CHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu, Uludere'de büyük bir insanlık trajedisi yaşandığını söyledi. "Burada, sadece 34 kişi katledilmedi, esasen hukuk katledildi ve katledilmeye devam ediyor." diyen Bekaroğlu, "Eğer bir ülkede bunun gibi olaylar cezasız kalıyorsa, eğer bir ülkede hikmeti hükümetten söz ediliyorsa, böylesine büyük olayların üstü örtülüyorsa, devlet sırrı böylesine hoyratça kullanılıyorsa; o ülkede demokrasinin varlığından söz edemeyiz, insan haklarından söz edemeyiz, o ülke karanlıktan kurtulamaz. Şu anda Türkiye'nin yaşadığı problem budur." şeklinde konuştu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nun 21. birleşimi yoklama yapılmaksızın müşahede ile açıldı. Birleşimi TBMM Başkanvekili Ahmet Aydın yönetiyor. 3 milletvekili gündem dışı konuşma yaptı. Bir TBMM Başkanlığı tezkeresi ve 3 Meclis Araştırması önergesi okunarak bilgiye sunuldu. HDP, 34 sivil vatandaşın hayatını kaybettiği Uludere'deki olayla ilgili Meclis Araştırma Önergesi verdi. TBMM Genel Kurulu'nun gündemine ilişkin HDP Grubunun önerisi kabul edilmedi.
"BUGÜN KÜRT HALKININ HER KESİMİNDE, HER YERDE BU KATLİAMIN ACISI YÜREKLERDE"
HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, dört yıldan beri hakları ve hukukları kendilerine iade edilmemiş 34 insanın ailesi, yakınları ve bir bütün olarak Kürt halkı karşısında ödenmesi gereken bir borç olduğunu söyledi. Bugün Kürt halkının her kesiminde, her yerde bu katliamın acısının yüreklerde olduğunu dile getiren Kürkcü, şöyle devam etti: "Bununla ödeşilmemiştir, bu acı soğumamıştır ve her yeni acıyla birlikte bu acı depreşmektedir. Meclis'in o nedenle bu meseleye el atması acil bir zorunluluktur. Yoksa şimdi yeniden girdiğimiz savaş ve çatışma ikliminde her yeni ölümle birlikte Roboski yarası yeniden kanamakta, herkes yeniden, bir kere daha devlet ile halk arasında artık bir daha ortaklık, barışma olabileceğine dair umutlarını bir kenara bırakmaktadır. Ruhi bir kopuş, her gün asidin demiri kemirdiği gibi, pasın demiri kemirdiği gibi halklarımız arasındaki dokuları kemirmektedir. O nedenle Meclis, belki de belki de şunu yapabilir: Yürütmenin egemenliğinden kendisini kurtarabilirse Kürt halkının önüne hakiki bir tablo koyabilir. 'Gerçek budur, hakikat budur; sizinle yüzleşiyoruz, ödeşiyoruz. Askerin yaptığı, hükûmetin yaptığı bu katliamı biz kabul etmiyoruz.' diyebilir. O zaman, hakikaten bir yeniden ortaklık kapısı açılabilir. Bu katliamın sorumluluğunun Necdet Özel ve dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan'da olduğuna zerre kadar şüphe yoktur. Çünkü zaten Genelkurmay Başkanlığı katliamın ardından yayınladığı bildiriyle, kendilerinin bu katliamı sınır ötesi harekât yetkisine dayanarak yaptıklarını söylemiştir. Buradaki yanlış, sınır ötesi harekât yetkisinin kendilerinde olmadığıdır; doğrusu, sınır ötesi harekât yetkisinin hükûmette olduğudur. Hükûmet adına vur emri yetkisinin angajman kuralları dolayısıyla Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından kullanıldığı da apaçık bir hakikattir. Bu iki yetkili bu katliama karar vermişlerdir. Şimdi bu katliamla ama bütün Türkiye ödeşmek zorunda kalmaktadır asıl failler ödeşmedikleri için."
"SİZİN 'KÜRDİSTAN DEVRİMCİSİ' DEDİĞİNİZ, TERÖRİSTLERDİR"
Söz alan AK Parti Grup Başkanvekili Naci Bostancı ise şunları söyledi: "Uludere'de yaşanan hadise talihsiz bir hadisedir. Ben Şırnak'a da gittim, orada o acıyı çeken insanlarla da kucaklaştım. O dönemde yaşanan bu acıya bütün millet sahip çıktı. Buradaki diskurda, söylemde ifade edildiği gibi Kürt halkının, Kürt halkının acısı demek doğru bir tavır değil, insanlığın acısıdır. Nerede bir mazlumiyet varsa insanlığın acısıdır. Sürekli acıları etnik bir hapishaneye sokmaya çalışmak iyi bir dil değil, barışçı bir dil değil. Yaşanan bu tür dramatik olaylarla ilgili elimizde hiçbir delil, ispat olmaksızın illiyet bağları kurmak ve bir tür siyasal hesap duygusuyla Recep Tayyip Erdoğan'la bağlantılı filan gibi laflar etmek, doğru değildir. Eğer barış talep ediyorsanız, bu siyasal dil, bir barış dili değildir. Öte yandan, 'Kürdistan devrimcileri ile Kürt halkı arasında bir fark yok.' ne demek! Kürt halkı kim? Sadece orada oturan insanların oylarını oraya getiren insanlar değil ki. Aynı zamanda Kürt halkı, burada çok farklı partilerden insanlara oy veren insanlar. Sizin 'Kürdistan devrimcisi' dediğiniz teröristlerdir ve o teröristler barikatların arkasına geçtikleri için o insanlar acı çekiyor, oraları terk etmek durumunda kalıyor ve onlara bu acıyı yaşatan teröristleri görün."
