Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Uhud Savaşı ve Bu Süreç
Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Nice peygamberler gelip geçti ki, onlarla beraber, kendisini ALLAH’a adamış bir çok Rabbânîler savaştı. Onlar Allah yolunda başlarına gelen zorluklar sebebiyle asla yılmadılar, zayıflık göstermediler, düşmanlarına boyun eğmediler. Allah böyle sabırlı insanları sever. Evet onların bu durumda dedikleri sadece şu oldu: ‘Ey bizim Kerim Rabbimiz, günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı affet! Ayaklarımızı hak yolda sabit kıl ve kâfirler güruhuna karşı bize yardım eyle.’ Allah da onlara hem dünya mükâfaatını, hem de o güzelim âhiret mükafaatını verdi. Allah elbette Muhsinleri, hep iyi davrananları sever. (3/146/148) Allah size yaptığı yardım vaadini (Bedir Savaşında) gerçekleştirdi: Onun izniyle o düşmanlarınızı kırıp geçiriyordunuz. Allah’ın size arzuladığınız galibiyeti göstermesine kadar, böylece bu vaad yerine geldi. Ama sonra siz isyan ettiniz, verilen emir hakkında çekiştiniz, yılgınlık gösterdiniz. O esnada kiminiz dünya menfâatini istiyordu, kiminiz âhiret mükâfatını. Sonra Allah sizi denemek için, onlara karşı size verdiği desteği geri çekti, bozguna uğradınız. Bununla beraber sizin kusurlarınızı bağışladı da! ZATEN ALLAH MÜMİNLERE BOL LÜTUF VE İNAYET SAHİBİDİR. (Uhud Savaşında, okçuların Hz. Peygamber Aleyhisselamın talimatını unutarak yerlerinden ayrılmalarındaki hataya işaret edilmektedir.) O vakit siz savaş meydanından hızla uzaklaşıyor. Dönüp hiç kimseye bakmıyordunuz. Peygamber ise peşinizden sizi çağırıp duruyordu. Bunun üzerine Allah, keder üzerine keder vererek sizi cezalandırdı. Allah’ın sizi affetmesi, ne elinizden gidene, ne de başınızdan gelen felakete esef etmemeniz içindir. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Sonra o kederin peşinden üzerinize bir GÜVEN DUYGUSU İNDİRDİ. Sizden bir kısmını bürüyen tatlı bir uyku hâli verdi. Bir kısmınız ise can derdine düşmüş, Allah hakkında Câhiliye devrindekine benzer, gerçek dışı şeyler düşünüyorlar: ‘Bu işin kararlaştırılmasında bizim yetkimiz mi var? Ne gezer?’ diye söyleniyorlardı. De ki, ‘Bütün yetki ve karar Allah’ındır.’ Onlar aslında içlerinde, sana karşı açığa vuramadıkları birşeyler saklıyor ve kendi aralarında: ‘Bu emir ve komuta işinde bir payımız olsaydı, şimdi burada olmaz, öldürülmezdik’ diyorlardı. De ki: Siz evlerinizde dahi olsaydınız haklarında ölüm takdir edilenler, mutlaka düşüp ölecekleri yerlere doğru çıkacaklardı. Allah, sizin içinizde olanı sınamak ve kalblerinizi her türlü vesveseden ve kirden arındırıp pırıl pırıl yapmak içindir ki, bunu başımıza getirdi. Allah sinelerin özünü dahi bilir (Bazı münafıklar, müminlerle birlikte savaşa katıldıklarına pişman olmuşlardı. Aralarında konuşurken: ‘Yönetimde rolümüz olsaydı, fikrimizle hareket edilseydi, böyle perişan olmaz bu kadar ölü vermezdik’ diyorlardı. Böylece Peygamber Efendimizi (S.A.S.) itham ediyor, müminlerin de mâneviyatlarını bozuyorlardı.) İki ordunun karşılaştığı gün içinizden arkasına dönüp kaçanlar var ya. İşte onları, işlemiş oldukları bir takım hataları sebebiyle şeytan kaydırmak istemişti. Allah yine de onları affetti. Çünkü Allah gafurdur, halîmdir (çok affedici ve müsamahalıdır.)” (Âl-i İmran, 3/149/155)
Âl-i İmran Suresinin 146-147 ve 148. âyetlerinden anlıyoruz ki: Peygamberlerin ve çevresindekilerin adanmış Rabbâniler mücâhedelerinde, yılgınlık, bıkkınlık, zaaf göstermiyorlar, asla düşmanlarına boyun eğmiyorlar. Allah’ın sevdiği bu insanlar duaya sarılıp hep “Ey Kerim Rabbimiz! Günahlarımızı, işlerimizdeki aşırılıkları affet! Ayaklarımızı hok yolunda sabit kıl, kaydırma, bize düşman olanlara karşı yardım eyle’ diyorlar… Demek ki, bu süreçte de bize düşen bu…
Âl-i İmran Suresinin 149-150-151-152-153-154 ve 155 âyetlerinde de Uhud Savaşındaki sıkıntıları anlatıyor. Önce bu surenin 123-124 ve 125 âyetlerinde geçtiği üzere Bedir Savaşındaki İlahî ve semâvî inayetlere dikkati çekiliyor. Sonra Uhud Savaşında bir imtihan için, Bedir’deki desteğin geri çekildiğine işaret ediliyor… Zaten hayatın her safhası imtihan… Ama bu tip temhîs ve testler, en büyük imtihan cinsinden… Aynen günümüzde yaşanan sürece benziyor. Bize düşen yukarıdaki ayetlerde geçtiği üzere dua… “Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı affet! Ayaklarımızı hak yolunda sabit kıl, kaydırma… Bize düşman olanlara karşı, yardım eyle!” demeliyiz.
Fitne çıkaranlar olmasına rağmen, arkasına dönüp kaçanlar bulunmasına rağmen yine de Cenab-ı Hak onları affediyor. Çünkü temeli sağlam bir dava… Merkezi tutan aslî rükünlerin sağlamlığı; bazı hatalar sebebiyle şeytanın ayakları kaydırmasına rağmen ilahî rahmet ve inayetin onları kucaklamasına engel değil…
Temeli de karkası da Kitap ve Sünnet üzerine kurulu bu Hizmet-i imaniye ve Kur’aniye de inşaallah affa mazhar olup rahmet ve inayetler ile kucaklanacaktır…Ondandır ki, bu kadar cevir, zulüm ve gadirler, akla hayale gelmez tuzaklara rağmen bütün cihanda Allah’ın izniyle bu Hizmet, dimdik ayakta durarak varlığını devam ettirmektedir.