Safvet Senih / [email protected]
Duyguların Hayra Yönlendirilmesi
Sevgi, şefkat, fedakarlık gibi duygularla, muzır madenler hükmündeki kin, nefret ve düşmanlık duyguları ile de beraber, imtihan için, kim daha güzel ameller işleyecek diye dünyaya gönderilen insan (Mülk Suresi, 67/2) iyi bir eğitim ve terbiyeden; iman, irfan ve fazilet gibi güzelliklerden nasibini alırsa, insan-ı kâmil olma yolunda mesafeler kat eder. Şeytanın yaratılıp insana musallat edilmesi bile insanın mânevî terakkisi için bir zemberek gibidir. Hiçbir şey hâşâ boşuna yaratılmış değildir…
Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu hususta şu ölçüleri veriyor. “Evet dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Bâki âhiret işleri ise gayet sağlam elmaslar kıymetindedir. İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet, dehşetli hırs ve inatlı talep ve bunlar gibi hissiyatlar, uhrevî işleri kazanmak için verilmiştir. O hissiyatı, şiddetli bir surette fanî dünya işlerine yöneltmek, fâni ve kırılacak şişelere bâkî elmas fiyatlarını vermek demektir. Şu münasebetle bir nokta hatıra geldi, söyleyeceğim. Şöyle ki: AŞK, şiddetli bir muhabbettir. Fâni sevgililere yönelik olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimi bir azap ve elemde bırakır veyahut o mecâzî sevgili o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği için, BÂKÎ bir MAHBUBU arattırır; mecâzî aşk, hakikî aşka döner.
“İşte insanda, binlerle hissiyat var. Her birisinin aşk gibi, iki mertebesi var: ‘Biri mecazî, biri hakikî. Mesela, istikbal (gelecek) endişesi hissi herkeste var. Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbâle yetişmek için elinde senet yok. Hem rızk cihetinde taahhüd altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli endişeye değmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakîkî ve uzun ve gâfiller hakkında taahhüd altına alınmamış bir istikbâle teveccüh eder.
“Hem mala, makama ve şöhrete karşı şiddetli bir hırs gösterir. Bakar ki, muvakkaten onun nezaretine verilmiş o fâni mâl, âfetli şöhret ve tehlikeli ve riyaya (gösterişe) vesile olan makam ve şöhret o şiddetli hırsa değmiyor. Ondan hakikî makam olan mânevî mertebelere ve Allah’a kurbiyet (yakınlık) derecelerine, âhiret azığına ve hakikî mal olan sâlih amellere yönelir. Fena haslet olan mecazî hırs, böylece âli bir haslet olan hakîkî hırsa döner.
“Hem meselâ insan şiddetli bir inat ile, ehemmiyetsiz, geçici, fâni işlere karşı hissiyatını sarf eder. Bakar ki, bir dakika inada değmeyen bir şeye bir sene inad eder. Hem zârarlı, zehirli bir şeye, inad namına sebât eder. Bakar ki, bu kuvvetli his, böyle şeyler için verilmemiş. Onu onlara sarf etmek, hikmet ve hakikate aykırıdır. O şiddetli inadı, o geçici şeylere vermeyip, âlî ve bâkî olan iman hakikatlerine, İslâmî esaslara ve uhrevî hizmetlere sarf eder. O rezil haslet olan mecazî inad, güzel ve âli bir haslet olan hakikî inada, yani HAK’ta şiddetli sebâta döner. (…) İşte, tahmin ederim ki, (vaaz ve ) nasihat edenlerin nasihatleri şu zamanda tesirsiz kalmasının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler: ‘Hased etme, hırs gösterme, düşmanlık etme, inat etme, dünyayı sevmez!’ Yani ‘Fıtratını değiştir’ gibi, zâhiren onlara göre kaldıramayacakları bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz,’ hem nasihat tesir eder, hem iradelerinin dairesinde (yapabilecekleri) teklif edilecek bir şey olur.”
Tenkit tehlikeli bir kıvılcımdır, meselâ… Onun yerine insanları anlamaya çalışmak, onların hangi sebeplerle suçladığımız şekilde davrandıklarını kavramaya çalışmak, tenkitten daha yapıcıdır. Pedegoji ve psikoloji uzmanları, insanlara iş yaptırmanın en kestirme yolu, insanlarda o işi yaptırma arzusu uyandırmaktır. Ayrıca insanlarda “önemli olma” arzusu vardır ve ne yazık ki, bu arzu, uyku ve gıda kadar önemli olduğu halde, uyku ve gıda kadar kolay tatmin edilemez. Evet güzel sözler duyma, takdir edilme arzusu insanın içini kemiren açlıkların, susuzlukların en şiddetlisidir. Onun için önce kişinin iyi taraflarını takdirle başlayıp, hatalı tarafları hassas bir marangozun sanatkârane bir şekilde rende kullanması gibi, rendelemek gerekir…
Ralp Waldo Emerson diyor ki: “Hayatta rastladığım her adam, hiç olmazsa, bir yönü ile benden üstündür. Dolayısı ile benim herkesten öğreneceğim bir şey vardır.” Bu söz sadece Emerson için değil, hepimiz için de geçerlidir. Onun için, insanların iyi taraflarını düşünelim. Bunları takdir edelim. Takdirlerimizi söyleyelim.
Lâhika mektuplarında Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerine nasıl hitap ettiğine bir bakalım: “Aziz, sıddık, fedâkar, cefrâkar kardeşlerim… Gayur, zeki, ciddî, hakikî kardeşlerim… Dikkatli, hakikatli kardeşlerim. Samimî âhiret kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniye’de çalışkan arkadaşlarım…” gibi iltifatkâr ifadelerle karşılaşırız. Zaten gerçekten o hâlis talebeleri bu sözlere, lâyıktırlar… Herkes öyle olmasa bile, öyle olmaları için hedef gösterme de vardır bu hitaplarda…