Video: Arşiv
Türkiye'nin duayen gazetecilerinden Mehmet Ali Birand, 3 yıl önce aramızdan ayrıldı. Birand'ın vefatından sonra Türkiye'de çok büyük değişimler ve dönüşümler yaşandı. Dönüşümlerin en keskini hiç kuşkusuz medya camiasında oldu. Peki Birand, bu kaotik medya sarmalı içerisinde kendisini nasıl konumlandırırdı? 42 yıl aynı yastığa baş koyan eşi Cemre Birand ile bir araya geldik. Cemre Birand bir gazeteci. Aynı zamanda uzun yıllar NATO'da görev yaptı. 1972-1979 yılları arasında NATO arşivinde, 1979-1986 yılları arasında NATO Siyasi Dairesi Enformasyon Servisi'nde Türkiye Masası Sorumlusu olarak çalıştı. Cemre Hanım'la hem seyahat hatıralarını kaleme aldığı ‘Memoş'a Sözüm Vardı' kitabını konuştuk hem de yaşananlara değinip ‘Birand ne yapardı 'sorusunu sorduk.
Gittiniz, gördünüz, yazdınız… Ve güzel bir kitap ortaya çıkmış.
Sabah, Posta ve Hürriyet'te gezi yazıları yazdım. Tembel bir insanım. Egoist bir insanım. Bütün bu bilgiler beni eğlendiriyor. Kendim için yapıyorum bütün bunları. 10 senedir kafamda böyle bir şey yazmak vardı. Hep Mehmet Ali'ye söz veriyordum; ‘Vallahi yazacağım' diye. Ancak sadece seyahat kitabı olmadı bu; yazarken bir de baktım kendi hayatımı yazmışım. Çok sevdim bu işi. İkinci kitabımda nasıl evlendiğimizi yazacağım.
KENDİME İYİ BAKMAK ZORUNDAYIM
Çiftlerden birinin vefatında, geride kalan açısından kadınlar biraz daha mı güçlü erkeklerden?
Güçlülük değil de, başka çaremiz var mı; yok. Benim bir oğlum var. Benim oğlumun kendi ailesi var. Bu yüzden kendime iyi bakmak zorundayım. Sıhhatime dikkat ediyorum. Üstelik kanser geçirmiş bir insanım. Onun için şu anda kendim için kendim dünyanın en önemli insanıyım.
DOKTOR ‘ŞANSIN VARSA 2 SENE YAŞARSIN' DEDİ
Mehmet Ali Birand, hastalığı sürecinde size tavsiyelerde bulundu mu, bir yol haritası çizildi mi?
Mehmet Ali o hastalığı öğrendiği andan itibaren konuşmadı. Kemoterapi olduğunda bile beni yanında istemiyordu. Çalışıyordu aynı zamanda. 28 Şubat belgeselini kemoterapi alırken hazırladı. Doktora sorduğunda, demiş ki, ‘Şansın varsa 2 sene yaşarsın. Yüzde beş 5 seneden fazla yaşarsın.' Biz yüzde 5'e girmeye çalıştık. Olmadı. Ama kanserden de ölmedi Mehmet Ali, kalp krizi geçirdi. En korktuğu şeydi. Hastalığının üstünde hiç durmadı. ‘Gittiği kadar gider, önümüze bakalım' derdi.
SON HABERİNDEN SONRA EVE GELMEDİ
Sunduğu son haber programından sonra ne konuştunuz akşam?
Gelmedi akşam eve. Daha doğrusu programdan sonra komşumuz Can Paker'e gittik. Bir davet vardı. Ahmet Davutoğlu da oradaydı. Mehmet Ali yanına oturdu. Not aldı. Haber peşindeydi her zaman. Ertesi sabah stent takılacağı için, dedi ki ‘Eve gelmeyeyim, direkt hastaneye gideyim.'
HAYATTA OLSAYDI MEDYA BU HALDE OLMAZDI
Mehmet Ali Bey'in vefatından önceki medya ile bugünkü medya arasında epeyce bir fark var. Neredeyse her eleştiriye hakaret davası açılır oldu. Bugün hayatta olsa, yazdıklarında, konuştuklarında temkinli davranır mıydı?
Mutlaka çalıştığı müesseseye zarar gelmesin diye çalışırdı. Ama unutmayın ki, bugün Cumhurbaşkanı'na ‘Kanser misin' diye soracak bir tek kişi yok. Mehmet Ali bunu sordu. Eminim yaşasaydı basın belki böyle olmayacaktı.
