BUPAR Araştırma Genel Direktörü, siyaset bilimci Doç. Dr. Onur Alp Yılmaz, CHP içinde gittikçe büyüyen cumhurbaşkanı adaylığı tartışmasına ilişkin dikkat çeken değerlendirme ve uyarılarda bulundu. "Mansur Yavaş, geçen dönem yapmadığı 4 şeyi bir arada yapıyor" diyen Yılmaz, Yavaş'ın sık sık altını çizdiği 'az laf çok iş' siyasetinin bitmiş gibi göründüğüne dikkat çekti.
İşte Yılmaz'ın dört maddede incelediği Mansur Yavaş değerlendirmesi şöyle:
"Mansur Yavaş, geçen dönem yapmadığı 4 şeyi bir arada yapıyor.
İlk olarak, “Az laf çok iş” siyaseti bitmiş gibi duruyor. Artık Yavaş için hem laf hem iş zamanı... Yani kamuoyu araştırmalarının Yavaş’ın olası Erdoğan rekabetinde İmamoğlu’ndan daha yüksek bir oy oranına ulaştığını göstermesine karşın İmamoğlu taraftarlarının “İmamoğlu’nun aksine Türkiye’nin temel meselelerinde hiç konuşmuyor. Eğer konuşursa oyu düşer" iddiasına karşılık artık Türkiye'nin temel meselelerinde konuşuyor.
Bununla bağlantılı olarak CHP'yle ve İmamoğlu'yla ayrışan yönlerini de ortaya koyuyor. Bu doğrultuda Özgür Özel’in de katıldığı iki toplantıda önemli çıkışlar yaptı. İlk olarak, Ankara İl Danışma Kurulu Toplantısı’nda HDP ve HÜDA-PAR’ı kastederek şöyle dedi:
"Milli Bayramlarımız kutlanıyor, kutlamayan iki tane parti var! Eğer biz Milli Bayramlarımızda, Dini Bayramlarımızda ortaklaşamıyorsak burada bir sorun var.
Bunlara da ben mesafe konması gerektiğini düşünüyorum."
Ardından ise kurultayda sitem ettiği o konuşmasında bu sefer de yine aynı aktörleri kastederek şunları söyledi:
"İstiklal Marşımızla, bayrağımızla problemi olanlarla mutlaka araya mesafe konulmalıdır.
Bunların "Yunan Kazansın" diyenlerden hiçbir farkı yok!"
Yani ikinci fark, HDP ve HÜDA-PAR'ı aynı potada eriterek ikisine de karşı olmak. Bu vasıtayla Yavaş hem iktidarın HÜDA-PAR ile ittifakından rahatsız olan iktidar seçmeninin hem de CHP'nin HDP'yle kurduğu ilişkiden rahatsız olan muhalif seçmenin desteğini hedefliyor.
Üçüncü fark ise "parlamenter sisteme geçiş" iddiası. Bu hem CHP'nin bir süre bu yetkilerin kullanılması gerektiğine dair düşüncesinden ayrışırken hem de İmamoğlu'nun güçlü lider profilinden kaygı duyanları kendi etrafında toplama iddiasına dayanıyor.
Son fark ise "partiler üstü" bir imaj çizme gayretiyle daha önce vurgulamayı pek de tercih etmediği, ancak parti içinde tartışmalara yol açan ve kendisini Cumhurbaşkanı adaylığı yarışında İmamoğlu'ndan geriye düşüren en temel sebeplerden biri olan "CHP'lilik kimliği"ni yeni dönemde sürekli olarak vurgulaması. Ardı ardına yaptığı "Partim aday gösterirse aday olurum" çıkışları ve her kademeden örgüt seçimlerinde adaylarının bulunması bu yeni tarzın bir uzantısı.
1 aydır söylediğim gibi CHP yönetimi iki taraflı bu rekabete bir çözüm bulmazsa iktidarın İmamoğlu'nun siyasi yasak davası üzerinden (yasak vererek ya da vermeyerek) bu iç tartışmayı alevlendirmesi kaçınılmaz.
Bu kavga alevlendikçe de iktidarın yıllardır CHP için yarattığı "Bunlar kazansa da kavga etmekten ülkeyi yönetemez" algısı güçlenir. Bu noktada da seçmenlerin ülkeyi yönetemediği konusunda mutabık kaldığı iktidar, ülkeyi kötü de olsa yönettiğine, muhalefetin seçimleri kazanması halinde ülkede bir yönetim krizi yaratacağına seçmenleri ikna edebilir. Çünkü seçmen, bilinen kötüyü belirsiz iyiye tercih eder."