Rotahber genel yayın yönetmeni Ünal Tanık, bir televizyon kanalında kendisi ve haber sitesi hakkında asılsız iddialarda bulunan Cem Küçük ve Ersoy Dede'ye köşesinden videolu cevap verdi.
17 Aralık sonrası katıldığı programda söylediklerini örnek gösteren Tanık, her zaman hakkın ve hukukun yanında durmaya devam edeceğini söyleyerek çok anlamlı bir makale kaleme aldı.
İşte Ünal'ın o yazısı:
"Cem Küçük ve Ersoy Dede, 24 TV’de bugün yayınlanan “Günün Manşeti” programında Rotahaber’i ve şahsımı konu etmiş. Gündüz dışarıda işlerim vardı. Öğleden sonra ofise geldiğimde arkadaşlarım tvarsivi.com’dan linkini paylaştılar. “Şu bölümde sizden ve Rotahaber’den söz ediyor” dediler. Açıp konuşulanları izledim. Söylenecek çok şey var. Lakin eski dostlarımın yüzüme bakabilecek halleri kalsın diye onlarla ilgili bir şey söylemeyeceğim.
Medya camiası ve vicdanını bir takım şeylerle takas etmemiş olanlar kimin ne olduğunu biliyor demekle yetineceğim.
Ama yönelttikleri suçlamalarla ilgili söyleyeceğim çok şey var. Dün de söyledim bugün de söyleyeceğim. Ayakta ve hayatta kaldığım sürece de söylemeye devam edeceğim.
Dede ve Küçük’ün iddia ettiği noktalara teker teker cevap vereceğim. Ayrıca “hodri meydan” diyorum. Davet etsinler kendi platformlarında bunları tartışmaya hazır olduğumu ilan ediyorum.
İnsan birine ait olan bilgiyi aktarırken laf katmadan ve çarpıtmadan aktarmalı.
Dershane tartışmalarının kızıştığı ama henüz 17-25 Aralık yaşanmadan Rotahaber’de bir yazı yazmıştım.
24 Kasım 2013 tarihli yazımda “Erdoğan’ın Cemaat planının ayrıntıları” başlıklı yazımda, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Fethullah Gülen Cemaatine ilişkin neler yapmayı ve onları nasıl imha etmeyi planladığının ayrıntılarını anlatmıştım.
AK Parti cephesinden bu savaşın başlatılma gerekçesini ve neler yapacaklarını, detaylarına girmeden ama iki tarafı da bilenlerin anlayabileceği netlikte ortaya koymaya çalışmıştım.
Başlatılması halinde bu savaşın nasıl kanlı geçeceğine ilişkin daha önce yazdıklarımı okuyan iki taraftaki dostlarımın bir kısmı, benim “kabus gördüğümü” bir kısmı da “fitne çıkardığımı” söylemişlerdi.
Ben ise yaklaşmakta olan kasırgayı, o gün insanları çok fazla ürkütmeden ama ne olacağına ilişkin bir miktar bilgi vermeye çalışarak uyarmaya çalışmıştım.
“Erdoğan’ın Cemaat planının ayrıntıları” başlıklı yazımın giriş bölümünden sonra “Burada anlatacaklarım, benim kişisel görüşlerim değil” diyerek AK Parti’nin zirvelerinde neler konuşulduğunu birinci elden aktarmaya çalışmıştım.
Aradan günler geçti. Bir ortamda sektörden bir arkadaş, “Mehmet Kamış niye senin hakkında öyle yazdı” diye sordu. Kamış’ın yazısını okumamıştım. Arkadaşa “Benimle ilgili ne yazmış” dediğimde aklında kaldığı kadarı ile paylaştı.
Cepten internete bağlanıp yazıyı buldum. Kamış’ın yazısında benimle ilgili bölüm aynen şöyle idi:
“Geçtiğimiz günlerde Ünal Tanık isimli yazar, bir internet sitesindeki çirkin yazısını yine üst düzey AK Partililere dayandırmıştı. ‘Bu satırlar benim görüşlerim değil, parti içerisindeki üst düzey isimlerle yaptığım görüşmeler sonrası onların görüşü olarak yazıyorum.’ demişti.”
Kamış, Rotahaber’in adını bile vermeye tenezzül etmeden, “Bir internet sitesindeki çirkin yazısı” ifadesini kullanıyordu.
Yazıyı okuduktan sonra arkadaşa “Yazık. Kamış ne anlatmaya çalıştığımı anlamamış. Anlasa belki teşekkür ederdi” dedim.
30 Kasım 2015 Pazartesi günkü 24 TV’deki programda, Ersoy Dede, Mehmet Kamış’ın benim için 14 Aralık 2013 tarihli yazısında şöyle dediğini ekrandan anlatıyor:
“Mehmet Kamış, Ünal Tanık için kirli bir adam diyor.”
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Mehmet Kamış’ın benim için ne düşündüğünü bilmiyorum. Ama söz konusu tarihteki yazısında benim öyle bir ifade kullanmıyor.
Ersoy Dede senden, yazılanı olduğu gibi aktaracak kadar düzgün bir tavır içinde olmanı beklerdim.
Cem Küçük de daha sonra katıldığım Abant Toplantılarında ya da o sıralarda Rotahaber’in satın alındığı iddiasında bulunuyor.
İktidarın bırakın kamu sektörünü, reklam verebilecek özel sektörü bile engellemesi sonucu var olma mücadelesi veriyoruz.