YAŞASAYDI, CUMHURBAŞKANI'NA ‘YANLIŞ YAPIYORSUNUZ' DERDİ
Ancak şu anda akreditasyon meselesi var. Birand mesela Cumhurbaşkanı'nın akreditasyonuna uğrar mıydı? Çünkü muhalif soru sorulamıyor?
O sorardı. O mutlaka sorardı. ‘Yanlış yapıyorsunuz' derdi ve mutlaka randevu alıp giderdi.
AYDIN DOĞAN KORKUYORDU
Baskılardan bahseder miydi; ya da ne tür baskılar olduğunu söylerdi?
Öyle bir hayat yaşadık ki. Aydın Doğan milyarlarca liralık cezaya çarptırıldı. Haklı olarak da korkuyordu. Çalıştırdığı binlerce kişinin mesuliyeti var. Onun için gazetenin ceza alması çok güç duruma sokuyor müesseseyi. Kimin nereden nem kapacağı belli olmuyordu. Bir kere bir hafta çocuk cezası gibi uzaklaştırıldı Mehmet Ali. Bir kere de Aydın Bey kovmaya kalktı. Çok sıkışıyorlar. Hak vermek lazım. Bu kadar büyük paralar, bu kadar büyük müesseseler var. Devlet güm diye üstüne inmiş. O sırada gözünüz kara olur; çocuğunu bile gözü görmez insanın. Baskılar her zaman vardı ama son zamanlarda daha fazla oldu.
GAZETECİLER MECBURİ EMEKLİ EDİLİYOR
Metin Toker ölünceye kadar yazdı. Şu anda mecburi emeklilik var hepsi için. Başka iş de bilmiyor bunlar. Tüccar gazeteci değiller ki bilsinler. Öyle bir jenerasyon ki bunlar, işsiz kalınca tam işsiz kalıyorlar. Allah'tan çoğunun karısı becerikli de evlerinde bir hareket oluyor.
HAYRETLER İÇERİSİNDEYİM
MİT TIR'ları haberi, Can Dündar'ın başını epeyce derde soktu.
Ondan evvel de çıktı o haber. Aydınlık'ta çıktı, Radikal'de çıktı. Yeni bir şey değil ki; neden birden bire böyle oldu hiç anlayamadım. Belki devletin aklı sonradan geldi.
Haberin çıktığı gazetelere soruşturma açılmadı.
Doğu Perinçek'le şimdi dost oldular. Perinçek'in ne olduğunu herkes biliyor. Hayretler içindeyim. Hangi amaçla devletin bunu yaptığını bilmiyorum. Perinçek'in nasıl böyle döne döne gelmesine hayret ediyorum. Perinçek'in tek hoşuma giden tarafı İsviçre'de Ermeni meselesiyle ilgili konuşması.
BİRAND 17 ARALIK'IN BELGESELİNİ YAPMAZDI
Birand yapabilir miydi TIR haberini?
Yapardı, yapardı.
17 Aralık'a bakışınız nasıl?
Doğrusu pek konuşmak istemiyorum bu konuyla ilgili. Çünkü o kadar dikenli bir şey ki, neresinden tutsanız batacak bana.
Birand 17 Aralık'ın belgeselini çeker miydi?
Hayır.
Neden?
Arı kovanına çomak sokmak istemezdi. Oraya girmezdi. Televizyonda nasıl değerlendirirdi bilmiyorum. Belki 3 ters bir düz takla ataraktan bir şekilde yapardı veyahut üzerine baskı gelirdi.
RÖPORTAJ YAPAMADIĞI TEK İSİM CASTRO'YDU
Mehmet Ali Bey'in röportaj yapmak isteyip yapamadığı biri var mıydı?
Yapamadığı ve çok sinirlendiği Castro'dur. Leyla Umar atlattı onu. Çıldırdı, çıldırdı, çıldırdı. Hayatında yapmak isteyip de yapamadığı tek kişi oydu, Fidel Castro. Ona gelinceye kadar istediği herkesle yaptı. Herkes ona kapısını açtı. Bir de 32. Gün'ü vardı elinde. Herkes çıkıyordu oraya.
MEHMET AĞAR, MEHMET ALİ'YE ‘ÜZERİNDE ÖLÜM FERMANI VARDI' DEMİŞ
1992'de Öcalan'la röportaj yaptı. Şimdi İmralı'nın kapıları böyle bir röportaj için açılır mıydı?
