Meşhur Fransız yazar ve şâir Victor Hugo’nun 1855 senesinde sürgün hayatı sürecinde yazmaya başladığı, insanlık tarihi ve gelişimini anlatan yüzyılların destanının bir bölümünde de Allah, İslam, Kur’an ayetleri ve Hz. Muhammed Aleyhisselam ile alâkalı çok sayıda şiirleri bulunmaktadır.
Brüksel’de 28 Eylül 1859 senesinde ilk baskısında yer alan “Mahomet” ve İslam’a dair kısımları maalesef daha sonra çıkarılmıştır. Ölümünden yüzyıl sonra 1985 senesinde, hâlâ Fransa’nın tek destanı olan “La le’gende des Siecles” yer alan “Mahomet’i” Le Centre National de La Recherche Scientifigue (Fransa Milli İlmî Araştırma Merkezi) yayınlamıştı. Tabiî olarak bu yayınla birlikte Hristiyan dünyasında bir çok tartışmaya sebep olan Hugo’nun Müslüman olup olmadığı da tartışılmaya başlanmıştı.
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Dil Eğitim Merkezi Fransızca Bölümü Öğretim Görevlisi Yakup Yaşa, uzun bir çalışma neticesinde eserin orijinal metinlerinden Türkçe’ye tercüme yaptı. Yakup Yaşa, “Yedi senedir yaklaşık 400’e yakın Fransızca şiiri Türkçe’ye çevirdim. Uzun süredir, Hugo’nun Hz. Muhammed’e yazdığı şiir üzerinde edebiyatçı akademisyenlerle görüştüm. Hugo’nun şiirinin orijinalini bulup Türkçe’ye çevirdim. Hugo şiirinde Hz. Muhammed’i o kadar güzel anlatıyor ki, etkilenmemek mümkün değil. Bu anlatımlar Hugo’nun İslamiyetle ne kadar ilgili olduğunu gösteriyor.” diyor.
Henri Guillemin, Hugo isimli eserinde, Hugo’nun gerek iki oğlunun, gerek erkek torununun vaftiz edilmediğini ve Hristiyan âdetlerine göre defnedilmediğini, ayrıca kitabın bir çok yerinde onun devamlı evinde gizli ibadet ettiğini belirtmektedir. Bu uzun şiirden bazı bölümleri sizlere takdim ediyorum.
L’an Neuf De L’hegre (Hicri dokuzuncu sene)
Mahomet (Hz.Muhammed)
Vazifesinin yakın olduğu içine doğmuştu
Metindi, kimseyi kınamıyor, incitmiyordu
Yolda gördüğü kimselerle selamlaşıyordu
Her gün sanki biraz daha yaşlanıyordu
Oysa sadece yirmi ak vardı siyah sakalında
Alnı dik, yanakları kusursuz, benzersizdi
Kaşları ince, bakışları anlamlı ve keskindi
Boynu, gümüş bir testinin boğazıydı sanki.
Tufanın sırlarını bilen Nuh’un havası vardı.
Ona danışmaya gelenlere, adil davranırdı
Ağzından dua ve zikir hiç eksik olmazdı
Çok az yer, karnının üzerine taş koyardı.
Boş durmaz, koyunlarını sağıp oyalanırdı
Oturur yere, elbiselerini kendi yapardı
Artık genç değildi, eski gücü de kalmamıştı
Yine de, herkesten daha fazla oruç tutardı
Altmış üç yaşında, bir ateş sardı vücudunu
Kutsal Kitap Kur’an’ı bir kez daha okudu.
Ey insanlar, ömür bitiyor, hayat gelip geçici
Biz, karanlıkta birer zerreyiz, yüce olan O’dur
Ey insanlar, O’ndan başka rehberim yoktur
Onsuz bir değerim olmazdı.
Topraktan insan, nurdan bir peygamberim
İsa’nın getirdiği dini tamamlamaya geldim.
Ashabım, ben sabır taşıyım, İsa tatlı dilliydi.
Zira her şafak, doğacak güneşin müjdecisi
İsa benden önce, ama ne Tanrıdır ne de oğlu
O, gülü koklayan Bakire Meryem’den doğdu.
Unutmayın, ben de etten kemikten bir faniyim
Kuruyan bir balçıktan başka bir şey değilim.
Namaz kılın, bütün azalarınız değsin yere
Zira o dayanılmaz cehennem ateşi, sadece
O’nun için yere kapanmayan bedenleri yakar
O, kapkaranlık dünyayı, masmavi gökle açar;
Misafiri sevin, dürüst olun, adaletle hükmedin
Yüce katında türlü türlü nimetler var sizin için
Yedi göğü geçmek için altın eğerli atlar,
Ve yıldırımları geride bırakan hızlı arabalar
Huriler, tertemiz, hep ter ü taze ve neşeli
İncilerden yapılmış köşklerde oturur her biri.
Cehennem ateş ehlini bekler, vay hallerine!
Ateşten ayakkabıları olacak ve giydiklerinde,
Sıcaklıkları kazan gibi beyinlerini kaynatacak
Cennet ehli ise, pek neşeli ve gururlu olacak.
Ey insanlar! Size sesleniyorum
Vakit saat doldu, ebedi bir âleme gidiyorum
Belki bu sizinle son görüşmemiz, acele edin
Beni tanıyan herkes gelip son kez dinlesin
Bir hatam olduysa, yüzüme söylesin.