"HUKUK OLMAZSA O ÜLKE KARANLIKTAN KURTULAMAZ"
CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en trajik konularından birinin 19'u çocuk olmak üzere 34 insanın öldüğü Uludere olayı olduğunu ifade etti. "Bu insanların niye öldüğü, bu ölümlerin sorumlularının kim olduğu maalesef bilinmiyor." diyen Bekaroğlu, "Cumhuriyet tarihinde benzer onlarca olay gibi bu olayın da üstü örtüldü, gerçek olan bu. Kaza mı, ihmal mi? İşte, bu kafilenin içinde bulunan insanların terörist olduğu mu sanıldı? TSK bunu nasıl ayıramadı? Bütün bu sorular havada duruyor. Çünkü hem yargı sürecinde hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin -sanıyorum- İnsan Hakları Komisyonunun alt komisyonunda bu dava açılmadı. Bildiğiniz gibi, ilk dava Diyarbakır'da, Şırnak'ta, daha sonra askerî mahkemeye havale edildi konu, askerî mahkemeler de yine bildiğiniz gibi takipsizlik kararı verdiler. Meclis komisyonu da hiçbir üst düzey yani o günden sorumlu olan insanların ifadesine ya da görüşüne başvurmadan karar verdi ve olayın üstü örtüldü. Aslında burada büyük bir insanlık trajedisi üzerinde konuşuyoruz ama esas sorun hukuktur. Burada, sadece 34 kişi katledilmedi, esasen hukuk katledildi ve katledilmeye devam ediyor. Eğer bir ülkede bunun gibi olaylar cezasız kalıyorsa, eğer bir ülkede hikmeti hükümetten söz ediliyorsa, böylesine büyük olayların üstü örtülüyorsa, devlet sırrı böylesine hoyratça kullanılıyorsa o ülkede demokrasinin varlığından söz edemeyiz, insan haklarından söz edemeyiz, o ülke karanlıktan kurtulamaz. Şu anda Türkiye'nin yaşadığı problem budur. Hukuk devletinde devlet her şeyi hukuk içinde yapmak zorundadır, terörle mücadeleyi de hukuk içinde yapmak zorundadır, yoksa devletin meşruiyeti tartışılır. İşte, böylesine olayları örterek bu devleti hukuk devleti olmaktan çıkarıyoruz. Eğer hukuk olmazsa, eğer hukuk herkes için geçerli olmazsa, eğer sokaktaki insan kendisine bir haksızlık, bir yanlışlık ulaştığında hakkının kendisine teslim edileceğine inanmazsa, bu inancını kaybederse o ülkede hiçbir şey olmaz, insan haklarından falan söz edemeyiz, demokrasiden falan söz edemeyiz, bunlar yalan olur; ekonomi de olmaz, ticaret de olmaz, hiçbir şey olmaz. Böylesine bir devlette hukukun işlemediği bir yerde kim nasıl yatırım yapacak, nasıl büyüyecek, nasıl gelişecek, bu kadar işsiz insanlara nasıl iş bulacaksınız? Hukuk olmazsa hiçbir şey olmaz ve ülke giderek karanlığa doğru yuvarlanır, kimse kusura bakmasın. Ülkemiz maalesef karanlığa doğru yuvarlanıyor. Bugün ülkemizin bir bölgesinde yaşanan olaylar gerçekten cumhuriyet tarihinde görülmedi." şeklinde konuştu.
