Üç abdestel bir namaz
SAFVET SENİH
Şehirden 60 kilometre uzaktaki köyümüzde, dayılarından kalan kitaplıktan çok küçük yaşlarımda Andersen Masalları gibi masallar, hikayeler hatta romanlar okumuştum. Büyük dayım Balıkesir-Savaştepe Köy Enstitüsü mezunu idi.
Zamanla ilk öğretim müfettişi oldu. Milliyet-Cumhuriyet gazetelerini okur, Varlık yayınlarını takip ederdi. Küçük dayım da Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde okuyordu. Ben İzmir İmam-Hatip Lisesinde okurken trenle Uşak’a kadar gelir, birkaç akşam büyük dayımda kalır, oradan Gediz üzerinden köyümüzde giderdim.
Bir akşam dayımın evine yakın olan mahalle mescidine gittim. İmam yoktu. Sonradan müezzin olduğunu öğrendiğim birisi İmamın cübbesini giyip bana kâmet getirmemi söyledi.
Namazın duasını yaptıktan sonra da aşir okumamı istedi. Okudum ama, “Benim bunları yapabileceğimi nereden biliyordu?” diye düşünürken, “Ben, seni İzmir’de Mustafa Birlik Ağabeyin evinde bir akşam Risale-i Nur dersinde görmüştüm” dedi. Ahbap olduk. Öbür gün beni tanıdıklarıyla tanıştırdı. Çok girişken birisiydi.
Hatta Risaleleri ilk tanıdığı günlerde Büyük Sözleri alıp Valiye çıkmış, “Vali Bey, ben müezzinim doğruyu yanlışı ve kanunları pek bilmiyorum, elime bu kitap geçti, ama tereddütteyim. Acaba siz bir okuyup, bana okuyup-okumayacağıma dair bir tavsiyede bulunur musunuz?” deyip Valiye uzatmış.
O da Said Nursi ismini görünce “Defol buradan!” diye kovmuş. “Bunu niye yaptınız?” diye sordum. “Alsın, okusun, tanısın” diye gittim ama adam daha okumadan reddetti.” dedi. “Su işlerine yeni bir Baş Mühendis gelmiş, haydi ziyaretine gidelim.” dedi. Ben biraz çekingenim. “Ağabey onu tanıyor muydunuz?” dedim. “Nerden tanıyacağım… Hoş geldine gidip tanışacağız.” dedi. Pek bana göre bir iş değildi ama bu girişgenliği hoşuma gitti…
“Haydi gidelim bakalım.” dedim. Oraya vardık. Henüz daha gelip vazifeye başlamamış. Oradan birisi “Niçin gelmiştiniz?” dedi. O da “Ben müezzinim, memleketimize hizmet için gelmiş bir memura hoş geldiniz deyip tanışmak istemiştim” dedi.
Onun bu fıtrî hali onun da hoşuna gitmiş olacak ki, “Ben de mühendisim, onun yardımcısıyım. Buyurun tanışalım, bir çayımızı içiniz… Sonra onunla da tanışırsınız” dedi. Oturduk… Çay içerken dinî bir sohbet havası oluştu. Bunda bizimkinin müezzin oluşunun rolü vardı. Bu ziyaretler bana bir ufuk açtı… Birkaç gün daha kalmaya karar verdim…
Bir akşam dayımlar arkadaşları ile bir yere gideceklermiş. Bana “Sen evde kal, çocuklara göz kulak ol” dediler. Dayımın dört çocuğu var. Arkadaşlarının çocukları da gelince ev dolup taştı. Ben masalcı dede gibi başladım onlara masallar, hikayeler anlatmaya çok hoşlarına gitti.
Biraz sonra ezan okundu ben mescide gitmek istiyorum ama çocuklar yakamı bırakmıyorlar. Dedim ki, “Ben yatsı namazımı cemaatle kılmak istiyorum. Çünkü cemaatle kılmak çok sevap!.. Ya bırakın gideyim veya abdestlerinizi alın burada beraber cemaat yapalım…” “Olur” dediler. Abdest almasını bilenler vardı. Bekledim geldiler. “Bana baka baka kılarsınız” dedim. Sünnetlere başladık.
Biraz sonra birisinin gülmesi tuttu. Sonra hepsi gülmeye başladı. Ben sünneti bitirdim. “Şimdi hepinizin hem namazı hem abdesti bozuldu, haydi bir daha abdest alıp gelin.” dedim. Gittiler. Tekrar namaza durdular bu sefer yine bir gülme krizi başladı. Hemen hepsi gülüyordu. “Olmaz böyle! Haydin tekrar abdest alın gelin!” diye çıkıştım.
İşin ciddiyetini anlayınca üçüncü abdesten sonra artık gülen olmadı. Böylece cemaatle namazı tamamlayabildik. Namazdan sonra da hikayeler, masallar anlatsam da eski neşeleri kalmadı… Neyse geç vakit evlerine gittiler.
Bir sene sonra yine dayıma uğradım. Çocuklarla görüşmek istedim. Demişler ki, “O ağabey üç abdestle bir namaz kıldırıyor. Biz gelemeyeceğiz!..”
Bu bana bir ders oldu. Aslında bunlar çocuk; namazın şuurunda değil. Gülseler bile büyüklerden beklenen bunlardan beklenemez. Zaten yeni namaza alışacaklar, onları böyle çok zor ve onlar tarafından katlanılamaz bir sıkıntıya sokmak hiç doğru değil…
Namazdan da dinden de soğutur. Benim tecrübesizliğim maalesef böyle bir yanlışa sebep olmuştu.
Daha sonra öğretmenliğim sırasında hep bu yanlışımı hatırladım. Bir daha hata yapmayayım diye en haşarı öğrencilere karşı bile hep sabırla, yumuşak davranmaya dikkat ettim.
Annelerin, babaların öğretmen ve eğitimcilerin rehberlik yapanlara bu hususlara çok dikkat etmesi gerekir diye düşünüyorum.