, Türkiye geriye giderken, yaşanan sorun ise darbe sonrası bunca gözaltı ve tutuklamayı akıl ve mantıkla açıklayamamak.
Erdoğan tek başına bir saldırganlık krizi mi yaşıyor? Ya da – ve daha yüksek olasılıkla – şimdi kontrolü eline alan kindar ulusalcılar ne olursa olsun eski hesapları görmeye kararlı olabilirler mi? Basın özgürlüğüyle birlikte birçok şey de ölürken, olup biteni büyük ustalıkla denetlenen ve uygulanan bir politika gibi görme eğilimi var. Ancak çok daha acıklı bir alternatif de söz konusu olabilir. Bunun adına General (ya da Genel) Kargaşa diyebilirsiniz. Gün intikam günü