İzin vermezlerdi. Niye versinler ki. Öncekinde bile kıyametler koptu. Mahkemelerde süründü. Her mahkemenin sonunda, askerler ‘Ne yaptınız ne ettiniz' diye soruyordu hâkimlere. Bir dönem devlet düşmandı Mehmet Ali'ye. Bir bölümü düşmandı, öldürmeye kalktı. Yeşil'in bizim eve geldiğini, keşif yaptığını söylediler.
Kim vazgeçirdi Yeşil'i?
Mehmet Ağar ‘Ben vazgeçirdim' diyor. Mehmet Ağar, Mehmet Ali'ye demiş ki; ‘Senin üzerinde ölüm fermanı vardı. Ben kaldırdım.'
MİT, MEHMET ALİ'Yİ HAVAALANINDAN ALDI
Mehmet Ağar o zaman devlet?
O zaman o kadar karanlık bir Türkiye'ydi ki. Gladyo vardı, asker vardı… Tehlikenin nereden geleceği bilinmiyordu. 90'ların başında bir gün Ankara'ya gittik. Umur, ben, Mehmet Ali. Bir araba geldi, Mehmet Ali'yi alıp içeri koydular Umur'la kalakaldım havaalanında. Biz de taksiyle takip ediyoruz. Sonra öğrendik ki MİT, devletin başka bir bölümüne karşı Mehmet Ali'yi koruyor.
GEÇMİŞTE BİLİNİYORDU AMA
Derin devlet denilen şey her dönem sahnede sanırım?
Derin devlet hiç ortaya çıkmadı ki. Bir kez Susurluk'ta çıkar gibi oldu. Kalakaldı orada. Susurluk'un ucunun nereye gittiğini hiç bilemedik.
DERİN DEVLET ARTIK BİLİNMİYOR
Bugün için ne demek lazım? Can Dündar'a suikast, Tahir Elçi öldürülmesi iki somut örnek.
Can'ı öldürmek isteselerdi öldürürlerdi. O olayı kaç kere seyrettim. Filmlerdeki gibi. Verdiğiniz iki örneği ve diğerlerini nasıl bir arada toplayabilir ki? Türkiye'nin her tarafından öyle bir şeyler geliyor ki, neyi nereden toplayacağımızı bilemiyorum. Kim kimin düşmanı, kim kimin nesi bilemiyoruz. Kaos ortamı var bugün. Tahir Elçi hangi sebeple vuruldu, kim vurdu? Eskiden biliniyordu, bir derin devlet var. Asker vardı, bilmem ne vardı. Bugün çok daha fazla şeyler geliyor. Şu anda derin devletin uzantıları bilinmiyor. Kim kiminle hangi yatakta yatıyor bilmiyoruz. Geçmişte oyuncular biliniyordu.
Nereye gider ülkenin akıbeti?
Herhalde bir kırılma noktası olacak. Ama nereye gidecek bilemiyorum. Bakın Gezi olayları hiç beklemediğimiz bir anda patladı. O insanlar bugün sinmiş olabilirler ama hala bir yerlerdeler. Kendi vatanımı artık tanıyamıyorum ve çok kızıyorum. Yaşadığım ortamı tanıyamıyorum ama Türkiye'nin her zaman çok kuvvetli olduğunu biliyorum. Günün birinde –olumlu olarak- bir şey olacak ama ne olacak bilmiyorum.
28 ŞUBAT'TA MEDYA YELPAZESİ GENİŞTİ, BUGÜN GAZETE KALMADI
Mehmet Ali Bey, 28 Şubat'taki baskılardan sık sık bahsederdi. Bugünle karşılaştırmaya kalkarsak hangisi daha baskın çıkar?
Çok uzun medya hayatında askeri baskılar vardı. Ama orada işin içinde askerin baskısı olsa da, sivillerin de kontr bir baskısı var gibiydi. O zaman, o baskılar olduğu zaman bir sürü gazete vardı. Bir yerde olamazsanız, hop başka bir gazeteye geçebiliyordunuz. Bugün öyle bir imkân yok. Ya oradasınız ya burada. Yelpaze daraldı. 28 Şubat'ta medya yelpazesi genişti. Bugün yelpaze kalmadı, bugün gazete kalmadı. Gazetecilik bitti. Bu yüzden belki meslek açısından bir gazetecinin para kazanması bugün çok zor. Bu kadar çok gazeteci işsiz değildi. Televizyonlar da bitti şimdi.
Mehmet Ali Bey vefatından önceki yazıları bugün nasıl yazacaktı?
Kıvıra kıvıra yazacaktı. O bilirdi o lafları.