Twitter hesabında yakınları tarafından cezaevindeki 382. gün diye paylaşılan mektupta Soncan, “Ben mi? Ben hapishanede özgürlüğü bekliyor, beklerken sözcükleri yan yana dizerek düşsel evler kuruyor, kurunca da başımı koğuştaki yastık yerine bu evlerdeki kuş tüyü mutluluklara koyuyorum.” diyor.
“Şimdi sizin şehrinizde; yıldızlar göz kırpıyordur pencere camındaki yansımanıza ve bu ışıl ışıl göz kırpışların naif aydınlığı; evinizin içinde salkım saçak geziniyordur. Şimdi sizin şehrinizde; mutfaktaki tabak takırtıları ve çatal bıçak şıngırtıları, yemek masasına doğru aile fertleriyle yan yana yürüyor, yine sizinle birlikte masanın etrafına tespih taneleri gibi diziliyor, tespihin imamesi baba da başköşeye konuluyordur. İştahlı, ritmik ağız hareketleri, havada uçuşan ‘afiyet olsun’ ve ‘eline sağlık’larla kolkola girip, yemek kokularının üzerinde dolaşıyordur.
Şimdi sizin şehrinizde; televizyon sesi, çekirdek çıtlamalarına, oradan çay bardağının dibine ve kenarlarına çarpa çarpa tiz perdeden şarkılar söyleyen çay kaşığını, en sonunda da sıcacık, tavşan kanı kahkalarınıza sokulup kulaklarınızın kıvrımlarına yaslanıyordur. Şimdi sizin şehrinizde. sağ baştan esnemeye başlıyorsunuzdur da, ağzını en çok açan yatağa en önce giriyordur ve üzerine ‘Allah rahatlık versin’ler örtüyordur.
Ben mi? Ben hapishanede özgürlüğü bekliyor,beklerken sözcükleri yan yana dizerek düşsel evler kuruyor, kurunca da başımı koğuştaki yastık yerine bu evlerdeki kuş tüyü mutluluklara koyuyorum.”