Ey Cem Küçük ve Ersoy Dede, Rotahaber satılmadı.
- Satılsa idi internet dünyasında yapmak istediğim projelerimi birer birer hayata geçirirdim, imkansızlık yüzünden rafta tozlanmazdı.
- Satılsa idi 20 dolayındaki çalışan sayısı 7-8’e düşmezdi.
- Satılsa idi, meslek hayatım boyunca yaptığım tasarruflardan aldığım Çamlıca’daki evimi satıp Rotahaber’i ayakta tutmak için harcamazdım.
- Satılsa idi, elden ayaktan kesildiğimde aileme ek gelir oluşturur diye yıllar önce aldığım 17 dönümlük zeytinliğimi satıp Rotahaber’i yürütebilmek için harcamazdım.
Rotahaber’in satılması gündeme gelmedi mi? Evet geldi. İki kez gündeme geldi, ikisinde de şartlarda anlaşamadık. Anlaşılmış olsa, bunu açık ve net bir şekilde kamuoyuna duyururdum. Ben de ceketimi alır giderdim.
35 yıllık gazeteciliğimi kimsenin kullanması için malzeme yapmazdım. Site başkasının olacak, ama ben orada vitrin süsü olacğım. Buna izin vermezdim. Ya da adını koyup profesyonel olarak yöneticilik yapardım. Daha önce Haber 7'de yaptığım gibi.
Rotahaber’in satılmadığını en az benim kadar Cem Küçük ve Ersoy Dede de biliyor. Lakin, “Güç bizde istediğimizi batırır istediğimizi ihya ederiz” diyorlar.
Ne diyeyim. Devran sizin devranınız.
Cem Küçük, Zaman Gazetesinde geçen hafta sonu yapılan (28 Kasım) ve benim de aralarında bulunduğum “Ortak Akıl” toplantısına katılanları “Kaybedenler kulübünün üyeleri” olarak nitelendiriyor.
Cem kardeşim, oradakilerin “kaybedenler kulübünde” olup olmadığını bilmiyorum. Lakin şu dönemde haktan, hukuktan, adaletten bahsedenin kaybedenler arasında yer aldığını çok iyi biliyorum. Evrensel değerleri savunanların hayat hakkı bulunmadığını biliyorum.
Cem kardeşim, Ersoy kardeşim, ben sadece bugün kaybedenler kulübünde yer almadım. 28 Şubat sürecinin en zalim döneminde Kanal 7 Televizyonunda Haber Müdürlüğü yaptım. O dönemde de saygı ile andığım patronlarım, yiğit bir duruş sergilemişler ve bizim özgürlükleri savunan yayın yapmamızda yanımızda yer almışlardı.
O dönemde sektördeki pek çok arkadaşım bana “Sen demokrat bir adamsın, bu Milli Görüşçülerin arasında ne işin var” diyorlardı.
Aynı cümleleri, bugün de farklı şekillerde duyuyorum. Ben mazlumların hakkını savunmaya dün olduğu gibi bugün de devam edeceğim.
Dedim ya, mesele iktidarın nimetlerinden yararlanmak ise Allaha şükür, bugüne kadar haksız ve hukuksuz bir şekilde hiç nasip olmadı. 50’li yaşların ortalarını geçmiş biri olarak, bundan sonra da nasip etmesini istemiyorum.
Ersoy kardeşim, Ülke TV’de 17 Aralık’ın hemen ertesi günü Cem Küçük, Salih Tuna ve benim katıldığım, moderatörlüğünü senin yaptığın bir program vardı.
Bir gün önce yapılan operasyonu tartışıyor idik. İktidar tarafı, bunun bir “darbe” olduğu, karşı taraf ise bunun bir “yolsuzluk operasyonu” olduğunu iddia ediyordu. Görevden almalar başlamış, gözaltılar sürüyor idi. Ortalığın toz duman olduğu günler yani.
O günkü programda (videosunu izleyebilirsiniz) özetle şöyle demiştim:
“Ortada iki iddia var. Bir taraf bunun darbe girişimi, öteki taraf da bir dizi dosya ve belge ortaya koyduğunu söyleyerek bunun yolsuzluk operasyonu olduğunu öne sürüyor. Her iki iddia da yargı tarafından bütün ayrıntıları ile araştırılmalı ve gerçek ortaya çıkarılmalı.”
Konunun tek taraflı değil, her iki iddianın da araştırılmasını istediğim için beni bir daha Ülke TV’de hiçbir programa davet etmediler.
Bugün de hâlâ aynı noktada duruyorum. Her iki iddia da araştırılmalı.
Ey Cem Küçük, ey Ersoy Dede. Başta da dedim. Ben hep mazlumun yanında olduğum için “kaybedenler kulübünde” yer aldım.
Sizin dün nerede durduğunuzu bilmiyorum. Ama bugün “kazananlar kulübü"nde olduğunuz bir gerçek.
Ben sizin hangi kulüpte olduğunuzu sorgulamıyorum. Kazananların sofrasında olup büyüyen hacminizde eğer vicdanınıza zerre kadar bir yer kaldı ise siz de benim kaybedenler kulübünde olmama karışmayın.
Bırakın ben doğru bildiğim gazeteciliği yapayım. Siz de kendi doğru bildiğiniz gazeteciliği, başkalarını yok etmeye çalışmadan yapın."