Davalar ya da alınan ihraç kararları nedeniyle Türkiye'yi terk etmek zorunda kalan eğitimciler farklı ülkelerde, zor şartlar altında hayatlarına devam ediyor. Üniversiteler ya da diğer eğitim kurumlarında kadro bulamayan eğitimcilerin bazıları çocuk bakıcılığı, garsonluk, inşaat işçiliği yapıyor.
2016'da Güneydoğu illerinde yapılan askeri operasyonlardaki insan hakkı ihlallerine dikkat çekmek için Barış Bildirisi'ne imza atan bin 128 akademisyene soruşturma açılmıştı. Birçoğu işinden çıkarılırken, 536'sı hakkında "terör örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla dava açıldı.
15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından çıkarılan KHK'larla görevlerinden ihraç edilen toplam akademisyen sayısı altı binden fazla. KHK ile ihraç edilen öğretmenlerin sayısıysa 30 bini aşkın.
Dava, soruşturma ve ihraçlarla işsiz kalan yüzlerce eğitimci Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldı.
"Geçinmek için çocuk bakıcılığı yapıyorum"
30 yaşındaki K.İ. de o isimlerden biri. ODTÜ Felsefe Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışırken barış bildirisine imza atmış ve hakkında dava açılmış. Pasaportu iptal olur çekincesiyle doktorasını yapmak üzere Paris'e gitmiş.
K.İ., doktora öğrencisi olduğu için bin 400 euro maaş alıyor. Akademisyen, bu parayla geçinmenin imkansız olduğunu söylüyor. Paris'teki 16 metrekarelik dairesi için Ankara'da ödediği kiranın yaklaşık 10 katını ödüyor. Üstelik yaşadığı ev çok eski ve rutubetli. Bu da akademisyenin astım hastalığını tetikliyor.
Akademisyen biraz daha fazla para kazanmak için çocuk bakıcılığı yapıyor. "En son ne zaman bir restoranda yemek yedim hatırlamıyorum" diyen K.İ., akşam saatlerinde çocuk bakıcılığı yaptığında saatte 10 euro kazanıyor. Gündüz saatlerinde çocuğun altını değiştirmek ya da yıkamak zorunda olduğunda saatlik ücreti 13 euroya çıkıyor. "ODTÜ'deki hayatımdan sonra ilginç bir tecrübe oldu benim için" diyor akademisyen. Orman içindeki eski okulunu ve dostlarıyla yaptığı sohbetlerin özlemini çektiğini söylüyor.
İnşaat işçiliği, bahçıvanlık, gazete dağıtımı
KHK ile atıldıktan sonra Fransa'ya yerleşen eğitimciler arasında Şanlıurfa Eğitim-Sen eşbaşkanı, sınıf öğretmeni Leyla Topçu Seçici ve eşi de var.
30 yaşındaki Leyla Topçu Seçici'nin aynı yaştaki sınıf öğretmeni eşi Kadri Topçu Fransa'daki üç yıllık hayatında çeşitli işler yapmak zorunda kalmış. Zor şartlar altında hayatlarını devam ettiren Topçu'nun yaptığı işler arasında yol inşaatı işçiliği ve gazete dağıtımcılığı var. Şu sıralardaysa bahçıvanlık yaparak ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyor.
5 yaşında Nujin isimli bir de kız çocukları olan çiftin tek dileği ülkelerine geri dönebilmek. Her sabah bir umutla Türkiye gündemine dair haberleri takip ettiklerini ancak ülkedeki gidişatın düzelmediğini görerek umutlarını ertelediklerini söylüyorlar.
Avrupa'daki bürokrasi de akademisyenlerin belini büküyor
Bildiriyi imzaladıktan sonra hakkında açılan davada 15 ay hapis cezası alan, Galatasaray Üniversitesi'ndeki görevinden istifa edip Paris'e yerleşen bir başka eğitimci de Doç. Buket Türkmen. Şimdilerde İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde çalışan Türkmen de, iş bulamayan pek çok eğitimcinin Avrupa'nın çeşitli kentlerinde garsonluk ya da işçilik yaptığını teyit ediyor.
Türkmen, çalışan akademisyenlerin iş bulamayanlara yardımcı olduğunu, aralarında bir dayanışma fonu oluşturduklarını da anlatıyor.
Ancak Türkmen'in durumu da diğer akademisyenler gibi belirsiz. Üniversitelerde kontratlı iş bulmanın zorluğuna dikkati çeken 48 yaşındaki sosyolog, eylül ayında sona erecek kontratı için şimdiden stres yaşıyor. "Nerede olacağım, iş bulup bulamayacağım belirsiz. Uykusuz geceler geçiriyorum" diyen Türkmen, işsiz kalmamak adına Fransa'da devlet memurluğu için dahi başvuruda bulunmuş.
Türkmen'e göre yurt dışında olmanın belki de en zor yanı bürokrasinin ağır işliyor olması. Zira eğitimcilerin çoğu sağlık hakkı olmadan yaşıyor. Tedavi olması gerektiğindeyse para ödeyemiyor.
"Türkiye'ye dönmek istemiyorum"
42 yaşındaki siyaset bilimci Çetin Gürer ise akademik kariyerine Almanya'nın Bremen kentinde devam ediyor. Kentin üniversitesinde ders veren Gürer eğitimcilerin, dava ve KHK'larla ülkeden sürülmesinin ardından Türkiye'de akademinin içinin boşaltıldığını savunuyor.
Yargılanmasına hala devam edilen Gürer şu yorumu yapıyor: "Türkiye'de akademi diye bir kurum kalmadı. Sürülen akademisyenlerin yerine yandaş hocalar getirildi. Kimin kimi ne zaman ihbar edeceği belli değil. Özellikle öğrenciler bu durumdan çok rahatsız. Bu korku iklimi beraberinde oto sansürü de getiriyor."
Eşiyle birlikte tüm hayat planlarını Türkiye'de yaşamaya dair yaptıklarını fakat hem imza hem de darbe girişimiyle her şeyin değiştiğini söyleyen akademisyen, uzun bir süre ülkesine dönmek istemiyor. Zira akademisyen, hakkında fişleme yapılıp yapılmadığı konusunda şüpheler taşıyor.