Hasan Ocak 21 Mart 1995’de İstanbul’da gözaltına alınıp emniyet tarafından “bizde yok” denildiğinde ailesi ve yoldaşları “Hasan Ocak nerede?” sloganıyla bir mücadele başlattı. Hem çalmadık kapı bırakmadılar hem de tutmadık sokak. Bu mücadele tam 58 gün sürdü. Hasan Ocak’ın işkence edilmiş cansız bedeni 15 Mayıs 1995’de kimsesizler mezarlığında bulundu.
O yıllarda İstanbul’da, ama daha çok da Kürt illerinde gözaltına alınıp beyaz Toros araçlara bindirilenlerden bir daha haber alınamıyordu. Hasan Ocak’ın beyaz Toros’a bindirilip bindirilmediği bilinmiyor. Ancak Türkiye’de Ocak gibi gözaltına alınıp kaybedilen 1200’den fazla insan var. Bu insanların nerede oldukları hâlâ bilinmiyor.
Ocak ailesi, Hasan’ın cansız bedenini bulduktan sonra mücadeleyi bırakmadı. Bu kez failleri istiyorlardı. 27 Mayıs 1995’de Galatasaray Meydanı’nda Karakoç ailesi ve bir avuç insan hakları savunucusuyla birlikte oturmaya başladılar. Sonrasında her hafta yeni ailelerin katılımıyla bu mücadele büyüdü ve zorla kaybetme saldırısı büyük oranda durduruldu.
Türkiye’de gözaltı merkezlerinde ve sokakta işkence iddiaları hiçbir zaman son bulmasa da en azından artık zorla kaybetmeler yaşanmıyordu.
Ta ki 2016’ya kadar.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL, insan hakları adına yıllarca büyük bedellerle kazanılan tüm hakları bir gecede yok etti. Zira, hükümetin OHAL’de aldığı ilk karar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini askıya almak oldu. Önce gözaltı merkezlerinde sistematik işkence haberleri gelmeye başladı. Ardından sokaklarda siyah Transporter araçlar görüldü. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun 7 Haziran seçimlerinden sonra tehdit unsuru olarak kullandığı 90’lardaki beyaz Torosların yerini artık siyah Transporterlar almıştı.
İHD Genel Sekreteri Osman İşçi, beyaz Toroslar ve siyah Transporter araçlar arasında doğrudan bir bağ kuruyor: “Şekli bir değişiklik ama mentalite aynı. O dönemdeki beyaz Toroslar için bir yetkili şöyle diyordu; ‘köylerde rahat dolaşabilen bir araç, dikkat çekmiyor.’ Şimdi de bu tür olayların çoğunlukla geceleri yaşandığını düşündüğümüzde siyah olması karanlığa denk gelen bir durum. Buradaki sembolün siyah Transporter olması, elimizde doğrudan bir veri olmasa da bize bir fikir veriyor; bu vakaları yapanlar aşağı yukarı aynı yolu izliyor ve aynı grup profilinden geliyorlar.”
JİTEM’E BENZER BİR GRUP
Kayıplar konusunda yakın zamanda bir rapor hazırlayan Hak İnisiyatifi’nden Fatma Bostan Ünsal da “aynı gruplara” işaret ediyor. 2016’dan bu yana kaçırılan kişilerin kimler tarafından kaçırıldığı sorusuna şu yanıtı veriyor: “Onu bilmiyoruz, çeşitli spekülasyonlar var. Ancak bu kadar ipucu olduğu halde polis tarafından bulunamaması nedeniyle artık spekülasyonun ötesine geçiyor. Daha önce kaçırılmış, sonrasında gözaltına alınmış veya tutuklanmış insanların ifadelerinden anlıyoruz ki, bir şekilde devlet güçleri yer almış. 90’lardaki JİTEM’e benzer bir gruptan şüpheleniyoruz.”
