Cumhuriyet yazarı Ahmet İnsel, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği'nin hazırladığı raporu değerlendirdi. İnsel, "Bugün Türkiye’de keyfi bir yönetim var" diyerek "Yüzyıllardır dünyanın çeşitli yörelerinde yayımlanan siyaset felsefesi kitapları keyfi yönetimi istibdat olarak tanımlarlar. TİHV ve İHD raporu da eksiksiz bir istibdat rejimi manzarasını yansıtıyor" ifadesini kullandı.
İnsel'in "İstibdat rejimi manzarası" başlığıyla (16 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Bugün Türkiye’de yürürlükte olan hukuki ve siyasal durumun nasıl tanımlanması gerektiği önemli ve anlamlı bir tartışma konusu. Üzerinde tartışmaya gerek olmayacak kadar açık olan ise, yürürlükte olanın asli niteliğinin keyfi yönetim olduğudur. Kendi anayasa kurallarına, yasalarına uymayan, olağanüstü hal gerekçesi altında istediğini yapan bir yönetim var. Devlet aygıtı, yargıdan eğitime, güvenlik politikalarından sağlığa, yerel yönetimlerden özerk kamu kuruluşlarına ve kamu yönetiminin bütün kılcal damarlarına kadar uzanan bu keyfi yönetim anlayışının etkisi altında çalışıyor. Keyfiliğin yegâne sınırı, otokratın ağzından çıkanlar.
Rejimin niteliğinin keyfilik yani yasadışılık olduğunun en açık göstergesi, yönetimin uygulamalarına dayanak olan metinlerin yürürlükteki anayasa kuralları, birçok yasa ve uluslararası sözleşmeleri açıkça ihlal etmesi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği, Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle Türkiye’de insan hakları ihlallerinin etraflı bir dökümünü yaptı. Baştan sona dikkatle okunması gereken bu açıklama İHD’nin internet sitesinde var. (https://www.org.tr/aralikinsan- haklari-gunu-ihd-tihv-ortakaciklamasi/).
TİHV ve İHD’nin durum değerlendirmesi, rejimin her şeyden önce keyfiliğe dayandığını göstererek başlıyor. OHAL ilanından beri yayımlanan 28 KHK’nin sadece beşinin Meclis’te onaylandığını, halbuki anayasanın amir hükmünün KHK’nin yayımlandıktan sonra en geç otuz gün içinde Meclis’te kanuna dönüşmesi olduğunun altını çiziyor. Başka bir ifadeyle, usule ilişkin olarak, 23 KHK bugün yürürlükteki anayasa açısından yok hükmündedir. Bunlara dayanarak yapılan tüm işlemler anayasayı ihlal anlamına geliyor. Keyfidirler.
TİVH ve İHD değerlendirmesinin sunduğu, gerekçesiz işten atma, kapatma, mala el koyma, gözaltına alma, tutuklama, seçilmişleri görevden alma ve tutuklama konularında yapılan hak ihlalleri tablosu son derece ağır. Bir karşı darbe yönetiminin uygulamaları dökümü bu. Darbe girişiminde bulunanları yakalama ve cezalandırma amacının kat be kat ötesine geçen, OHAL süresince temel hak ve özgürlüklere yönelik sözleşmelerde öngörülenleri aşan keyfi uygulamalar bunlar. Aynı zamanda genel ve kalıcı bir yönetim anlayışının tezahürleriler.
Rapor, son dönemde hızla artan işkence ve kötü muamele iddialarına da yer veriyor. Görülüyor ki, iktidarın sözcülüğüne soyunmuş bir tetikçinin, şüphelilerin konuşturulması için televizyon programında kolluk güçlerine işkence yöntemleri tarif edip, işkence yapmaya teşvik eden konuşmalar yapmasına gerek yok. Büyük çoğunluğu gözaltı sırasında, bir kısmı hapishanelerde yapılan işkence ve kötü muamele bugün Türkiye’de bazı şüpheli veya mahkûm gruplarına yönelik olarak yaygın denebilecek yoğunlukta uygulanıyor. Türkiye, İşkenceyi Önleme Avrupa Komitesi’nin 2016’da yaptığı ziyaret sonrası hazırladığı raporun yayımlanmasını engellemeye devam ediyor.
TİHV ve İHD raporunda Kürt sorunu karşısında, din ve inanç özgürlüğü alanında ve daha birçok konuda bir yıl içinde işlenen, yaşam hakkı ihlali dahil, son derece vahim hak ihlallerinin dökümünü okuyunca, yönetimin niteliği apaçık ortaya çıkıyor. Bugün Türkiye’de keyfi bir yönetim var. Yüzyıllardır dünyanın çeşitli yörelerinde yayımlanan siyaset felsefesi kitapları keyfi yönetimi istibdat olarak tanımlarlar. TİHV ve İHD raporu da eksiksiz bir istibdat rejimi manzarasını yansıtıyor.