Suriye ve Anadolu tarih boyunca birbirlerinin uzvu olan iki komşu bölge. Herhangi birinde yaşanan bir acı diğerinde hissedilmekte. Yakın tarihte yaşananlar da bunu ortaya koydu.
Bölgede yaşanan gelişmeler de küresel dengelerin, tarihi, mezhepsel ve dini fay hatlarının etkisi gözardı edilemeyecek kadar büyük olsa da, iki ülkedeki liderlerin rolü de yadsınamaz.
Beşar Esed, babası Hafız Esed'in ölümünün ardından 2000 yılında Suriye devlet başkanı olarak göreve basladı. Tayyip Erdoğan ise 2001 yılında 'kardeşleriyle' birlikte AKP'yi kurdu. 2002 yılında partisi tek başına iktidar oldu. 2003 yılında ise Başbakan oldu.
Beşar Esed'in aslen doktor olması, Batı'da eğitim almış olması ve önceki kamu görevlerinde yolsuzlukla mücadele gibi işlerde çalışmış olması gibi nedenler Beşar Esed hakkında iç ve dış kamuoyunda olumlu beklentiler doğdu.
Babasına göre daha yumuşak bir profil çizen Beşar Esed Batı'ya entegre olma konusunda da daha istekli olduğunu ortaya koydu.
Aynı dönemde Erdoğan liderliğindeki AKP de, AB uyum paketleri çerçevesinde ülke demokrasisi için hayati reformlar gerçekleştirdi. Erdoğan da bu dönemde Batı'yla uyumlu, demokrat ve ılımlı muhafazakar bir profil çizerek Milli Görüş gömleğini çıkardığını ilan etti.
2011 yılı her iki lider için de dönüm noktası oldu. Arap Baharı rüzgarıyla Suriye'de başlayan olaylar, Esed'in sert ve acımasız cevabıyla kısa sürede iç savaşa dönüştü. Başlangıçta devrime katılma konusunda çok istekli olmayan Suriye halkı rejimin provokatif hamleleri ve Batılı güçlerin gerektiğinde askeri müdahale vaad eden tutumları nedeniyle Esed'e karşı savaş açmaya zorlandı. Beşar Esed'in liderliğindeki rejim güçlerinin cevapları ise silahsız muhalefete karşı aşırı güç kullanarak ve tutuklu olan siyasi radikalleri salarak, Batı kamuoyunu muhalif hareketin radikal ve terörist olduğuna ikna ederek kendisinin tek makul seçenek olduğunu kabul ettirmekti. Gelinen nokta Esed rejiminin başarılı olduğunu gösteriyor.
Öte yandan aynı dönemde 2011 yılındaki seçimlerin ardından ustalık dönemini ilan eden Erdoğan da sürekli olarak otoriterleşmeye başladı. Gelinen noktada Esed'den daha fazla güce sahip bir diktatör oldu.
İki lider de yeni ABD Başkanı Donald Trump'tan ümitli.
Bu iki liderin farkları ise fahri doktorası olmasa da Beşar Esed'in gerçek bir üniversite diplomasına sahip olması.
Diğer bir önemli farklılık ise Beşar Esed'in neredeyse altı yıldır savaştığı teröristlere ve muhaliflere af vaad ederken, Erdoğan'ın eline silah almamış ve demokratik muhalefet etmekten başka bir şey yapmamış insanlara hiçbir hak tanımaması.
İki lider arasındaki karşılaştırmayı daha anlamlı kılan ise Suriye iç Savaşında aslında iki eski 'kardeş' olan Erdoğan ve Esed'in savaşmış olması. Erdoğan, kardeş ilan ettiği herkese yaptığı gibi, ilk fırsatta Esed'e de savaş açtı. Ancak Esed şimdilik kazanmış gibi duruyor. Esed bu sıralar Halep'te zaferini ilan ederken, Erdoğan ise yeni savaşlar ve seferberlikler ilan etmekte.
Esed'in muhalefete orantısız güç uygulayarak radikalleştirme ve iç savaş çıkartarak muhalefetin potansiyelini eritme stratejisinin başarısı Erdoğan ve danışmanlarının da dikkatini çekmiş olmalı. Erdoğan hasmının stratejisinden faydalanmak istiyor. Ancak Türkiye'deki muhalefetin tepkisi Suriye'dekinden çok farklı oldu. Hizmet Hareketi, AKP'nin 2013 yılından bu yana yürüttüğü cadı avı ve provokatif saldırıları karşısında asla silahli mücadeleye ya da radikalleşmeye tevessül etmedi. 15 Temmuz'dan bu yana Harekete ve diğer muhalefete karşı yürütülen soykırım ayarındaki kampanya bile muhalefette söylem ve tutum değişikliğine neden olmadı. Bu nedenle Erdoğan şimdilik ülkesinde iç savaş çıkartarak 300.000 kişi öldürme fırsatı bulamadı.
Ancak Türkiye'deki muhalefetin diğer büyük unsuru olan Kürt halkı PKK terörü nedeniyle Erdoğan'ın iç savaş çıkarma stratejisine karşı en zayıf oyuncu. Son günlerde yaşanan olaylar Erdoğan'ın Kürtler'e oynadığını açıkça ortaya koyuyor. Önceki terör saldırılarının aksine Beşiktaş'taki saldırının hükümet mensupları, havuz medyası ve Erdoğan tarafından milliyetçi söylemle savaş kampanyasına dönüştürülmesi, Erdoğan'ın milli seferberlik ilan etmesi de bunu gösteriyor.
Ne yazık ki, Türkiye iç savaşa hiç olmadığı kadar yakın. Hükümet terörle mücadele etmek yerine Kürt halkını provoke edecek adımlar atıyor. Diğer tarafta ise askeri darbe önlediğini sanan bir grup var. Ancak daha da önemlisi yıllardır Hükümet tarafından ülkeye girmesine göz yumulan belki de desteklenen teröristler/militanlar.
Afganistan'da yetişen teröristler Irak'ta iç savaş çıkardı. Irak'ta yetişenler ise Suriye'de...
Suriye'de yetişen teröristlerin ya da militanların önemli bir kısmı da Türkiye'de veya Türkiye'ye kolayca giriş yapabilecek konumda.
Samanyoluhaber.com