"MİT KENDİNİ O GÜNDEN BU ZAMANA KADAR SAKLADI"
CHP Grup Başkanvekili Levent Gök de Uludere olayında adaletin gerçekleşmemesinin yegâne nedeninin olayın çok net olması, her şeyin orta yerde bilinebilir olması olduğunu söyledi. "MİT kendini sakladı ta o günden bu zamana kadar." diyen Gök, şöyle devam etti: "MİT dedi ki 'Benim olayla hiçbir alakam yok. Ben hiç istihbarat bilgisi vermedim.' Askerler dediler ki 'Biz görevimizi yaptık.' Siyasal iktidar kendini gizledi. Ama sonunda, bugün gelinen noktada, MİT'in de, siyasal iktidarın da ve Millî Güvenlik Kurulunun da işin içinde olduğu bir olayı tartışıyoruz. Bu olay, öyle sıradan bir olay değil. Bir kişiye atfen kusur bulunacak bir hadise değil. Devletin tüm üst kademesini ilgilendiren bir olay. 28 Aralık günü Irak'ın öbür tarafına giden 38 yurttaşımız tam beş-altı saat insansız hava araçları tarafından izlendi. Sonunda, bunların, aslında kaçakçı olduğuna karar verildi ama o anda MİT'ten gelen bilgi, içlerinde PKK'nın askerî kanat sorumlusu Bahoz Erdal (Fehman Hüseyin)'in olduğu bilgisi ulaştırıldı askerî yetkililere; denildi ki 'Fehman Hüseyin sınırdan geçecek ve eylemlerde bulunacak.' Kimdir Bahoz Erdal ya da Fehman Hüseyin? PKK'nın silahlı kanadının en üst sorumlusu. Türkiye'de meydana gelen pek çok terör olayının planlayıcısı, azmettiricisi. İşte, böyle duyumlar alınınca karargâhta, Genelkurmay karargâhında, her yerde bütün bunlar değerlendirildi ve hepsi değerlendirildikten sonra bunların kaçakçı oldukları ama içlerinde Fehman Hüseyin'in de olduğu bilgisine o denli güvenildi ki düğmeye basıldı. Dolayısıyla, Uludere olayında operasyon kararı alınırken öldürülen 34 gencimizin ve yaralı olarak kurtulan 4 kişinin kaçakçı olduğu kimliği biliniyordu ama içlerinde de Fehman Hüseyin'in olduğu farz ediliyordu. Bu tablo karşısında harekât emrini verenler, uçaklara bombalama emrini verenler şu kritik kararı aldılar: Peki, biz bu grubu bombalarsak ne olur? Bu grubu bombalar, Fehman Hüseyin de içlerinde ölürse Türkiye kamuoyu bunu meşru görürdü. Siyasal iktidar açısındansa Fehman Hüseyin gibi bir örgüt liderinin yakalanması önemli bir siyasi kazanç sağlayacaktı ve o zaman -işte, kritik nokta buradadır- hava harekâtının onayı Genelkurmay İkinci Başkanınca Genelkurmay Başkanına sunuldu. Peki, Genelkurmay Başkanı o zaman neredeydi? Genelkurmay Başkanı o saatte Ankara'da Millî Güvenlik Kurulu toplantısındaydı. Kendisine telefonla bilgi verildi ve Genelkurmay Başkanından onay alındı değerli arkadaşlarım. Ne zaman alındı? Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sırasında. Yani 28 Aralık 2011 tarihinde yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısında hangi üyeler varsa, zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakan, Millî Güvenlik Kurulunun asker ve sivil yetkilileri bu harekâttan haberdardılar ve her biri ellerini ovuşturarak Fehman Hüseyin'in vurulmasını beklediler."
AK PARTİ: BU KADAR ZAMAN GEÇTİKTEN SONRA BİR KEZ DAHA KOMİSYON KURULMASINI TALEP ETMEK ACILARIN TAZELENMESİ ANLAMINA GELECEKTİR
"Aynı amaçla, tekrar, aradan bu kadar zaman geçtikten sonra bir kez daha komisyon kurulmasını talep etmek bu acıların tazelenmesi anlamına gelecektir." diyen AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ise şunları söyledi: "Uludere'de 34 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan bu olay hepimizi derinden üzmüştür. Gerçekten hiçbir vicdan böyle bir vahameti kabul edemez. O günkü hepimiz -Meclis'te olanlar var- olayı kınamıştık ve bu olayın sorumlularının tespiti için, bulunması ve cezalandırılması için gerekli neyse, herkesin, her kurumun üzerine düşen görevi yapması gerektiği hususunda tüm siyasi partiler bir görüş birliği içerisindeydi. Bu olayın gerçekleşmesinin hemen akabinde yürütme olarak Hükûmet ve ilgili bakanlıklar devreye girerek idari soruşturmaları başlatmıştır. Uludere olayının en önemli sebebi bölgede devam eden terör olaylarıdır. Güvenlik güçlerimiz, terörle mücadele için bölgededir. Bölücü terör örgütünün, sınır ötesini de kullanarak ülkemizin özellikle Güneydoğu Bölgemizdeki sınır illerindeki terörist faaliyetleri olmasa böyle bir harekâta da gerek kalmayacağı hepimizin malumudur. O nedenle, bu olayın birinci sorumlusu PKK ve benzeri terör örgütleridir. Terör bittiğinde bölge huzur ve sükûna kavuşacaktır. PKK'nın hedefi bellidir, otuz yıldan bu yana hem milletimizin tamamını huzursuz etmekte hem de asıl, bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımıza büyük zarar vermekte, onlara âdeta zulmetmektedir. Devletimiz ve güvenlik güçlerimiz ise bölge halkını terörün bu zulmünden kurtarmak için cansiparane mücadele etmektedir. Bu mücadeleyi yaparken şehitler verilmektedir." CİHAN