İHD'nin verilerine göre, 2017 ve 2018 yıllarında toplam 291 kişi tehdit ve ajanlık teklifine maruz kaldı. Farklı siyasi görüşlere sahip bu kişilerden 35'i belirli süreler kaçırılarak bu dayatmalara maruz kaldı. Yine söz konusu yıllarda kaçırılan 4 kişinin akıbeti hâlâ bilinmiyor. İHD yetkilileri, bu kişiler bulunmuş olsalar da veriler güncellenemediği için hâlâ kayıtlarda kayıp olarak geçtiğini belirtiyor. Bu kaçırma ve tehdit vakalarının bir kısmında siyah Transporter araçların kullanıldığı kayıtlara geçen bir diğer bilgi.
Siyah Transporterlara bindirilen kişiler şehir merkezleri dışında ıssız yerlere götürülerek darp ve tehdit ediliyor, ajanlık dayatmasında bulunuluyor. Büyük çoğunluğu gözleri bağlı olarak dolaştırılan bu kişiler daha sonra bir yerlere bırakıldı.
Ancak bırakılmayanlar da oldu.
OHAL’DEN BU YANA 29 KİŞİ KAÇIRILDI
Zorla kaybetme, uluslararası sözleşmelerde şöyle tanımlanıyor: “Devlet görevlilerinin ya da devletin yetkilendirmesi, desteği veya göz yummasıyla hareket eden kişilerin ya da kişi gruplarının gözaltına alma, tutuklama, kaçırma ya da diğer herhangi bir biçimde özgürlükten yoksun bırakması ve bu durumdaki bir kimseyi özgürlükten yoksun bıraktığını reddederek veya kaybedilen kişinin akıbetini ya da nerede olduğunu gizleyerek hukukun koruması dışına çıkarmasıdır.”
Hak İnisiyatifi’nin raporuna göre, 2016’dan bu yana 28 kişi kaçırıldı. HDP Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu’na göre ise bu sayı 29. Gergerlioğlu, yakın zamanda kendisine ulaşan bir kişinin yaşadıklarının Ayten Öztürk, Zabit Kişi ve Mustafa Özgür Gültekin’in anlatımları ile benzerlik taşıdığını belirtiyor. Ancak Gergerlioğlu, kişinin güvenliği için daha fazla detay vermedi.
Hak İnisiyatifi’nin raporuna göre, tespit edilen ilk kaçırma vakasının tarihi 27 Ocak 2016. Sunay Elbas, bu tarihte Ankara CEPA Alışveriş Merkezinin önünden siyah Volkswagen Transporter marka araçla kaçırıldı. Ailesinin başvurularından bir sonuç alınamadı.
MİT’TE OLUŞTURULAN İFADE EMNİYET’TE İMZALATILDI
Rapora göre, 2016 yılında toplamda 3 kişi kaçırıldı. Sunay Elmas dışında eski MİT mensubu Ayhan Oran 1 Kasım 2016'da, Mustafa Özgür Gültekin 21 Aralık 2016'da kaçırıldı.
Gültekin, kaçırılıp işkence gördüğünü açıklayan 3 kişiden birisi. Eski Rekabet Kurumu çalışanı olan Gültekin, Ankara Beştepe'de siyah Transporter ile kaçırıldı. Serbest bırakılmasının ardından yurtdışına çıkan Gültekin, yargılandığı dava dosyasına gönderdiği mektupta, şöyle diyor: "Kaçırıldığım ilk günden Emniyet'e teslim edildiğim son güne kadar işkencelerle, eziyetlerle, tehditlerle, acılarla, korkularla ve çaresizlikle hayatımdan ümidi kesmiş bir şekilde, hiçbir hukuki koruma ve güvenceye sahip olmadan ve temel insani ve hukuki haklarımdan mahrum bırakılarak, tam bir belirsizlik ve mutlak tecrit içinde 121 gün geçirdim.”
