HÜSEYİN ODABAŞI
Burada yakın tarihimizin değişim ve dönüşümlerini ifa eden üç fotoğraftan bahsedeceğim. Bunlar yıkılma ve bozulma fotoğrafları. Her devrin, devletin ve toplumun çöküşünün geçirdiği safha ve bozulmayı ifade etmesi açısından önemli.
Birincisi para fotoğrafı: 17/25 Aralık Operasyonları’ndan sonra Rıza Zerrab’ın cep telefonundan para balyaları ile fotoğrafları çıktı. Zerrab deyip geçemeyiz. Rıza Zerrap, devleti idare edenlerin rüşvet, hırsızlık ve kara paranın kalbi hükmündeydi. Bu çarktan elde ettiği paraların bir kısmını üst üste yığdı ve kendi boyuna varan bu paralarla fotoğrafını çekti. Bu aslında devleti idare edenlerin yolsuzluklarının en açık belgesiydi. Çalarak yolsuzluk yapan idareciler zenginleştikçe milletin şahs-i manevisi hükmündeki devlet fakirleşti. Fakat millet bu ters orantıyı anlayamadı, fark edemedi. İdarecileri zengin olan bir devletin kendisi fakirdir. İdarecileri ve yüksek bürokratları fakir olursa bu da o devletin zengin olduğunu gösterir.
Birleşmiş Milletler raporlarına baktığımızda dahi görülecektir ki; şu an yolsuzluk, hastalık ve açlık daha ileri dünyanın yani insanlığın en büyük sorunudur. Çünkü yolsuzluk, hastalıkları da açlığı da tetikler. Dünya Bankası “kanser” olarak nitelendirdiği yolsuzluğu, kamu gücünün şahsi menfaatler elde etmek amacıyla kötüye kullanılması; Uluslararası Şeffaflık Örgütü ise emanet edilmiş yetkinin özel çıkarlar için kötüye kullanılması olarak tanımlamaktadır.
Aslında daha önce hukuk ve adalet bozulur sonra yolsuzluk artar bu da ekonomiyi mahveder. Adalet sistemi ve Hukuku sağlam milletlerde yolsuzluk ve hırsızlık olmaz. Bu bakımdan yolsuzlukla çöken ekonomiyi düzeltmek isteyenler işe önce yolsuzluğun da önünü alan adaleti düzelterek başlamalılar. Hukuk ve adaletin toplumda gerekli olan desteği bulabilmesi de o milletin düzgün bir ahlaka sahip olmasına bağlıdır. Yoksa o millet, hukuku ve anayasal kuralları gereksiz ve lüzumsuz olarak görebilir. Şüphesiz adalet duygusunu gönüllerde mayalayacak olan ahlakı bir millete kazandırabilmek ise hem kalbe hem da kafaya hitap eden bir eğitim sistemi ile ancak mümkündür.
Yolsuzluk gibi saiklerle ekonominin mahvedilmesi o milletin veya devletin çöküşe geçtiğini gösteren önemli bir evredir. Osmanlı Devleti Karlofça Anlaşması’ndan (1699) sonra aldığı borçları tarih sahnesinden silinene kadar ödeyemedi. Mesela 1854 yılında Kırım Savaşı başlangıcında İngiltere'den 200.000 sterlin borç aldılar. Kur'an -ı Kerim’e göre ise ahlaki zaaf yaşayan münafık tıynetli insanlar, iş başına geldiklerinde ekonomiyi bozarlar: “Yanından ayrılıp gittiğinde (iş başına geçerse) de yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya ekini (ekonomiyi) ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.” (Bakara 205) Bu ayette, “harsı mahvetmeyi” yolsuzluk yapmak şeklinde de anlayabiliriz.
Çalınan paralarla boy boy fotoğraf çekmek ahlaki olarak o toplumda günahla öğünme boyutuna geçildiğini gösterir. Yolsuzluk ve hırsızlığı özendirmenin o toplumda nasıl bir tahribat yapacağını kestirmek gerçekten zordur. Barajların duvarları patlasa ve bir millet şehirleriyle beraber sular altında kalsa hırsızlığı ve yolsuzluğu özendirmenin o millete vereceği zarardan daha fazla zarar vermez.
İkincisi zinanın fotoğraf: Sedat Peker'in ifşasıyla ortaya çıkan bir fotoğraf beni şok etti. Dindar diye bilinen bir kesimden makam sahibi bir şahıs zina ettiği kadının fotoğrafını çektirmiş. Bu tür işlenen suçları insanlar, saklama ihtiyacı duyarlar. Utanırlar. Fotoğrafını çekip öğünmezler. Bu zıvanadan çıkmışlık bu ahlak ve kural tanımazlık pes doğrusu!
İmam-ı Gazali’ye göre küçük günahları alenen işlemek teşvik anlamı taşıdığından dolayı o günahı büyük günah yapar. Fakat burada zaten büyük bir günah olan zinayı bu derece teşvik etmenin ve özendirmenin ne kadar büyük bir cinayet olduğunu hayal etmek mümkün değildir. Bu ahlaksız fotoğraf, namus ve haysiyet noktasında nerelere kadar gerilediğimizi gösterdi. Çok eskiden İran’da var olan Mezdek dönemindeki ibahiyeci anlayış yeniden hortladı sanki. Komünizmin kural tanımaz habis ruhu Türk insanını esir aldı. Ben bu resme diyecek bir laf bulamıyorum. Bu bir yıkılışın ve çöküşün fotoğrafıdır. Sekiz asır hem Alem- i İslam’a hem de batı dünyasında ilimde rehberlik yapmış olan Endülüs Emevi’nin son devresinde Granada Sarayı’nda açık saçık kadın freskleri vardı. Çünkü kadın zaafı, bütün medeniyetleri yutan bir kara deliktir.