Mektubunda, 121 günün sonunda Kurtuluş Parkı’nda bir yere bırakıldığını ve burada TEM polislerince gözaltına alındığını anlatan Gültekin, MİT’te oluşturulan ve kamera karşısında kendisine okutulan ifadenin Emniyet’te yeniden önüne getirildiğini belirtiyor: “Emniyet Terörle Mücadele Şubesinde 13 günlük resmi gözaltı sürecinde MİT’te bana okutulan ifadeler sanki Emniyet’te tarafımdan verilmiş gibi önüme konularak imzalatıldı.”
TUTUKLANMAK İÇİN HÂKİME YALVARDI
Yaşadığı işkenceyi açıklayan bir diğer kişi Zabit Kişi oldu.
Tutuklu bulunduğu Kandıra Cezaevi’nden HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'na bir mektup gönderen Kişi, mektubunda, Kazakistan Havaalanı’nda Türkiye'den gelen ve kendilerini MİT görevlisi olarak tanıtan kişilerce gözaltına alındığını, tarife dışı, kamuflaj desenli üzerinde herhangi bir işaret ve yazı olmayan uçağa bindirildiğini, kafasına çuval geçirilip elleri ve ayakları kelepçelenerek darp edildiğini anlatıyor. Kasıklarına aldığı darbeler nedeniyle cinsel organından günlerce kan gelen Kişi, uçaktan indirildikten sonra Transporter olduğunu tahmin ettiği bir araçla 6 dakikalık yolculuk sonrasında 3 metrekarelik bir konteynıra kapatılıyor ve 108 gün burada tutuluyor. Elektrik, darp, cinsel taciz, tecavüz girişimi, ailesine zarar vermekle tehdit, ölüm tehdidi dahil fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kalan Kişi, konteynerin diğer hücrelerinden işkence sesleri duyduğunu da belirtiyor.
18 Ocak 2019 tarihinde Ankara Adliyesi’nin önüne bırakılıyor. Burada resmi gözaltı işlemi yapılan Kişi için Emniyet tutanaklarında “kendi isteğiyle teslim olduğu” belirtiliyor. Ancak Kişi, Türkiye’deki tüm havaalanları ve gümrük kapıları kontrol edildiğinde giriş kaydı ve video görüntüsünün bulunamayacağını, adli emanette bulunan pasaportunda giriş mührü bulunmadığını, Ankara Adliyesi kamerası ve MOBESE kameraları kontrol edildiğinde kendisinin gelmediğinin ortaya çıkacağını belirtiyor. Adliyeye çıkarıldığında hâkime tutuklanmak istediğini belirten Zabit Kişi, halen Kandıra Cezaevi’nde bulunuyor.
AYTEN ÖZTÜRK 5,5 AY BOYUNCA SİSTEMATİK İŞKENCE GÖRDÜ
DHKP-C yöneticisi olduğu iddiasıyla Lübnan Havaalanı’nda gözaltına alınan Ayten Öztürk, işkenceyi açıklayan üçüncü kişi oldu. Ayten Öztürk, Zabit Kişi, Mustafa Özgür Gültekin ve Ankara Emniyeti’nde Dışişleri Bakanlığı bürokratlarına uygulanan işkence yöntemlerinin benzerlik taşıması dikkat çekiyor.