Sıra cinayetle öğünme fotoğrafının çekilmesine geldi: Zaten fail- i meçhuller bahçesi olan ülkemizde cinayetlerle video veya fotoğraf çektirme an meselesidir. İş bu kerteye gelip dayandı. Felakete ramak kaldı. İnsanların acımasızca birbirlerini boğazlayacağı hezeyanlı günlere doğru sürüklenip gidiyoruz.
Çünkü Diyanet dahil helal ve haram arasındaki duvarı yıktılar. Bunu da yine dinimizin referansı ile yaptılar(!) Dinin yasaklarını yine dinin kisvesine bürünerek yaptılar. Halbuki zina, hırsızlık ve cinayet sedd-i zeri ile önlem alınması gereken büyük günahlardandır. Bu tür günahları işleyenler yasak ve günah bir iş yaptıklarını bildiklerinden saklanma ihtiyacı duyarlardı. Alenen bu işler ayyuka çıkmazdı. Fakat kalbi kararmış din adamlarının verdiği zina hırsızlık ve cinayet fetvaları bu tür günahları aleni hale getirdi. Sanki bu sahte fetvalar, vicdanların çanına ot tıkadı. Günahtan arta kalan pişmanlık tortusunu da yakıp kül etti. Halbuki günah fiillerden sonra kalan pişmanlık tortusu ile insanlar belki tövbe edeceklerdi. Çünkü Efendimizin (sav) bir hadisine göre tövbe zatında kalben duyulan bir pişmanlıktır, nedamettir.
Fetvaların birinde Hayrettin Karaman: “yolsuzluk hırsızlık gibi değildir” dedi. Yolsuzluğun önündeki dini, vicdani ve ahlaki duvarı da yıktı. İran etkisiyle muta bizde de caizdir fetvası veren sahte hocalardan dolayı zinanın önü açıldı. Hatta öyle ki bu aşağılık fiili işleyenler bu durumlarını fotoğrafını çekmekte bir beis görmediler. Dini eğitim veren okullarda suistimallerin ardı arkası kesilmedi. İş “küçüğün rızasına” bağlandı (Bekir Bozdağ). “Bir kereden bir şey olmaz” diyen Aile Bakanı ne insanlığından ne de kadınlığından utandı.
Hayrettin Karaman bir yazısında devletin bekası için cinayete ve toplu imhalara fetva verdi (internethaber, 2013) Şu an cinayetler henüz fail- i meçhuller seviyesinde. Öldürdükleri insanlarla fotoğraf çekme seviyesine gelmedik. Fakat “falancaları bizzat ben yok ettim ne de iyi yaptım” diyerek fotoğraf çekilecek günler yakındır. Bu tür videolar hortlarsa hiç şaşırmayın. 15 Temmuz’da vicdanlarda muhkem bir sur gibi örülü bulunan cinayet duvarları da çatladı. Çünkü orada masum askerlerin kanına girenler boy boy fotoğraf çekip poz verdiler.
Osmanlı Devleti'nde sultanların dahi intihar süsü verilerek öldürülmesi eşkıyalığın geldiği seviyeyi gösteriyordu. Cinayetle öğünmek bu işin devlet gücü ile yapıldığını gösterir. Osmanlı Devleti yıkılırken son perdeyi Jön Türklerin aleni cinayetleri ile kapattı. Selçuklunun son dönemlerinde de Hasan Sabbah’ın eliyle pek çok siyasi cinayet işlendi. Hırsızlık, zina ve cinayet birbirini kolaylaştıran günahlardır. Birini işleyen gafilin yolu diğer günahlara daha kolay düşer. Örneğin hırsızlık yapan çaldığı bu parayı kadınlara yedirmesi gayet tabi ki mümkündür. Kadın ve para da cinayetlerin yolunu açar. Cinayet işleyen bir insan için ise zina ve hırsızlık artık günah bile değildir.
İrşat ve tebliğ müessesinin ihmali sonucunda bu tür büyük günahların prim yapabileceğini Peygamberimiz (sav) 14 asır öncesinden haber verdi (Ebu Ya’la ve İbn ı Ebi Dünya):
“Nasıl olacak haliniz? O gün kadınların baş kaldırdığı, sera serpe açılıp saçılarak sokağa döküldüğü, kötülüklerin her tarafa yayıldığı ve hakkı ifadenin terkedildiği gün?
-Bunlar olacak mı Ya Resulullah!
-Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki daha şiddetlisi olacak.
-Bütün kötülükleri iyi ve bütün iyilikleri kötü gördüğünüz gün haliniz nice olacak?
-Bu da olacak mı Ya Resulullah?
-Daha şiddetlisi olacak.
-Bundan daha şiddetlisi de nedir Ya Resulullah?
-Münkerat karşısında susup ve bizzat onu teşvik ettiğiniz gün vay halinize!
-Bu da mı olacak Ya Resulallah?
Evet. Ondan daha şiddetlisi olacak. Ve tam bu esnada Allah Resulü (sav) Allah’a kasem ederek O’ndan şu sözü nakletti:
“Celalime yemin olsun ki bu duruma gelmiş bir cemiyetin içine çağlayanlar gibi fitneler salıvereceğim...”(Heysemi, Mecmeu’z Zevaüd, 2/280,281)
Fitne tabiri cinayet işlemeyi de kapsayan büyük kargaşa anlamına gelir. Halbuki öyle “fitneler vardır ki adam öldürmekten daha beterdir.” (Bakara, 191)
Allah bütün fitnelerden bizleri muhafaza buyursun. Âmin!