Ayten Öztürk, yaşadıklarını, yargılandığı davada mahkemeye sunduğu dilekçe ile açıkladı. Buna göre, 13 Mart 2018 tarihinde Lübnan Havaalanında gözaltına alınıp Türkiye'ye getirilen Öztürk, 5,5 ay boyunca sistematik işkence gördü. Nerede tutulduğunu bilmeyen ancak düzenli gelen ayak seslerinden resmi bir yer olduğunu tahmin eden Öztürk, tutulduğu yerde başkaca kişilere de işkence yapıldığını, kapı açılıp kapanma seslerinden 7 hücre olduğunu tahmin ettiğini anlatıyor. Öztürk’ün dilekçesinden bir bölüm şöyle: “…Bir gün işkencehanede gözlerimi açtılar. Hepsi kara giyimli, kar maskeliydi. İçerdi 5-6 kişi vardı. İşkence odası yaklaşık 2,5 x 4 metre genişlikteydi. İçeri girer girmez karşıdaki duvarda iki demir halka vardı. Duvarda kan ve isten lekeler vardı. Odanın bir bölümü iki basamak yükseklikte, bu bölümde bir büro masası, arkasında Atatürk'ün başkomutan kıyafetli resmi, sandalye, sehpa vardı. Sehpanın üzerinde kırbaç, cop, sopa, pense, elektrik verdikleri tabancaya benzer cihaz, iki tane de spot lamba vardı…”
5,5 ay boyunca elektrik, Filistin askısı, suyla boğma (waterbording- CIA’in uyguladığı işkence yöntemi olarak biliniyor), tazyikli su, copla tecavüz girişimi, falaka, ayaklarından başaşağı bağlama gibi sistematik işkence gören Ayten Öztürk, 28 Ağustos 2018 tarihinde gözleri bağlı şekilde bir araca bindirildi. Bir saatlik yolculuktan sonra araçtan indirilip göz bandı ve kelepçeleri açıldı. Onu getirenler hızla uzaklaşırken, karanlıkta birkaç saniye içerisinde yanına Terörle Mücadele Şube polisleri geldi. “İhbar var. Biz seni Ayten diye aldık, ismin Ayten değil mi" diyen polisler tarafından gözaltına alınarak savcılığa sevk edildi ve tutuklandı.
İKİ KİŞİ EMNİYET’TE BULUNDU
Hak İnisiyatifi’nin raporuna göre, söz konusu 3 kişi dışında neler yaşadığını anlatan olmadı. Kendilerinden uzun süre haber alınamayan iki kişi ise Emniyet’te bulundu. 6 Aralık 2017'de siyah Transporter ile kaçırılan Ümit Horzum’un 132 gün sonra gözaltında olduğu öğrenildi. Ortaya çıktığında kaburgalarında kırık ve kulak zarlarında yırtıklar vardı. Horzum, savcılıktan serbest bırakıldıktan sonra yurtdışına çıktı. 16 Kasım 2018’de Ankara’da kaybolan Ahmet Ertürk’ten 8 Ocak 2019 tarihinde haber alınabildi. Ertürk, 4 gündür gözaltındaydı.
Diğer kaçırılan kişiler ise yaşadıklarını anlatmadı. Hak İnisiyatifi’ne göre, bu kişilerin akıbetleri hakkında sağlıklı bilgiye ulaşacak kaynaklar mevcut değil. Bir kısmının bir süre sonra yeniden ‘ortaya çıktıkları’, bazılarının yurtdışına yerleştikleri, bazılarının tutuklandığı belirtiliyor. Bazı kişiler görüşme taleplerini kabul etmedi. Hak İnisiyatifi, bunu hala tehdit altında olmalarına bağlıyor.
9 KİŞİ SİYAH TRANSPORTER İLE KAÇIRILDI
Hak İnisiyatifi’nin raporuna göre, 2016 yılında 3, 2017 yılında 14, 2018 yılında 5 ve 2019 yılında 6 kişi kaçırıldı. Toplam 28 kaçırma vakasından 16'sı Ankara’da yaşandı. 9 kişinin siyah Transporter ile kaçırıldığı biliniyor. 26 kişi Gülen cemaati ile ilişkilendirilirken, Ayten Öztürk DHKP-C’yle, Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde kaybolan Hıdır Çelik ise PKK ile ilişkilendiriliyor.
6 KİŞİ HÂLÂ KAYIP
2016-2018 yıllarında kaçırılan kişilerin tamamının ortaya çıktıkları tahmin edilirken, 2019 yılı Şubat ayında kaçırılan 6 kişiden hâlâ haber yok. Yakın tarihlerde kaçırılan kişilerle ilgili ailelerinin yaptığı tüm başvurular sonuçsuz kaldı. Aileleri, şimdi kapı kapı gezerek eşlerini arıyor. Emniyet-Adliye-Meclis arasında mekik dokuyan aileler, geçtiğimiz günlerde İHD Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyerek, kamuoyuna duyarlılık çağrısı yaptı.